Erkek tenisçi John McEnroe, Serena’nın “erkeklerle mücadele etmiş olsaydı 700’üncü olacağı” yönünde bir öngörü paylaşıyordu dünya kamuoyu ile. Yedi Grand Slam şampiyonluğu olması da bazen yeterli olmuyordu demek ki bir insanın kariyerinde. Bir kadın ile yarış içinde olmak, onu yenebildiğini, kadının kaybettiğini, ondan güçlü olduğunu, kadının güçsüz olduğunu durmadan kendi kendine ispat etmek istemesi ne kadar zor bir hayata işaret ediyordu! Erkek tenisçi John bunları diyor, benim aklım 1970’lere gidiveriyor.
Kadınların eşit haklar mücadelesinde birçok dönüm noktasından bir kart daha hafızamda; Billie Jean King’in hikâyesi...
Ona göre de “kuralların ve kanunların değişmesinin zihniyeti değiştirmeyeceğinden, kadın özgürlüğü mücadelesi sürekli ve dinamik olduğundan, daima canlı tutulması” gerekiyordu.
2017 yılında, beyaz perdeden de izlenebilen bu hikâyede, Serena Williams’a da karşı “erkeğin doğal güç farkı”nı savunan anlayış nüks ediyordu. Bu eşitsizlik üzerinden oldukça sığ şekilde beslenen Amerikalı erkek tenisçi Bobby Riggs de okuyuveriyor bir meydan, kadın meslektaşına.