Bu taktik, hat (sınır) yerine satıh (alan) koruma üzerinedir. Ancak unutulmamalıdır ki o alan bütün Vatan'dır. Bu bağlamda küçük, büyük hiçbir askeri birlik mutlak olarak çekilmeyecek ve imkanını bulduğu an yeniden taarruza geçecektir. Şöyle yazar Atatürk:
Hattımızın birçok parçalarını kırdılar. Bu suretle ilerleyen düşman kısımlarının karşısına kuvvetlerimizi yetiştirdik. Meydan muharebesi 100 kilometrelik cephe üzerinde cereyan ediyordu. Sol cenahımız Ankara'nın elli kilometre güneyine kadar çekilmişti.
Hemen kırılan her kısım en yakın bir mesafede yeniden tesis ettiriliyordu. Müdafaa hattına çok ümit bağlamak ve onun kırılmasıyla, ordunun büyüklüğü ile orantılı uzun mesafe geriye çekilme teorisini kırmak ve memleket müdafaası için dedim ki:
Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler, ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide nihayete kadar direnmeye mecburdur.
Mahrum bir hale getirdi. Muharebe vaziyetinin bu safhasını sezer sezmez derhal bilhassa sağ cenahımızla Sakarya nehri doğusunda düşman ordusunun sol cenahına ve müteakiben cephenin mühim kısımlarında karşı taarruza geçtik.
Bu günler de dahil olmak üzere yirmi iki gün ve yirmi iki gece aralıksız devam eden 'Büyük ve Kanlı Sakarya Muharebesi' yeni Türk devletinin tarihine, cihan tarihinin ender olan büyük bir meydan muharebesi misali kaydetti.
Sen dersun da beçi elmezuk he pasam?! Kurban olayim buyuklaruna.. keske o raki bardagini kirsaydun kafamuza da aklumuz basumuza celsa idi!! Biz laftan falan anlamicaguk belli oldi!..