Tinne köyünün muhtarı Yusuf Ağa, resmî olarak kaydı bulunmayan köyünü tanıtmak için devlet büyüklerine mektuplar yazmaktadır. Oğlu İbrahim’i de sırf bu amaç uğruna, okuyup büyüsün diye bir fakülte avlusuna bırakmıştır. Süryani Papaz Hana, İbrahim’i nüfusuna geçirmiş ve ona sahip çıkmıştır. İbrahim 30 yaşına geldiğinde Amerikalı aşkı Jessica’yla birlikte köye dönmüştür. Tinne köyü Kürt genci İbrahim ve Amerikalı Jessica’nın vatanı olabilecek midir?
Dünyanın unutulmuş bir yerinde, ıssız bir diyarda, bu unutulmuş kısımda basit ve yalnız bir köy olan 'Tinne' vardır. Belki de parlayan Güneş dışında neredeyse hiç kimse varlığını bilmemektedir. Tinne, ulusal haritada bile yoktur, okulu, yolu, kliniği'de yoktur. Orada hiçbir sakinin kimlik belgesi yoktur. 'Varlık' veya 'yokluk' tek sorudur. Kaderi, isminin Kürtçe'de 'yok' anlamına gelen tanımının da kurbanı olabilir.
Türkiye'nin Güneydoğusunda Mezopotamya'nın ortasında kendi kaderine terk edilmiş bir köy olan Tinne, hükümet tarafından yıllarca bilerek veya bilmeyerek 'unutuldu'. Sakinlerinin nüfus kütüğünde bir kaydı bile yok. Ne Tinne ne de halkı resmi olarak yok, oysa Yusuf Ağa ve tüm ailesi bir asrı aşkın süredir bu topraklarda yaşamaktadır.
Yusuf Ağa hükümetle sürekli temas kurmaya çalışsa da hiçbir mektubuna cevap alamaz. Oğlunun kimlik belgesi alacağını umarak, yeni doğan oğlu İbrahim'i kolejin avlusuna bırakmaya karar verirken, birçokları da kendi kimliklerini caminin avlusuna bırakır. Şans eseri oradan geçen Rahip Hanna, İbrahim'in imdadına yetişir. Kimliği olsun, var olsun diye onu benimser ve varlığıyla Tinne'i nihayet var eder.
Şimdi 30 yaşında olan İbrahim, askerliğini bitirmiş ve üniversiteyi bitirmiş olarak memleketine döner. Köyde coşkuyla ve sevinçle karşılanır. Köyün eşsiz gurur kaynağı Tinne için tek umut geri dönmüştür ve Tinne'nin var olmaya başlaması, zengin olması, bir okul, bir karayolu, bir kliniğin olması ve modernleşme şansını beraberinde getirmiştir.