Auschwitz Kampında Tüm İmkansızlıklara Meydan Okuyan Çiftin Aşk Hikayesi

Helen Zipora Spitzer ve David Wisnia, Nazi Almanyası'nın en kötü şöhretli ölüm kampı olan Birkenau'da hayatta kaldıkları her anın son anları olabileceğini biliyorlardı. Grafik tasarımına ilgi duyan 23 yaşındaki Helen, Mart 1942'de Auschwitz kampına gönderilen ilk Yahudiler arasındaydı. Şarkı söylemeyi seven 16 yaşındaki Polonyalı bir Yahudi olan David ise 9 ay sonra geldi. Her ikisi de evlerini, ailelerini kaybetmişti ve şimdi sadece suçları Yahudi olmak olan bir yerde esaret altındaydılar...

Her şey, Helen'in toplama kampına adım attığı o an başladı.

Helen toplama kampına vardığında görevi ağır taşları kaldırmaktı. David ise açlıktan ölmüş bedenleri taşıması için zorlanmıştı. Cesaret, sebat ve biraz da şansla hayatta kaldılar. David esir alanlara şarkı söylerken Helen, kamp istatistiklerini içeren diyagramlar çizimi yapıyordu. Her ikisi de 'ayrıcalıklı mahkûm' statüsüne yükseldi, ekstra tayın ve daha güvenli işler yapmaya başladı. Kamptaki ölüm sayıları giderek artarken, Helen Naziler'e karşı koymak ve olmaması gereken yerlere gitmemek için yöntemler buluyordu. Her şey böyle başladı...

Helen'in özel bir mahkûm olduğunu düşünen David; onun sık sık ziyaretine, temizliğine ve kokusuna takılmıştı.

Helen, Auschwitz kadın kampında Naziler için istatistiksel grafikler oluşturan bir grafik tasarımcısıydı. David'e göre Helen, onu görmek için sık sık gelip, orada olmak için bahaneler buluyordu.

Helen'in bakışları Auschwitz'deki David'e olan gizli ilgiyi ortaya çıkarıyordu.

David, Helen'in onun peşinde olduğunu düşünerek kendini mutlu hissetti. Birinin Helen'e onun hakkında bilgi verdiğinden emindi.

Helen ve David, kamptaki zorlu şartlara rağmen birbirlerine duydukları güvenle aşkın engel tanımadığını kanıtlıyorlardı.

Uzun bir sessizlikten sonra, nihayet ilk adımlar atılmaya başlanmıştı. Bu, David'in içinde büyük bir heyecan uyandırdı. Sadece 16 yaşında olmasına rağmen, hayatın ona öğrettikleriyle başa çıkmıştı. Helen'le birlikte olmak ona cesaret veriyordu.

Haberciler aracılığıyla birbirlerine notlar göndermeye başladılar...

Göze batmayacak şekilde küçük notlarla birbirlerine mesaj gönderiyorlardı ve zaman zaman da yolları kesişiyordu.

Kış aylarında toplama kampında ısınmak için kullanılan yerler çok azdı.

David, Auschwitz'ta rahatlıkla geziniyordu ve her şey hava koşullarıyla başladı. Polonya'nın soğuk rüzgârı ince giysilerin üzerinden esip geçerken ısınmak neredeyse imkansızdı. Mahkûmları soğuğa karşı koruyacak az sayıda alan vardı. David, bu fırsatları kullanmayı öğrenmişti ve kendini sıcak bir yere atıverdi. Mart 1943'te bir pazar öğleden sonrasında, David kaldığı sıcak yerde bir sarsıntıyla uyanmıştı. O ve diğer işçiler, dezenfekte edilmiş giysileri öğlen saatlerine kadar asmışlardı. Pazar günleri öğleden sonraki nüfus sayımı saat 1'de yapılıyordu.

Dezenfekte işlemi yapılırken gözlerini kapatan David, gözlerini açtığında etrafında kimse olmadığını fark etti çünkü herkes dışarıda sıra halinde bekliyordu.

Yorgunluktan uyuya kalan David, yoklamayı kaçırmıştı. Solgun mahkûmlar hep beşerli gruplar halinde hazırda bekliyordu. Gardiyanlar ellerindeki coplarla toprak yollarda ilerliyor ve budaklı ağaçların altında komutlar yağdırıyordu. Belli ki bir süredir acı soğuğun altında bekliyorlardı. Onu aradıklarını anladığında paniklemişti. Önemli biri haline geldiğini biliyordu ama bu kadar insan onun için duruyorsa, düşündüğünden daha önemli olmalıydı.

David hemen dışarı çıkıp mahkumların arasına gizlenmeyi denedi. Ancak gardiyanlar geç gelenleri fark etmişti.

