Ülkelerin mutlaka görülmesi gerekli diye sunulan bazı mekanları birçok turist için hayal kırıklığı olabiliyor. Hayal kırıklığı yaşayan turistlerin büyük bir kısmı o kadar yol gitmişken ve o kadar para dökmüşken beğenmedim demeyi kendine yediremediğinden açık açık söyleyemez fakat ama Zeynep Cansoylu yaşadığı tecrübeleri ve hayal kırıklıklarını kendi sayfasından takipçileriyle paylaşmış.
Bu heykel Andersen’in bir deniz kızının her gün aşık olduğu prensi görmek için karaya çıkmasını anlatan harika öyküsünden esinlenilerek yapılmış. Sadece bu öykü sayesinde akın akın turist çekiyor heykel. Fikir olarak gerçekten güzel fakat biçim olarak asla öyle değil. Hatta bu heykelle dalga geçen “Genetically modified little mermaid' yani, genetiği ile oynanmış küçük deniz kızı heykeli bile yapılmış.
Berlin'in hemen her yerinde tarihin izleri görülür. Bu resimde gördüğünüz siper de onlardan biri ve gerçekten gördüğünüz gibi sokağın ortasında. Önünde fotoğraf çekilmek istiyorsanız ya da sadece onun fotoğrafını çekmek istiyorsanız, yanındaki iki askeri de fotoğrafa almak zorundasınız.
Burası altın zamanlarında showlarıyla popüler kültüre yön verdi. Colette burda dans etti. Josephine Baker “muz eteği” ile burada dans ettiğinde dünya yerinden oynadı. Ayrıca kapının üzerindeki kırmızı değirmen de çok ikonik.
Fakat günümüzde, oranın yerlilerinin yüzüne bile bakmadığı, sadece hevesli turistlerin uğradığı bu sebeple de eski gösterişli ve keyifli halini kaybettiği bir yer haline gelmiş.
Kelime anlamı “işeyen küçük çocuk” olan bu 61 cm boyundaki heykelin işeyerek dinamit, bomba gibi şeyleri etkisiz hale getirdiğine inanılıyor. Haliyle bölgenin en çok turist çeken şeyi oluyor. Tabii ki bu heykelin herhangi bir heykelden farkı yok.
Evet bu saat gezilecek yerler listesinde ve gerçekten de turist çekiyor. Peki bu saat Türkiye'de olup da gezilecek yerler listesine konulsaydı?
Zeynep Cansoylu burada yaşadığı pişmanlığı madde madde anlatmış;
Kocaman devasa Dolmabahçe Sarayı’nınki gibi demir kapılar dışındasınız.
İngiltere’deyiz hava günlük güneşlik değil haliyle.
Kraliyet muhafızları görev değişimi yapsa da görsek diye itişen yüzlerce turist var.
Saray pek bir şeye benzemiyor.
Bize ne? Bize mi muhafız değişiyor? Bize mi Kraliçe?
Değişim iki dakika bile sürmüyor ve siz anlamsızca “hepsi bu muydu?” derken kendinizi buluyorsunuz. Yapmayın. Çok daha iyilerine layıksınız.
Amsterdam'a gidecek olan herkesin yapılacaklar listesinin başında 'Seks Müzesi'ne gitmek' vardır. Fakat hemen hemen herkesin müze hakkında fikri ortak. Zorlama bir mantıkla bir araya getirilmiş saçma objeler, bitse de gitsek hissi...İnsanı seksten soğuturmuş, öyle diyorlar :).
Bu gölün ortasındaki görkemli gibi görünen fıskiye de, görmeye gidenler için tam bir hayal kırıklığı. Bu fıskiyeli gölün tek numarası gölden su alıp havaya fırlatmakmış.
Louvre Müzesi aslında kesinlikle görülmesi gereken yerlerden biri. Fakat müzenin en popüler tablosu Mona Lisa’nın bulunduğu salona girince fikriniz biraz değişebilir. Çünkü bu salonda, hemen her gün izdiham, fotoğraf çekme yarışı, her yerden çıkan selfie çubukları var. Tabloyu yakından görmek büyük çaba ya da şans gerektiriyor.
Bu türden müzelerden maalesef pek çok şehirde var. Bu müzelerde genel olarak oldukça yapay objeler bir araya getirilerek “Ortaçağ’da İşkence” konsepti ile sunulur. Psikopat, sadist filan değilseniz bu tür ayrıntılara takılacağınızdan size çok hitap etmeyecektir. Ha öyle olsanız bile daha iyisini hayal edebilirsiniz.
Editör biraz kafan karışmış senin. Öyle bir başlık atmıssın ki gerçek hikayelerini paylacaksın diye düşündük. Sadece b.k atmaktan öteye gidememiş gibisin. Önemli olan simge yaratmaktır, tanıtım yapmaktır çoğu kimse bunların hikayesini umursamaz sadece o şehirde olduğunu hissetmek için gider. Mesela Fıskıyeden başka nasıl bir teknoloji ya da beklenti bekliyordunuz ki zaten?
Herşey pazarlamaya dayalı. Bkz: Oreo bisküvi hiç bir espirisi yok ama pazarlama müthiş...