Sorun değil, amacımızı hatırlıyoruz hemen. Acelemiz var ve buraya park etmek zorundayız. Güç savaşına girip kaybedersek savaşı, belki para, belki dava, belki sipariş, belki sevgili kaybedeceğiz. Bunu unutmayıp amacımıza odaklanıyoruz. Bu noktadan sonrası çok kolay. Alttan al, rica et, karşındakinin otorite olduğunu hissettir, egosunu şişir. Ve arabanı park et. Senin gücün de karşındakini ikna etmek olsun ille de güç istiyorsan, böyle tatmin ol.
Yukarıdaki olaya uygulayalım 'amacına odaklanma' kavramını. Savcının acelesi vardı. Amacı hemen işinin görülmesini sağlamaktı. Gücünü kullanıp yanlış bir üslupla amacına ulaşmak istedi. Eğer doktor güç savaşına girmeseydi, savcı amacına ulaşabilirdi. Ama doktor üsluptan hoşlanmayıp güç savaşına girdi. Savcı eğer bu noktada amacını hatırlayıp kendini yöneterek üslubunu değiştirmiş olsaydı kazanan olacaktı. Ama ah işte o güç savaşının acımsı tadı yok mu? O hırs yok mu? Ne mevki makam ne eğitim filan insan kendini yönetmekten azade.
Doktora gelirsek, onun amacı da çözüm bulmak olsaydı keşke. Ki tahrik edici bir üslup olmasaydı çözüm bulucu olurdu herhalde. Bir hasta bakıcının bir yakını için ezile büzüle bulunduğu bir ricayı geri çevirmezdi muhtemelen. Ah ama işte o güç savaşı cazibesi. Başkasının etkisiyle amacını unutmak, amacından uzaklaşmak. Bir doktorun adam saati bu denli pahalıyken harcanan onca zaman, sinirden stresten ölen onca beyin hücresi.
Güç savaşının diplomatik, stratejik, sistematik ve kontrollü olursa belki gerekli olduğu mecralar vardır kuşkusuz ama önüne gelen de kullanmasın canım.
Küçük çatışmalar, günlük olaylar, iletişim kazaları için en iyi yaklaşım 'amacına odaklanmak' . Her durumda kendine amacını hatırlatmak.
Ayla Aysan