Aybars Kuday: "40 Küsür Yaşında Oyunculuk Hayalimi Gerçekleştirmeye Karar Verdim."

Uzun yıllar boyunca hayalinin peşinden koşan Aybars Kuday, iş dünyasındaki deneyimlerinden sonra tiyatro eğitimi alarak kendine yeni bir yol çizdi. Bu dönüşüm, kariyerine yepyeni bir perspektif katarken, onun yeni hikâyesini ortaya çıkarmış oldu. Oyunculuğa giden yolda edindiği eğitimler, onun sanat dünyasındaki varlığını güçlendirdi. Başarıya giden yoldaki sırları ve öğrendikleri, sadece kendi hikâyesini değil, aynı zamanda cesareti ve azmi simgeliyor. Aybars Kuday'ın hayal gücünü besleyen ve şekillendiren spordan aldığı ilham, onu oyunculuk sahnesinde de bir adım öne çıkarmış gibi görünüyor. Gelecekteki projeleri ve hayalleri, sadece bireysel bir başarı değil, aynı zamanda sanat dünyasına katkı sağlama amacını da içeriyor. 

Aybars Kuday, Türkiye'nin öne çıkan oyuncularından biri. Beyaz yakalı bir kariyerin ardından oyunculuğa adım atan Kuday, sahne arkasındaki komik anılarıyla ve farklı projelerdeki rolleriyle dikkat çekiyor. Hem sporcu kimliği hem de oyunculuk serüveniyle kendi özgün hikâyesini yazan Aybars Kuday'ı yakından tanımaya ne dersiniz?

-Oyunculuk kariyerinle başlayalım. Türkiye'nin farklı projelerinde rol aldın. Her biri senin için özel olsa da, öne çıkan unutamadığın bir anı paylaşabilir misin?

Röportajımıza en komik set anım ile başlamış oluyoruz. Ben kendimi bildim bileli sakatat ve türevlerini asla yemem, kokusuna dayanamam hatta yendiği masada oturamam bile. Direkt midem bulanır, suratım yeşile döner. Kısacası, felaket hissederim kendimi.

Aile dizisini çekiyoruz; bildiğiniz gibi, ben de dizide avukat Çağrı karakterini canlandırıyordum. 16. bölümde senaryo gereği benim şırdan yemem gerekiyor ve bu sakatatı yiyememe durumumu ekip arkadaşlarım gayet iyi biliyorlar. Senaryo geldiği andan itibaren insanlar, benim bu sahnede ne yapacağımı merak etmeye başlamıştı. Soykan ailesinin avukatı olarak Adana’ya bir sözleşme imzalatmaya gidiyorum. Koca koca masalar kurulmuş, insanlar toplanmış, masalara kazanlar yerleştirilmiş ve içinde fokur fokur şırdanlar kaynatılıyor. Diğer masalarda mumbarlar, doldurulmayı bekleyen şırdanlar. Her yer, adını bile bilmediğim bilimum sakatat ile dolu. Yönetmenimiz geldi ve benden masaya baktığında yüzümdeki iğrenme ve kendini buraya ait hissetmeme duygusunu görmek istediğini söyledi. Ben de, 'Hocam, hiç merak etmeyin, Oscarlık performans geliyor birazdan.” demiştim. Sahnenin sonunda da, elinde silahla masada oturan diğer 'mafya birey' tarafından zorla ağzıma şırdan tıkılarak sahne son bulmuştu. Yaşadığım, hissettiğim duyguları size tarif edemem.

-Aybars Kuday'ın uzun yıllar beyaz yakalı olarak çalıştığı dönemi göz önüne alarak, iş dünyasında edindiğin deneyimlerin, oyunculuğuna nasıl katkı sağlıyor? Belki de benzer yönleri bulabiliyor musun?

