Hayatımızın en önemli iki anı hakkında birinci elden bilgi sahibi değiliz. Ne doğduğumuz anı hatırlıyoruz, ne de öleceğimiz anı bileceğiz. ”Ben”in hayata gelme ve hayattan gitme sahnelerine tanıklık edemiyoruz. Başlangıç ve sonumuza dair bu iki temel “özbilgiden” mahrum olmaya mahkumuz yani. Tabii korkuyoruz bu kadar belirsizlikten ve kendi varoluşumuza dair efsaneler uyduruyoruz. Öz ve sahici gerçekliğimizin eksikliğini etraftan üzerimize yansıyan, hatta yapışan izlenimler ve anılarla doldurmaya çalışıyoruz. Nasıl mı?
Bir aynanın içinde hapsolduğunuzu düşünün. Karşıya bakınca ne görürsünüz? Varsa eğer size bakan ve kendisini gören birini. Her ikiniz için de “ben” karşıdakidir. Karşıdakiler değiştikçe siz de değişirsiniz, her seferinde de içinizde hissedersiniz görüntüsü üzerinize yansıyan “ben”i. Varoluşunuz karşıdakine bağlıdır. Peki ya giderse ve kimse kalmazsa? Yansıtacak nesne bulamayan bir garip ayna olursunuz. Var olduğunuzu ispat edemezsiniz kendinize bile. Ölürsünüz. İçinizden kopan “sensizlik” ağıtı aslında bensizliğinizin feryadıdır. Ya sizde yansıyan görüntüsünden memnun olacak yeni benler ararsınız ya da çatlayıp tuz buz olursunuz, alem aynasız kalır.
Kaydederken kaybedenler...
Evet, iki seçenek var: Ya kendine ait öz görüntüsü olmayan seyyar bir ayna olacağız ya da içinden çıkacağız o parlak ve pürüzsüz yüzeyli nesnenin ve kendimiz olacağız. Birincisi kolay ve bazen keyiflidir. Üzerinize yansıması düşenler gördüklerinden memnunsa siz de kendi sanal benliğinden mesut bir ayna olarak hayatınızı sürdürebilirsiniz. Kendi varlığınız ve yansımanız yoktur, görünmez adamla bin bir surat arası bir efsanesinizdir. Size bakanlar kendilerini severler ve bu arada siz de nasiplenirsiniz bu muhabbetten.
Bazen de tersi olur. Gördüklerinden hoşlanmayanlar ya da baktığı yerde kendinden başka sahici birini görmek isteyenler çıkar karşınıza, ve zorlanırsınız. Kafanız karışır ve içine hapsolduğunuz aynanın derinliklerine bakmaya başlarsınız kendinizi bulmak için. Tıka basa dolu bir dolabın dibini karıştırır gibi deşersiniz aynaya yansıması düşüp kaydedilmiş kimlikleri. Ve bir anda anlarsınız ki başkalarını kaydederken kendinizi kaybetmişsiniz. Aynayı kırıp çıkmak istersiniz ama içine hapsolduğunuz sırlı cam artık benliğiniz olmuştur. Eliniz gitmez kendinizi kırıp dökmeye. Şanslıysanız aynaya bakıp kendini değil sizi gören biri elini uzatır, cesaretiniz de varsa tutup çıkarsınız; ayna arkanızdan tuz buz olur. Efsaneye de inanmayın, kırık ayna gören şanslı olur.
Dr. Ecmel AYRAL
Facebook
Twitter
Instagram
LinkedIn
YouTube
Ben senim,sen bensin… 🤯