Aşkım "Ölmeden Önce Yapılacaklar Listesi" Hazırlıyorum İlk Sıraya Avustralya Yazdım

Ecnebiler buna “Bucket List” derler, yani ölmeden önce şunu da yapayım, bunu da yapayım, aman şundan da geri durmayayım tadında bir liste. Paranız çoksa bu listeyi gençlik yıllarında da yapabilirsiniz, ama genelde emeklilik ile başlayan bir gezilesi, görülesi yerler listesi. 

Bazen kırdığınız insanlarla barışmayı, ilkokul aşkınızı görmeyi, vs. de bu listeye ekleyebilirsiniz. Liste sizin değil mi? Aklınıza ne geliyorsa ekleyin gitsin. Yabancıların çok kıymet verdiği bu listelerin Türkiye’de bilinirliği, yapılabilirliği nedir peki hiç düşündünüz mü? Sizin bir listeniz var mı mesela? 

Yoksa bu içeriğin ardından bir tane yapmaya başlayacağınızdan eminiz.

Ya ben Uzak Doğu’yu çok merak ediyorum dedim durup dururken, aslında tam da durup dururken değildi, gazetenin seyahat ekini karıştırırken uygun fiyatlı Uzak Doğu turlarını görünce aklıma gelmişti. İşin aslı görmesem aklımda Uzak Doğu diye bir yere gitme fikri de yoktu. Birden kendimi kapitalist sistemi sorgularken bulmuş olmanın derin sancıları içindeydim. Allah’tan Yeşim imdadıma yetişmiş, her kuşu s…tin bir leylek kaldı diyerek beni kapitalist sistemin çarkları arasından çekip almıştı. Niye öyle söylüyorsun ya? Fena mı olur Japonya, Singapur, Hong Kong, Tayland, Vietnam, vs. gezsek, görsek, böcek falan yesek dedim. Aslında bu söylediklerim içinde belki bir Japonya’yı görmek isterdim o kadar, ama coşmuştum bir kere, nasıl olsa Yeşim ne desem “hayır” diyecek diye yardırıp gidiyordum. Kendimi gezip görme sevdalısı, dünyayı merak eden bir maceraperver gibi göstermek sanırım hoşuma gidiyordu. Singapur, Tayvan, Laos dedikçe Yeşim’in gözünde level atladığımı düşünüyordum. Sakatat bile yiyemeyen ben, böcek yeriz dedikçe Yeşim’in “ooo ne erkek ama” dediğini düşünüyordum sanırım. Yine sağ olsun beni düştüğüm geri zekalılık dehlizlerinden Yeşim’in sesi çıkardı, haşgeryar da yersin sen, seversin dedi. Kırıcı oluyorsun ama, gel seninle bir ölmeden önce gitmemiz gereken yerler listesi yapalım dedim. Kafasını kaldırmadan, sadece gözlerini yukarı doğru çevirerek okuduğu kitabın üzerinden bana baktı… Hiçbir şey söylemedi, bunu “hadi yapalım” olarak yorumladım.

Yeşim kafasını tekrar kitabına gömerek, “tamam yapalım, ilk sıraya annemleri yaz, 1 yıldır uğramadık” dedi. Laf sokmaya daha ilk maddeden başlaması beni biraz hayal kırıklığına uğrattı, sanki bizimkilere gidiyoruz da dedim, bayramdan beri bir kere telefon ettik sadece diye karşı atağa geçtim. “E iyi ya” dedi “ikinci maddeyi de bulduk bak.” Oha, resmen harika bir atakla ikinci golü de atmıştı. Ya Yeşim dedim, burada ölmeden önce mutlaka gitmemiz gereken, daha önce görmediğimiz yerleri yazmaya çalışıyorum. Tamam annenlere falan da gideriz ama ben senin hep görmeyi istediğin yerleri demeni istiyorum bana dedim, duygusal bir ses tonuyla. Sessizlik 20 saniyeyi aşınca devreye girme ihtiyacı hissettim, tamam dedim ben başlıyorum. İlk sıraya Avustralya’yı koyuyorum. Harika doğası var, sonra Aborjinler falan, aa opera binasını da unutmayalım. Tabii ya dedi Yeşim unutursak ayıp etmiş oluruz. Bak Yeşim dedim, istemiyorsan ben kendi başıma listemi yapıp kendim de gidebilirim, insan gibi bir şey yapmaya çalışıyoruz beraber diye sinirlendiğimi belli ettim. Ya Emre dedi, sen kaç para maaş alıyorsun? Ne alakası var bunun şimdi bu listeyle dedim. Ne alakası mı var? Avustralya’ya sadece yol parası kaç lira tutar biliyor musun sen dedi. Beni zayıf noktamdan vurmaya çalışıyordu, ama yapılması gerekenler listemi böyle ucuz numaralarla yedirtmeye hiç niyetim yoktu.

