Aytül Yükselici Yazio: The Wilds / Downton Abbey

Oldukça sıradışı bir dizi izlemiş olmanın mutluluğunu sizinle paylaşmak istedim. Klişe aldatma ve entrika hikayelerinden benim gibi sıkılmış olanlar varsa tam size göre bir tavsiyem var.

The Wilds

The Wilds 9 genç kızın kendi hayatlarında yaşadıkları travmalar sonucu aileleri tarafından bir inziva merkezine yollanmasıyla başlıyor. Uçağın okyanusa çakılmasıyla birlikte de asıl macera bizi bekliyor. Hayattaki en büyük sorunun aslında en basit sorun olduğuyla yüzleşen genç kızlarımız.. Beslenme, barınma gibi öncesinde dert etmedikleri olayları çözmekle uğraşıyorlar. 

10 bölümden oluşan dizide her bölümde bir kızımızın gerçek hayatta nasıl problemlerle uğraştığını ve neden oraya gönderildiğini öğreniyoruz. Birbirinden farklı yetişebilmiş ve farklı inanışlara sahip bu kızlarımızın çatışması çok iyi yansıtılmış. İzlerken tam da yaşadığımız bu süreci, sorgulamak için bi fırsat bulabileceğinizi düşünüyorum. Bütün dünya bir virüsle boğuşurken hala deli gibi alışveriş çılgınlığı ile uğraşıp bizi tüketim çılgınlığına sürekleyenleri biraz sorgulayabilirsiniz. Evden çıkamadığımız halde neden ihtiyacımızdan çok ayakkabı almaya çalıştığımıza bir anlam verebiliyor musunuz? Bizim de bazı değer yargılarımızı değiştirmek için ıssız bir adaya düşüp, ben gerçek dünyada ne saçma şeyleri dert ediyormuş dememize mi ihtiyacımız var? Bence evet var. Ama inanın şu süreçte herkes kendi ıssız adasına çoktan düştü. Sadece farkına varmakta, hatta kabul etmekte biraz zorlanıyoruz desek daha doğru olur. 

Tekrar diziye dönecek olursak dizide dikkatimi çeken bir şey oldu. Kadınların hayatta kalma iç güdüsü, garip olaylarla başa çıkma durumu erkeklere göre bence çok daha iyi. Ada da öyle şeyler yaşandı ki bunu yaşayanlar 9 kız yeri 9 erkek olaydı şuan ne olurdu diye düşünmeden edemedim. Dizinin 2. sezonu henüz onaylanmamış. Onaylanırsa yapımcılar ikinci sezonu sadece erkeklerle çekerse bence yaratıcı olabilir. 

Diziyi kimler izlemeli: Klişe dizi izlemekten sıkılan, bölümlerin sonunu tahmin etmekte zorlandığı dizileri sevenler mutlaka izlesin.

Diziyi kimler izlemesin: Hayatı sorgulamadan yaşayanlar izlemesin. Var öyle romantik romantik takılıp başka alemde yaşayıp dünyadan bir haber olanlar. Bu diziden de bir haber olmalarında bir sakınca yok onların.

Downton Abbey

Biliyorum hepimizde bir telaş yeni çıkan her şeyi izlemeye çalışıyoruz. Hatta bu durum öyle bir hal aldı ki bazen arkamızda bir cadı kovalıyor gibi hissediyorum. Ama zamanı bir yere bırakın. İyi olan bir şey her zaman iyidir. Zamanların ötesinde bir güzellikten bahsedeceğimi size. Belki çoğunuz izlediniz. Belki benim gibi arada kaçıranlar oldu. Kaçıranlardan bir kişiye bile farkındalık yaratırsam bence bu yazı yerine ulaşmış demektir. 

Malum son zamanlarda hayatımıza giren Amazon Prime ile birlikte izlediklerim değişti. Downton Arbey 2010 yılında yayınlanmaya başlamış bir dizi. Dizi toplam 6 sezon. Yayınlandığı zaman inanılmaz bir izleyici kitlesine ulaşmış. Hatta öylesi dizide yapılan yemeklerin kitabını çıkarmışlar. İzleyiciye yetmemiş dizinin çekildiği saray çok yüksek paralara bir geceliğine misafirlere açılmış ve yoğun ilgi görmüş. Dizi 1912 yılında başlıyor. Meşhur Titanik gemisinin batmasından nasibini alıyor ilk bölüm hikayesi de... İngiliz asillerinden bir lordun malikanesinde yaşanan olayları izliyoruz. Dizinin en güzel yanı tarihlere göre evlere telefon ve radyonun ilk girdiği yıllara tanıklık etmemiz. Tabii en önemli olaylardan biri olan birinci dünya savaşında halkın ve asillerin nasıl etkilendiği de çok güzel anlatmışlar. Dizi İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in de yayınlandığı dönem ilgiyle izlediği ve en sevdiği dizi olarak tarihe geçmiş. Dizide kostümlerle ve mekanlarla ilgili detaylar o kadar iyi ki iki üç bölüm üst üste izleyince kendinizi 1920 İngilteresi’nde yaşıyor zannediyorsunuz. 

Dizinin tek inandırıcı bulmadığım yanı ise asillerin kendi yanında çalışan hizmetlilerine karşı inanılmaz duyarlı ve onlarla bir aile gibi yaşadıkları imajı verilmesi. Bu konu benim özel ilgi alanıma girdiği için çok araştırdığım bir konudur. İngilizler sınıf ayrımında en katı olan asillerdir. Kahyanın hasta olup olması ile ilgilenmezler işini yapıp yapması ile ilgilenirler. Dizi de çokça yardımlaşma Lord’un kendi çalışanlarının bütün hayatlarıyla ilgilenmesi üzerine kurulmuş bir kurgu var. 

O dönemde, bu gerçek olmayacak kadar masalsı maalesef. O dönemlerde bu bir büyüklük olarak algılanmak yerine bütün sınıflar tarafından yadırganıp yargılanırdı. Şu anda da Kraliçe Elizabeth’in bir evinde çalışan bir temizlikçisinin ya da aşçısının herhangi bir derdiyle uğraştığını hiç sanmıyorum. Nitekim Crown son sezonunu izleyenler hatırlayacaktır. Yatak odasına kadar girmeyi başaran çocuğunu göremeyen bir babayla karşılaştığında (halkından biri) tavrı gayet soğuk ve olması gerektiği gibiydi. Bir an için insan Kraliçe dinledi yardım edecek diyor ama bunun olması İngiliz Kraliyet ailesinde imkansızdır. Kraliçe ve asiller için her şey kurallardan ibarettir. Duyguya yer yoktur. 

Diziyi kimler izlemeli: Dönem dizisi sevenler. Kostümler, mekanlar, yemekler... Asilleri izlemekten zevk alanlar. Bence benim gibi kaçıranlar mutlaka izlesin.

Diziyi kimler izlememeli: Her yeni çıkanı izliyorum, geriye dönüp bakmıyorum diyenler izlemesin. Onlara modası geçmiş gibi gelebilir. 

Instagram

Popüler İçerikler

İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho ile İlgili İspanya'dan Transfer İddiası Var
Çanakkale'de AK Partili Belediyenin Tepki Çeken Atatürk Afişi Kaldırıldı!