Kesinlikle sağladı. Oyunculuğa başlamadan önce 13 sene boyunca Coca-Cola'da marka müdürlüğü, medya ve inovasyon gibi farklı konularda yöneticilik yaptım. Bu süre içinde sorumlusu olduğum Türk Cumhuriyetleri coğrafyasındaki bütün ülkeleri defalarca ziyaret ettim. Çok farklı kültürler ve insanlar gördüm, farkında olmadan gözlemlediğim şeylerden oyunculuk için malzeme olabilecek çok özgün şeyler öğrendim diye düşünüyorum. Eskiden oyunculuk hayatına çok geç girdiğimi düşünür ve geçmiş olan bu seneleri kayıp zaman olarak değerlendirirdim. Şimdi ise iyi ki bu yoldan gitmişim, bu tecrübeleri edinmişim ve belki de herkeste olmayan, sadece bana özgü olan bazı tecrübelere sahip olmuşum diye düşünüyorum.

-Peki oyunculuğa başladığın günden bu yana kendinde fark ettiğin en büyük değişim nedir?

Dünyaya ve insanlara bambaşka bir gözle bakıyorum artık. Günlük yaşamımda tanık olduğum en sıradan olaya bile senaryo gereği böyle bir şeyi canlandırmam gerekirse, acaba bu gördüğüm şeyi rolüme katkı verecek malzeme olarak nasıl kullanabilirim diye bakıyorum. Tanık olduğum olay, normalde beni rahatsız eden ya da kızdıran bir olay olsa dahi, iyi ki olmuş şeklinde değerlendirebiliyorum.

-Aile dizisinde Avukat Çağrı rolüyle izleyiciyle buluşuyorsun. Bu karakterle özdeşleşmek nasıl bir his? Diğer projelerdeki rollerinden farklı bir yönü var mı?

Gerçekten çok değişik bir duygu. Arkadaşlarımla buluştuğumda ya da hiç tanımadığım insanlarla karşılaştığımda bile bana 'Sayın avukatım, bu konu ile ilgili ne düşünürsünüz, görüşünüz nedir?' şeklinde takılanlar oluyor. Son zamanlarda farkında olmadan insanlara kendi hukuk bilgim dahilinde cevap verirken bile buluyorum kendimi :) Diğer canlandırdığım rollerden farklı olarak ise avukatlık sonuçta bir meslek. Bu durumda konu hakkında az da olsa mutlaka teknik bilgilere sahip olmak gerekiyor. 

Aile dizisinde Avukat Çağrı rolü bana gelir gelmez hemen çok sevdiğim bir avukat arkadaşımı aradım ve kendisinden bana avukatlık ile ilgili bilgi vermesini rica ettim. Tabii, yaşayarak görmek çok daha etkili olur düşüncesiyle avukat arkadaşımla beraber defalarca Çağlayandaki İstanbul Adliyesine gittim. Girdiği davalara ben de girdim, kendi aralarında yaptıkları toplantılardan müvekkil görüşmelerine, nasıl konuştuklarından nasıl oturup kalktıklarına, yemek yerken çatalı bıçağı nasıl tuttuklarından, ellerini kollarını nasıl hareket ettirdiklerine kadar her şeyi gözlemledim. Buradan kendime en uygun malzemeyi çıkartmaya çalıştım.

-Serenay Sarıkaya, Kıvanç Tatlıtuğ, Nur Sürer, Nejat İşler gibi ünlü oyuncularla bir aradasın. Setteki atmosfer ve ekip dinamikleri senin için ne kadar önemli? Bu faktörlerin performansına etkisi nedir?

İlk başta çok ünlü ve başarılı oyuncuları sadece isim, soyad ve yaptıkları işler çerçevesinde tanıyorken, şimdi onları insani yönleriyle ve ekip arkadaşı olarak tanıyorum. Günlük hayatlarında neler yapıyorlar, nelerden hoşlanıyorlar, hangi konular ilgilerini çekiyor gibi şeyleri öğreniyorsunuz. Beraber çalıştığınız oyuncularla arkadaşlık ilişkilerini kurduktan sonra insan, sette daha rahat oluyor. Artık karşınızdaki oyuncuyu sadece ismi ve soyadıyla değil, insan olarak da tanımış oluyorsunuz. Aynı şekilde onlar da sizi daha iyi tanıyor ve bu kendinizi çok daha rahat hissetmenizi sağlıyor. Sanki artık karşımda Kıvanç Tatlıtuğ değil, tanıdığım ve bildiğim bir arkadaşım varmış gibi hissediyorum ve işimi çok daha rahat yapıyorum.

