Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesinin ilk anayasamız olan Kanun-i Esasî’de 'Mahkemeler her türlü müdahelâttan azadedir' (m.86) hükmüyle yer aldığını belirten Arslan, 'Meşrutiyet döneminde bu hükmün uygulamasını bizzat yaşayarak gören kişilerden biri Namık Kemal’dir. Ünlü şair, yazılarında devletin devamının ve halkın bahtiyar olmasının yolunun adaletten geçtiğini ifade eder. Örneğin bir şiirinde şöyle der: 'Bulunmazsa adalet milletin efrâdı beyninde, Geçer bir gün zemîne arşa çıksa pâye-i devlet.' Kısacası, adaletin olmadığı yerde devletin payesi veya gücü arşa çıksa bile bir gün yerle bir olur' ifadelerini kullandı.
Namık Kemal'in adaletin sağlanmasının birinci şartının yargı bağımsızlığı ve hakim teminatı olduğunu belirttiğini ancak adaletin aslında söylem değil bir eylem meselesi olduğunu tutuklu yargılandığı bir davada tecrübe ettiğini anlatan Arslan, şunları kaydetti:
'Bunu ona öğretecek olan da, birkaç yıl önce yazdığı mektupta kendisinden 'nebbâş' yani 'mezar soyguncusu' diye bahsettiği İstinaf Mahkemesi Başkanı Abdüllatif Suphi Paşa’dan başkası değildir.Duruşma yoğun bir ilgi altında gerçekleşmiştir. Yapılan telkinlerin de etkisiyle, başta Namık Kemal olmak üzere hemen herkes mahkûmiyet kararı beklemektedir. Ancak, beklenenin tersine, Namık Kemal’i hürriyetine kavuşturan bir karar verilmiştir. Kızı bu kararı verirken korkup korkmadığını sorduğunda, Mahkeme Başkanı Suphi Paşa tüm zamanların hâkimlerine unutulmaz bir ders niteliğinde olan şu cevabı vermiştir: 'Yarın hünkârın da, benim de huzuruna çıkacağımız bir hâkim vardır ki, yalnız ondan korkarım!'
Bunu diğer hakimlere de iletiniz.
anlattın, uyguladin mi ? yoksa tek hakim dediğin Erdoğan mı?
Oyle bir maddeye parmak basmış ki tesadüf olamaz ancak manidar diyebiliriz. Hakimlerin vicdani kanaatine bırakılan bir ceza sistemi olmamalı. Bunu 82 yılından beri eleştirenler de bir şekilde sistemden ekarte edilmeye çalışılıyor. Bir hakim vicdanıyla değil aklıyla karar vermelidir.