Auschwitz'de Başkasının Yerine Ölmeye Gönüllü Olarak Saf Bir Kalbin Kapsayıcılığını Hatırlatan Maximilian Kolbe

Auschwitz, İkinci Dünya Savaşı sırasında ölümün merkezi haline gelmişti ve her gün binlerce Avrupalı Yahudi, burada Naziler tarafından öldürülüyordu. Fakat burada ölenlerin arasında bir Hristiyan bir adam bulunuyordu. Bu adam sayesinde iyiliğin, fedakarlığın ve sevginin ne olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz...

Kaynak: 1, 2, 3

Maximilian Kobe, 16770 numaralı mahkum olarak Auschwitz'de bulunan Polonyalı bir rahipti.

8 Ocak 1894 yılında Raymond Kobe adıyla doğmuş, fakir bir ailenin ikinci oğlu olmuştu. Küçüklüğünde oldukça yaramaz olan Raymond, bir gün annesi tarafından azarlanınca, çocuk nedendir bilinmez aşırı etkilenmiş ve birden bire değişmişti. Raymond bu değişimi daha sonra şu sözlerle açıklamıştı: 'O gece Meryem Ana'ya bana ne olacağını sordum. Sonra o bana elinde iki taçla geldi. Biri beyaz, biri kırmızıydı. Bu taçlardan birini kabul edip etmeyeceğimi sordu. Beyaz olan saflığımı korumam gerektiği, kırmızı olan ise şehit olmam gerektiği anlamına geliyordu. İkisini de kabul edeceğimi söyledim.'

Şehit olması gerektiğine inanan ve bunu kabul eden çocuk, gelecekte de ona göre davranacak şekilde değişmişti.

1910'da adını Maximilian olarak değiştirdi ve bir Fransisken oldu. Roma'da okudu, 1919'da Papaz oldu. Polonya'ya döndü ve kilise tarihi öğretmenliği yaptı. Varşova'nın batısında bir manastır inşa etti. Burada 762 Fransisken bulunuyordu ve çeşitli yayınlar yapılıyordu.

1930'da Asya'ya gitti, Nagazaki ve Hindistan'daki manastırlarda eğitim verdi. 1936'da Varşova'daki manastıra geri döndü. Almanya 1939 yılında Polonya'yı işgal ettiğinde, manastırına el koyulacağını biliyordu. Bu yüzden rahiplerin çoğunu evlerine gönderdi. Kalanlarla içlerinden 2000'i Yahudi olan 3000 Polonyalı mülteciye barınaklar organize etmeye başladı. Ellerindeki her şeyi mültecilerle paylaşıyorlardı.

Kaçınılmaz olarak, bu topluluk yakından izleniyordu, sonra Mayıs 1941'de manastır kapatıldı ve Maximilian ile 4 arkadaşı Auschwitz'e götürüldüler. Burada diğer mahkumlarla birlikte çalışıyorlardı.

Buradan annesine yazdığı mektupta şöyle demişti:

'Anneciğim, Mayıs ayının sonunda Auschwitz'e getirildim. Benim açımdan her şey iyi olacak. Beni ve sağlığımı düşünme çünkü iyi olan Tanrı her yerde ve her şeyi sevgi ile sağlıyor. Benden yeni haberler alana kadar bana yazmasan iyi olur, çünkü burada ne kadar kalacağımı bilmiyorum.Candan selamlar ve öpüyorum. Raymond.'

Burada diğer mahkumlar gibi Maximilian da çeşitli işkencelere ve ağır işlere maruz bırakılıyor, dövülüyordu. Fakat birlikte kaldığı arkadaşları sayesinde oldukça ağır yaralanmalardan iyileştiği olmuştu.

Auschwitz'de mahkumlar yavaş yavaş, sistematik bir şekilde aç bırakılıyordu.

Verilen yemekler bir çocuğu bile tok tutacak yeterlilikte değildi. Sabahları sahte kahve verilir, işten sonra ise bol sulu çorba içilir, bir somun ekmek yenirdi. Yemek geldiğinde herkes eşit dağıtıldığından emin olmak için çaba göstermek zorunda kalırken, Maximilian kenarda durur ve herkesin yemek almasını beklerdi. Çoğu zaman kendine yemek kalmazken, diğer zamanlarda ise çorbasını ve ekmeğini insanlarla paylaşırdı.

Bu kıyımhanede Peder Maximilian Kolbe inceliğini asla yitirmemişti. Geceleri çoğu zaman uyumaz, ranzadan ranzaya gezer, 'Katolik bir papazım, yardım edebilir miyim?' derdi.

Bir mahkumun sonraları anlattığına göre geceleri diğer mahkumlar ona yakın olmak için yerde ranzasının yanına doğru emekler, itiraflarda bulunur, akıl isterlerdi. Maximilian ise onlara eziyet eden kişileri affetmelerini ve kötülüğü iyilikle yenmelerini söylerdi. Gardiyanlar tarafından dövüldüğünde ise hiç ağlamaz, dua ederdi.

