Son konuşmamızın üzerinden 2 gün geçmişti, sabah Pınar'ın telefonu ile uyandım. Uykulu sesimle, gözlerimi dahi açmadan cevap verdim, rüyanda beni mi gördün kız deyip güldüm. Bugün görüşelim mi dedi, aha süreç tamamlandı anlaşılan diyerek keyiflendim. Tabi olur da ben yeni kalktım, bir şeyler yiyeyim derken tamam tamam acelesi yok sen işlerini hallet beni ara dedim. Yatakta doğruldum, uzun uzun gözlerimi ovuşturdum, perdenin kenarını aralayıp havaya baktım, gözüme güneş gelince kapattım, ayağa kalktım... Bugün artık bir duş lazım diyerek gülümsedim.
Duşumu aldım, sallama çayımı içtim, evdeki ekmeğe reçel sürüp yedim, güzel güzel giyindim, evden çıkarken Pınar'ı aramadığımı fark ettim, apartmanın merdivenlerinden inerken aradım, sana mı geleyim dedim pişkin pişkin. Ben Ocak kafedeyim oraya gel dedi. Bu geçen gittiğimiz, benim bir kova limonata içtiğim yerdi. Otobüs falan uğraşamam dedim, ter kokmak, kıyafetlerimiz bozulması hiç işime gelmezdi. Taksiye atlayıp 15 dakikada mekana vardım. Hemen Pınar'ın yanına seğirttim, öperek karşısına oturdum. E hani limonatan yok dedim, zoraki gülümsedi.
Yürümüyor Arif dedi. Sürecin yürümediğini düşünerek, daha iki gün oldu yahu, dur illaki yürür dedim. Olmuyor çok düşündüm dedi. Yavaş yavaş işkillendim, neyi düşündün dedim. Bizi dedi, bize ne olmuş dedim, sorun bu bizden bir şey olmuyor dedi. O an bir ayrılık konuşmasının ortasında olduğunu hissettiğim andı. Gelen garsona az izin ver birader dedim. Kabalaşacağımı hissetmiştim. sen ciddi misin ya dedim, daha iki gün önce konuştuk, sorun yok dedin, iki günde ne olmuş olabilir ki yürümediği kanısına vardın diye süper uzun ve anlamlı bir cümle kurdum. Seni kırmamak ve kendime kalmak için dedim öyle yoksa uzun zamandır yürümediğini hissediyorum dedi. Kalk git dedim en cool halimle, ama... diyecek oldu Pı-nar, kalk GİT! dedim.
Erdinç sus vallahi ağzına sıçarım dedim. Bir şey demedim abi dedi, diyeceksin biliyorum, deme dedim. Hüzünlendim, gözlerim doldu. Bu sabah duş almıştım a.ına koyim dedim. Kimse bir şey anlamadı...