Gün içinde kaç kere kilo aldın ya da verdin muhabbetinin ortasında kalıyorsunuz. Kadınlar arkadaşlarıyla buluştuklarında ya da işe geldiklerinde mutlaka bu muhabbet döner. Biraz kilo mu aldın sen ile başlar, diyetisyen numarası paylaşmaya kadar gider. İşin kötü yanı bunu hepimiz farkındalıksız birbirimize yapıyoruz. Ve aslında bu kadınlara yapılan en büyük şiddet. Ama ne yazık ki Dietland’ı izleyene kadar bende bunun farkında değildim. Şişman bir insanın günlük işlerini yaparken ya da sadece kahve sırası beklerken nasıl taciz edildiğini dizi izlerken fark ettim. Bizim için sıradan olan tek bir bakış o gün o kadına atılmış belki de 1000. Bakış.
Tüketim toplumunun bize dayatmış olduğu sıfır bedensen ve boyunda yeterince uzunsa her şeyi giyebilirsin ve güzelsindir durumunu çok çabuk kabullendik. Öyle kolay kabullendik ki hepimiz aynı tip kadınlara döndük. Hepimizin burnu, dudağı, yüzü gözü, kilosu, giydiği, yediği her şey aynı olmaya başladı. Bunun en acı yanı da bu kilo mevzusunda ki şiddeti en çok kadınlar kadınlara yapıyor.
Karşımızdakinin ne hastalığı var bilmiyoruz günde ne kadar ilaç içiyor genetik ne gibi sıkıntıları var bilmiyoruz. Hiçbir şey bilmeden sürekli gözümüz başkasının kalçasında, memesinde, göbeğinde. Tabii bu çok büyük sektör buna dur diyecek ya da hep birlikte bir hareket başlatacak kadar kadın bulur muyuz bilmiyorum. Ama şiddetle Dietland’ı izleyip güzellik ve kilo şiddetinde kendinize bir farkındalık sağlamanızı isteyebilirim. Hem bir kişi bir kişidir.
Instagram
Hülya Avşar'ı övmek için yazılmış bir makale. Bence o dizi de en lüzumsuz olan karakter o, fazla boş.