Atatürk İlkeleri Bakidir!

Dostlar bir sanatçı olarak Atatürk’ü araştırmış, yaptıklarını bilimsel olarak inceleyen biri olarak onun için “tekrarı mümkünsüz bir lider” tanımlaması yaptım. Ayrıca bir deniz ressamı olarak ben, uzun süre tasarlayıp deniz ve Atatürk zihniyetini bir kompozisyonda birleştirerek hayatımın en önemli eserlerinden birini yaptım. 

Maalesef gündem yine Atatürk’e yapılan haksızlıkla çalkalanıyor. Bu yüzden bu kez sözle anlaşılamayanı sanat eserimle anlatayım istedim.

Bu zihniyet gemisi bakidir, batmaz hatta ıslanmaz bile!

Sanki Çanakkale Savaşı olmamış, İstanbul işgal edilmemiş, Yunan orduları Anadolu’nun ortasına kadar gelmemiş de Atatürk dışardan ordu getirmiş, Osmanlı saltanatını devirip kendi ilkelerini dayatmış gibi onu karalıyorlar.  Bu çok büyük bir haksızlıktır ve akıl tutulmasıdır. Çünkü Atatürk, Çanakkale savaşında Osmanlı subayıydı. Ne zaman ki İstanbul elleri kolları sallayarak işgal edildi ve Osmanlıdan umut kesildi, o zaman öne düşüp arkadaşlarıyla bu vatanı kurtardı ve cumhuriyeti ilan etti. Doğal olarak da akılcı, insana yakışan, çağdaş sosyal düzenlemeler getirdi. Kim olsa aynısını yapardı. Aklı başında bir insan, kaza üstüne kaza yapan arabayı mahveden bir şoförü yeniden direksiyona geçirir mi? Tabii ki geçirmez!

Kaldı ki bugün adına Kemalizm ilkeleri denilen Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılapçılık maddeleri, Atatürk’ün bulup geliştirdiği maddeler de değildir. Bu ilkeler, antropoloji, sosyoloji, psikoloji gibi insana ilişkin akademik alanlarda oluşturulmuş bilimsel sonuçlardır. Ve de bu ilkeler, Atatürk’ten önce olduğu gibi o dönemde de bugün de birçok devletin yönetimlerine uyarladığı maddelerdir. Toplumsal yaşamda olmazsa olmaz insan gelişiminin doğal sonucu oluşmuş ilkelerdendir. Kısaca söylersek; Atatürk’ün uyguladığı ilkeler, tıpkı doğa yasaları gibidir. 

Tüm dünya biliyor ki, Atatürk çok kitap okuyan hatta cephede bile kitap okumayı sürdüren bir liderdi. Bu yüzden aslında onun tek ve basit bir ilkesi vardı. O da; düşünceyi, inancı ve yaptığı her şeyi akıl ve bilime dayandırıp ona göre gerekeni yapmaktır. Üstelik, akıl ve bilimle hareket etmek, aynı zamanda Kur’an’ında birincil ilkesidir.

Aslında bugün herkes biliyor ki, ona olan bu husumetin arkasında tekke ve zaviyeleri kapatmak vardır.

Bunu yaptığı için Kur’an’ı doğru anlayamayanlar ve dinden nemalananlar onu din düşmanı iftirasıyla karalamaya çalışmışlardır.

Rahmetli babam da Atatürk’ün dine düşmanı olduğu yalana kapılanlardandı. Bir sohbette o ve arkadaşlarına, “Atatürk’ün İmam hatip okulları açması dine düşman olmadığı tam tersi dine büyük bir hizmet verdiğinin kanıtıdır.” dedim. “Çünkü tekke ve zaviyeleri kapatıp buna karşılık diyaneti kurmuştur. Böylece inançla ilgili dağınıklığa son verip dinî sistemi Diyanet işlerine bağlayarak işi bitirmişti. Eğer Atatürk dine düşman olsaydı ekstradan imam hatip okulları açmaz Kur’an’ı Türkçeye çevirtmezdi. Ancak Atatürk, dindeki kronikleşmiş asırlık yanlışların ancak bilgi eğitimle düzelteceğini biliyordu ve bunu sağlamak için imam hatip okullarını açtı. Yani Kur’an’a, dine hizmet etti.”

Ne yazık ki Kur’an’a inananlar şu soruyu sormadılar. Acaba Atatürk, tekke ve zaviyeleri kapatarak gerçekten de İslam dinine kötülük mü yaptı? Bugün bile pek tartışılmıyor. Oysa merak etseler cevabı Kur’an’da vardır

ENAM 159- Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır.

Görüldüğü gibi Kur’an, Mezhep tarikat vs. her ne isimde olursa olsun bu tür gurupların dinde parçalanmaya ve bölünmeye sebep olacağını söyler ve bu gurupların Peygamberle hiçbir ilişkileri olamaz der. (Enteresandır, bütün tarikatlar kendilerini doğrudan peygamberle ilişkilendirirler). Yine benzer ayetlerden ENAM 153’te de sonunda yoldan saptıracağı için, din adına her türlü gruplardan uzak durulmasını söyler. Şurası çok önemlidir; bu ayetlerde bu gruplardan doğru yolda olanlar vardır, onlar hariç diye bir ifade yoktur. Hiçbirisinin peygamberle bir ilişkisi yoktur diyerek noktayı koyar. Dikkat edin, bu durumun cemaat, tarikat liderleri, şeyhler gibi şahıslarla bir ilgisi yoktur. Şahıslar çok iyi veya kötü niyetli de olabilirler Bunun bir önemi yoktur. Tabiri caizse mevzuat böyledir. Atatürk tam da bu Kur’an’daki mevzuatı uygulamıştır.

Her neyse, eğer olaylara Kur’an penceresinden bakarsanız, her şey apaçık ortadadır. İlgili bir ayeti vereyim

MUHAMMED-7: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah'ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar”.

Görüldüğü gibi durum çok açık. Tarihi gelişmeler gösteriyor ki, Atatürk ve arkadaşları yedi düvel’e karşı, tarihte örneği olmayan imkânsız bir savaşı kazanmıştır. Görülen o ki ayetteki “ayaklarınızı sabit tutar” ifadesi gerçekleşmiş ve Allah, Atatürk ve arkadaşlarını ayaklarını sabit tutmuştur. Bu yüzden kimse yıkamamıştır. 

Sonuç olarak babamlara da sorduğum soruyla bitireyim; Allah, Atatürk’ün din düşmanı olduğunu ve İnanç konusunda yapacağı değişiklikleri haşa bilmiyor olabilir miydi? Tabi ki biliyordu! Öyleyse Allah neden Atatürk ve arkadaşlarına yardım etti ve muhteşem bir zafere ulaştırdı? Bunu bir düşünsünler.

Instagram

X

Facebook

Linkedln

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler İçerikler

"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
Ahmet Kural'ın Başrolünde Oynadığı TRT Tabii Dizisi Gassal'ın Tanıtım Afişleri Tepki Çekti!