Günümüze uygun bir dizi tavsiyesi benden size..
Günümüze uygun bir dizi tavsiyesi benden size..
Epidemie gizemli bir virüsün Montreal halkını vurmasından sonra salgınla baş etmeye çalışan doktorları ve salgının nasıl hızla yayıldığını gözler önüne seriyor. Açıkçası diziyi izlerken acaba bu diziyi 2020 yılının başında izlesek farkındalığımız artar mı diye düşündüm ama muhtemelen izlerken yok bu kadar olmaz diye seyredip geçerdik. Dizi virüsün bir kişiden nasıl 800 kişiye birden yayılmasını çok iyi anlatmış. İlk zamanlarda aslında telefondan da geçer mi yok artık dediğimiz virüsün elden nasıl yayıldığını, bilmeden ne çok şeye dokunduğumuzu anlatıyor.
Diziyi izlenebilir kılmak ve belgesel tadından çıkarmak için bilin bakalım içine ne koymuşlar? Eskiden her dizinin Filmin içinde bir aşk hikayesi olurdu. Şimdi senaristlerin, yapımcıların yeni gözdesi aldatma hikayesi... Konu ne olursa olsun içine bir tutam aldatma hikayesi koymadan asla dizi, film çekemez oldu sektör.
Bunun sebebi nedir? Niye bu duruma bu kadar taktılar anlamış değilim. Herkes herkesi aldatıyor mu? Ya da aldatmalı mı? Bunu normalleştirmeye mi çalışıyorlar, yoksa insanların yaralarına tuz mu basıyorlar. Bir yandan da güven mi sarsıyorlar. Normal ilişkileri evlilikleri olup sürekli bu aldatma hikayelerine maruz kalanlar benim de başıma gelebilir enerjisi içinde sırasını mı bekliyor.
Neyse anladığınız üzere dizi virüs etrafında dönerken bir de vazgeçilmez konumuz aldatma hikayesi etrafında dönüyor. Aldatılmayı bir yana koyarsak diziyi gerçek yapan bir de fırsatçılar var. Hani her daim krizi fırsata çevirebilen insanlar var ya onlardan bolca örnekleme yapmışlar ki diziyi izlerken gerçekten keyifli ve akıcı hale getirmiş.
Herkes maske takmaya başlayınca maskeleri hastaneden alıp 20 dolara el altından satan personel, bulunan ilacın arkadaşına yapılması için başkasının hayatıyla oynayan bakan, arkadaşının yerine göz diken bir doktor... Var da var... Ama hepsinden önemlisi gerçekten diziyi içinde bulunduğumuz durumu anlamak, kısa sürede bütün dünyanın bir virüse nasıl maruz kaldığını gözlemlemek için müthiş bir örnek. Bu dönem izlenmesi gereken en iyi işlerden biri...
Açıkçası Exxen’de heyecanla beklediğim işlerden biri Enis Arıkan Show’du. Beyaz Show’un üstüne ne yapılırsa yapılsın akıllara hep Beyazıt’ı getiriyor. Sonuç olarak Show dediğin şey bir masa ve koltuk olunca içeriği nasıl doldurduğun işi başka bir yere götürme ihtimali sunuyor insana...
Nitekim Enis Arıkan’ı birinci bölüm izleyince de aynı duyguya kapılmadım desem yalan olur. Ama şunu da söylemek lazım ilk bölüm heyecanı hem konuğu ağırlamak, hoş tutmak hem de seyirciyi aynı anda güldürmek kolay iş değil. Bu hafta sonunu Ayta Sözeri’nin konuk olduğunu duyunca ikinci bölümü izlemek için heyecanlandım. Sevgili Ayta için dekoru değiştirip küçük bir gazino havası yaratmışlar ve bölümün içine Ayta’nın da bizi kahkahalara doyuracağı çok güzel köşeler hazırlamışlar.
Açıkçası bölümü izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım ve tam olarak tadı damağımda kaldı diyebiliriz. Hem içerik ekibi, hem Enis Arıkan dersine o kadar iyi çalışmış ki ortaya neredeyse kusursuz bir iş çıkmış. Hem de daha ikinci haftadan… ben açıkçası Enis Arıkan’ın ortama alışması heyecanını atması ve ekibin yeterince içerik üretmesi için birkaç bölüm daha küçük kusurlar bulabileceğimiz bir yayın bekliyordum. Birinci bölüm bana göre -konukla da ilgili olabilir- biraz daha ağır akmış ve izlerken süre daha uzun gelmişti.
Bir defa iki konuğun ayrı ayrı ağırlanması fikri oldukça iyi. Yan yana alınan konukların zoraki birbiri ile konuşmasını beklemek ve gereksiz sohbetlerin uzaması yerine iki ayrı konukla hem keyifli hem de kaliteli bir sohbet yapılmış. Enis elindeki kartlardan çok ne söyleyeceğine emin cümlelerle ve keyifli sorularıyla konukları çok güzel ağırlamış. Demem o ki yepyeni ve harika bir Show programımız olmuş.
Yapımcısından, arka tarafta çalışan en küçük yapım asistanına kadar herkesin eline, yüreğine sağlık...
Uzun soluklu ve yıllar süren bir iş olur umarım, bize de keyifle izlemesi düşer.