Bir gardiyan, David'i bir zamanlar içinden cesetler çıkardığı hendeğin yanından sürükleyerek geçirdi ve onu bir su birikintisinin önüne bıraktı. David o anda kendisini öldüreceklerini düşündü ve depodan sorumlu komutanla yüzleşti. Sadece bir şey onu tam bir umutsuzluktan uzak tutuyordu: Eğer yeni gelen biri olsaydı, işinin biteceğini, oracıkta infaz edileceğini düşündü. Ama neredeyse beş aydır oradaydı. Auschwitz'te bu kadar uzun süre hayatta kalmak iyiye işaret olmalıydı. Kırmızı yanakları ise hala sağlıklı ve 'işe yarar' olduğunu gösteriyordu. David, bu noktada dış görünüşün ne kadar önemli olduğunu anlamıştı.

Subay David'e göz kırptı ve ranzasına geri dönmesini işaret etti.

Bir memur, ona ölümle tehdit ederken, David'in içinde bulunduğu çamur ve toprakla kaplı ortam, onun kabuslarını daha da korkunç hale getirdi.

Birkaç gün sonra bir görevli, David'e bir odaya gitmesini emretti. İçeri girdiğinde, kalın bir ip ve idam sehpası olduğunu fark etti.

İşte bu, diye düşündü; bu iş böyle bitecek. Bir grup SS adamı seyirci olarak yanında duruyordu.  Bir subay David'in ayaklarının altındaki tahtayı tekmeledi. En az altı metre derinliğinde bir çukura düştü. Ve aslında David'in boynundaki ipin bağlanmadığı, David çukura düşünce anlaşıldı.

David, sahte asılışını 19 Mart 1943'te aldı ve üç ay süreyle görev yaptığı ceza kolonisine kabul edildi.

En ağır suçları işlemiş ancak affedilmiş mahkumlar Strafkompanie'ye naklediliyordu. Strafkompanie ise acımasız işkence yöntemleriyle biliniyordu.

David hapsedildiğinde, Strafkompanie Birkenau'daki Blok 1'e, mahkumların tahtadan yapılmış çıplak yataklarda uyuduğu karanlık, tozlu ve aşırı kalabalık bir alana taşınmıştı.

Mahkumlar diğer mahkumlardan izole edildi. Daha uzun ve yorucu saatler çalışarak el arabalarıyla çakıl taşıyor ve merkezi drenaj hendeğini kazıyorlardı.

David her gün hendek kazmaya gitti. Çok yavaş hareket ettiğinde sırtından kırbaçlanıyor, küreği almakta çok hızlı davrandığında tekrar kırbaçlanıyordu.

Artık sağlıklı görüntüsü kaybolmuştu, kilo ve güç kaybediyordu. Ceza bölgesinden asla canlı çıkamayacağından emindi.

Hiç beklemediği br günde David'e işe gitmemesi emredildi. Ardından da açıklama yapılmadan görevleri değiştirildi.

Biri ona göz kulak olmuş olmalı, diye düşündü. Birileri onun uçurumun kenarında olduğunu, ağır işlerde bir gün daha dayanamayacağını biliyor olmalıydı.

Üç aylık cezasının geri kalanını ceza koğuşunda koğuşları temizleyerek geçirecekti.

David, cezaevi koğuşundan kurtulduğu için daha da önemli hale geldiğini hissediyordu ve aslında bu durum azımsanacak bir başarı değildi.

Helen ise tekrar burada karşısına çıktı ve her gün farklı bir bahaneyle David'in yanına gitmeye başladı.

Bakışmaları ve kısa sohbetleri sanki hiç durmamış gibi devam etti. Birbirlerine not göndermeye de devam ettiler.

David'in beklenmedik aşkıyla başlayan ve keşfe doğru ilerleyen şaşırtıcı bir yolculuğu oldu.

Helen Spitzer, Auschwitz'de önemli bir pozisyonda olduğu için hayatta kalmayı başarmıştı. David Wisnia ise Auschwitz'den kaçmayı başaran nadir kişilerdendi. Wisnia, kampa gizlice inşa edilen bir direkten tırmanarak kaçmayı başardı ve ardından Polonya'da yerel direniş gruplarına katıldı. Savaşın sona ermesiyle bu çift bir araya gelecek ve David, eşine savaş öncesi babasıyla opera ziyaretlerini anlatacaktı. Artık karanlık yıllar geride kalmış ve bundan sonra müziğe olan sevgilerini ve daha güzel zamanların anılarını paylaşacaklardı. David, hiçbir zaman bir kadınla böyle bir zamanda tür bir ilişki içinde olacağını düşünmemişti. Bu da aşkın engel tanımaz gücünü gösteren bir apaçık kanıttı.

David Wisnia'nın Auschwitz'te geçirdiği günlerle ilgili altyazı destekli videoya buradan ulaşabilirsiniz.👇

Bu içerikler de ilginizi çekebilir.

Adolf Hitler'in Peşinde Olduğu ve II. Dünya Savaşının Belki de En Büyük Sırrı: Ağır Su
İkinci Dünya Savaşında Askerlere Yardım Etmeleri İçin Eğitilen Güvercinlerin Göz Dolduran Hikayesi
Nazi Almanya'sında Yapılan Katliamların ve Ürkütücü Deneylerin Sorumlusu En Yüksek IQ'lu 17 Cani

Popüler İçerikler

Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı