Amerika’yı keşfetmeden; biraz geçmişe baksak mı acaba? Derslere konu olan pinpon diplomasisi var. Duydunuz mu hiç? 70’li yılların başında, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Pekin’deki bir turnuvayı fırsat biliyor. Amerikan masa tenisi takımını Çin’in başkentine gönderiyor. Buradaki temaslar sayesinde, o güne kadar kurulamayan ilişkiler, şıp diye kuruluveriyor.
Kaybetme Diplomasisi Amerika’nın spor diplomasisi özgeçmişi bu hikâyeyle sınırlı değil elbette. Hem bu sefer, Tahran ile eski düşmanlığına son vermeye çalışan Amerika’nın, şansı da yaver gitmiş. İlk olarak, Futbol Dünya Kupası’nda Amerika Birleşik Devletleri’nin karşısına İran düşmesin mi? Futbol, Amerika’nın favori sporlarından biri değil. Haliyle, iddiaları da yok. İran ile ilişkileri düzeltmek için kolları sıvayan Amerika, 90’ların sonunda eline geçen bu fırsatı oldukça iyi kullanmış.
Öyle ki; tüm dünyanın televizyon ekranlarından izlediği dostluk şovu; sahada birlikte çekilen fotoğraflar, çiçek ve hediye takdimleri, nihayet forma değiş tokuşları iki tarafın da bu diplomatik fırsatı ustaca kullandıklarını göstermiş. Şu ayrıntıyı kaçırmayalım. Amerika’nın karşısına rakip olarak gelen diplomatik rakibine karşı ikinci ve en önemli şansıysa; maçı kaybetmesi olmuştur! Olur mu öyle şey, kaybetmekten şans olur mu, demeyin. Hak verirsiniz ki sonuç İranlıları coşturmuş, milli gururunu okşamıştır. Sahadaki spor dostu davranışlar sokaklara da yansımış. Zafer şenliklerinde, Tahran sokaklarında tek bir Amerika bayrağı yakılmamış! Kimse Amerika’dan “şeytan” diye söz etmemiştir. Neticede, skorda kaybeden Amerika Birleşik Devletleri, dış ilişkilerde pekâlâ kazanmıştır.