12. Blok'ta kalanları tedavi eden bir doktor daha sonraları nasıl herkesin tedavi edilmesini beklediğini, ancak herkesin işi bitince kendisi için yardım istediğini anlatmıştı.

Kaçışları önlemek için Auschwitz'in bir yöntemi vardı: Birisi kaçtığında kaçanın yerine on kişi öldürülürdü. Temmuz 1941'de Maximilian'ın ranzasındaki adamlardan biri kaçtı.

Üzücü olan diğer bir gerçekse kaçan kişinin daha sonra kamp tuvaletinde boğulmuş bulunmasına rağmen cezaların yine de yerine getirilmiş olmasıdır.

Komutan Karl Fritsch 'Kaçak bulunmadı!' diye bağırmıştı bu olaydan sonra. 'Bunun bedelini hepiniz ödeyeceksiniz. Onunuz, ölene kadar açlık hücresine yemeksiz, susuz kapatılacak.' 

On kişi seçilmişti ve bu seçilenlerin arasında Polonya Direnişi'ne yardım ettiği için mahkum edilmiş olan Franciszek Gajowniczek de vardı. Adam kendini tutamayıp ağlamış, 'Zavallı eşim, zavallı çocuklarım. Ne yapacaklar.' demeye başlamıştı. Adamın ağladığını gören Maximilian bir adım öne atmış, şapkasını çıkarmış ve komutanın önünde durup 'Katolik bir papazım. Bırakın yerini alayım. Ben yaşlıyım. Onun eşi ve çocukları var.' demişti.

En başta ne dediğini anlamayan komutan, tekrar açıklayınca bir süre sessiz durdu. Mahkumlar sinirlenmesinden ve ikisini de öldürmesinden korkuyorlardı.

Fakat komutan Maximilian'ın bu isteğini kabul etti. Çünkü Naziler'in işine genç işçiler daha çok yarıyordu.

Gajowniczek daha sonra o anları şu sözlerle anlattı:

'Ona sadece gözlerimle teşekkür edebildim. Donup kalmıştım ve ne olduğunu zar zor anlıyordum. Cezası verilmiş olan ben yaşayacaktım ve bir başkası, bir yabancı isteye isteye benim için canını verecekti. Rüyada mıydım?

'Maximilian Kolbe'ye bir şey diyemeden geri yerime götürüldüm. Kurtulmuştum. Size bunları anlatabiliyor oluşumu ona borçluyum. Bu olayın haberleri kampta hızla yayıldı. Bu böyle bir olayın Auschwitz'de ilk ve son oluşuydu.

'Uzun bir süre onu düşündüğümde pişmanlık duydum. Kurtuluşuma izin vererek bu adamın ölüm fermanını imzalamıştım. Ama şimdi anlıyorum ki onun gibi bir adam başka türlüsünü yapmazdı. Belki de bir papaz olarak yerinin hükümlülerin yanı olduğunu, onlara umut vermek olduğunu düşünüyordu. Hatta, en son ana kadar onlarlaydı.'

Peder Maximilian Kolbe 13. Bina'nın alt katında diğer kurbanlarla birlikte ölüme terk edilmişti.

Açlık ve susuzluk kısa sürede üstün gelmeye başladı. Mahkumlar kendi idrarlarını içiyor, biraz nem hissetmek için duvarları yalıyorlardı. Maximilian onları dualarla ve meditasyonla cesaretlendiriyordu. İki haftanın sonunda 4 kişi hala hayattaydı. Fakat hücre başka kurbanlar için lazımdı ve kamp celladı kalanların koluna onları öldürecek maddeyi enjekte etmişti.

Enjeksiyon sırası en son Maximilian Kolbe'ye geldiğinde, fedakar adam kolunu kaldırmış ve canını alacak zehrin onu öldürmesine izin vermişti. Son ana kadar dua ediyordu, bekleyişi sona ermişti...

Kolbe'nin bedeni kendinden önceki ve sonraki binler gibi krematoryumda yakıldı.

Kurtardığı adam Gajowniczek ise 13 mart 1995'te, 95 yaşındayken, Kolbe onu kurtardıktan 53 yıl sonra öldü.

Auschwitz'den salındığında eşini bulmuştu fakat iki oğlu ne yazık ki savaşta öldürülmüşlerdi.

Gajowniczek, hayatının kalan 53 yılını Kolbe'ye dua ederek geçirdi. Maximilian Kolbe ise bir aziz ilan edildi.

Popüler İçerikler

Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
YORUMLAR
29.11.2019

Dinleri falan bir kenara bırakalım da bu adamın yaptığı inanılmaz bir şey. Bence bir insanın erdem olarak ulaşabileceği son nokta. Çok etkileyici.

29.11.2019

insanın insana yaptığı zulüm gibisi var mı... hiçbir dinin inancın ideolojinin ırkın mezhebin düşüncenin varoluştan insan canından daha kıymetli olmadığını insanoğlu bir gün anlayacak mı acaba

29.11.2019

Ceviri yordu beni ya atlayarak okudum hep. Bu tip iceriklerde ingilizce halini de koysaniz olmaz mi

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