-Lisanslı bir sporcu olarak, sporun hayatındaki yeri nedir? Profesyonel sutopu oyunculuğunu sürdürmek senin için nasıl bir duygu?

Ben çok küçük yaştan beri sporun içindeyim. 4 yaşında yüzmeyi öğrenmek için girdiğim İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü'nde önce yüzme takımı, daha sonra su topu takımına girdim ve bir daha bu ortamdan hiç çıkmadım. Şu anda 46 yaşındayım ve Modaspor takımında Türkiye Deplasmanlı Sutopu 1. Liginde su topu oynamaya devam ediyorum. Bir topluluğun parçası olmak ve ortak bir amaca ulaşmak için beraber çalışmak gerçekten çok güzel bir şey. Arkadaşlarım zaman zaman bana, 'İbrahimoviç bile 43 yaşına gelince futbolu bıraktı, sen hâlâ neyin peşindesin?' şeklinde takılıyorlar. Covid döneminde evlere kapandığımız aylar boyunca ben evde okudum, hep okudum. Sonra da daha önceden yazmış olduğum yazıları derledim, topladım. Bunun sonrasında da 40 yaşından sonra kendimi Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde köşe yazıları yazarken buldum. 42 yaşından sonra oyunculuğa başladım. Bütün bu hayallerimi gerçekleştirmeye çalışırken, sporcu olmanın bana gerek fiziksel gerekse mental olarak çok büyük katkı verdiğini düşünüyorum. Bundan sonra da hayat düzenimde bir şekilde sporu hep var etmeye çalışacağım.

-Oyunculukla ilgili bir miti çürütebilseydin, bu ne olurdu?

Oyuncu olmak için çok erken yaşta sektöre girmek lazım gibi yaygın bir mit var, ancak bu tür düşüncelerin hayalleri gerçekleştirmek isteyenlerin önündeki cesaretini engelleyebileceğini düşünüyorum. Asıl, olmaz diye bir şey olmaz.

Bu konuda benzer bir deneyimi yaşadım. 40 küsür yaşında, çocukluktan beri hayal ettiğim ancak bir türlü adım atamadığım oyunculuk hayalimi gerçekleştirmeye karar verdim. Kamera önü kurslarına gittim, özel dersler aldım, tiyatroda sahneye çıktım. Hayatımı bu işe adamaya kararlıydım. İlk başta yakın çevremden duyduğum eleştiriler beni yıldırmadı. “Bu saatten sonra hayatta oyuncu olamazsın.” gibi sözler beni motive etti. Bugün de yarın da asla 'Tamam, ben oyuncu oldum.' demeyeceğim. Gelişme süreci hayat boyu devam ediyor ve ben her gün kendimi daha ileri nasıl götürebilirim diye düşünmeye ve bütün gücümle çalışmaya devam ediyorum.

-Son olarak hayatta bir gün gerçekleştirmek istediğin bir rol veya proje var mı?

Mutlaka, ama mutlaka bir gün yabancı yapımlarda yer almak istiyorum. Bu, oyunculuğa başladığım ilk günden beri en büyük hedefimdi ve bugün de düşündükçe beni heyecanlandıran, daha çok çalışmak için motive eden bir hedef.

İş hayatımda yıllar boyunca yurtdışı ile bağlantılı olarak çalışmam, sürekli sorumlu olduğum ülkelere gidip farklı kültürlerden insanlarla beraber çalışarak edindiğim tecrübeler, yüksek lisansımı yurtdışında yapmış olmam; bütün bunlar, aslında ben farkında olmadan böyle bir yolun da kapısını daha o zamanlardan açtı diye düşünüyorum. Bir gün Peaky Blinders dizisinde Tom Hardy’nin canlandırdığı Alfie Solomon veya Last Kingdom dizisindeki Uhtred benzeri karakterleri canlandırmayı çok isterim.

Röportaj: Hande İpekgil

Instagram 

Threads

X

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

A Millî Takım'ın UEFA Uluslar Ligi'ndeki Play-Off Turu Rakibi Belli Oldu: Macaristan
Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!
Domuz Eti Skandalıyla Gündeme Gelmişti: Köfteci Yusuf Yeni Bir Sektöre Giriş Yapıyor!