Hemen yarın gidelim demiyorum canım herhalde, para biriktireceğiz, gerekirse kredi çekeceğiz, bu dünyaya bir defa geliyoruz, istediğimiz bir iki ufak şeyi de yapamayacaksak… Diye devam ediyordum ki, gereksizsin dedi Yeşim. Gereksiz mi dedim, olayı nerelere getiriyorsun ya, şaşırıyorum şu an dedim. Ya Emre bak, biz daha Göreme’yi, Mardin’i, Amasra’yı, Nemrut’u, Ani’yi, Artvin’i, komple Doğu Karadeniz’i bile görmedik, sadece bir iki defa Güney’e indik, iki kere Ege yaptık o kadar. Şimdi sen kalkmış sanki her şeyi bitirmiş gibi, Avustralya, Uzak Doğu falan diyorsun. Ya ben seni bir hafta sonu Polonezköy’e bile götüremiyorum, bu adam kalkıp Avustralya’ya gidecek öyle mi? Güldürme beni. Söylediklerinin hiçbiri yalan değildi, kelimesi kelimesine doğruydu, ancak doğrular da bazen can sıkar. Heves kırmaktan başka bir bildiğin yok diyerek sustum. Yalan mı dedi, sus ya diyerek kestirip attım. Düşünmek için zaman ihtiyacım vardı.

Yaklaşık 15 dakika susmamızın ardından kendimi toparladığımı düşünerek, bahane bulmak kolay tabii dedim. Cevap vermeyince beni dinlemek, argümanlarımı duymak istediğini düşündüm; sen zaten bu ilişkinin başından beri bahane bulma müdürüsün diyerek artan tonda devam etttim. Avustralya’ya gitmekle, Polonezköy’e gitmeyi bir tutuyorsun. Polonezköy’e gelmedim çünkü senin arkadaşlarını sevmiyorum, hiç baş başa gidelim dedin mi? Dedin de ben hayır mı dedim. Elmalarla armutları bir araya getirmeye çalışıyorsun, ben sana macera dolu bir yaşam sunuyorum, sen bana iett ile bir yerlere gitmekten bahsediyorsun diye çıkışımı noktaladım. Bence harika bir hücum olmuştu, çok iyi cevap vermiştim her şeye, eksik kalmamıştı. Sanırım artık ikinci maddeyi söylemesi gerekecekti. Şu söylediklerin asıl bahane müdürünün kim olduğunu gösteriyor dedi, yok arkadaşlarım, yok iett, yok baş başa olsak, vs. türlü türlü bahanelerin arkasına sığınan sensin. Ben senin arkadaşlarına bayılıyor muyum? Ama bir kere olsun bu eve gelmelerine ya da Semih’in o saçma sapan mangal partilerine giderken hayır dedim mi? Çünkü birliktelik bunu gerektirir, bazen istemesek de sevdiğimiz için fedakarlık yapmayı gerektirir, ama sen bencilsin, yarın kalkıp Avustralya’ya gitsek ve havasını beğenmesen akşama dönmek için kıçını yırtarsın sen yahu bilmiyor muyum? Sonra bütün gezi boyunca suratını, sızlanmalarını, yakınmalarını çekerim senin. Ben Danimarka, Hollanda, Finlandiya, vs. desin diye beklerken Yeşim yine ağzıma s.çmıştı. Helal olsun ya! deyip yine suskunluğa gömülme arzusundaydım ki, Yeşim bu sefer geri çekilip toparlanmama izin vermedi, son taaruzunu yaparmışçasına çullandı üzerime.

Sen plansız, programsız bir adamsın Emre, ben bunu şu 4 yıllık ilişkimizde gördüm, sen 27 yıldır fark edemedin. Mızmız, sürekli yakınan, bir şeyi beğenmediğinde her şeyin içine s.çan, hoşgörüsüz, öngörüsüz birisin. Senin en son yapacağın şey bir dünya seyahati olmalı. Ha liste mi yapmak istiyorsun, yap, asma içine akla mantığa uygun şeyler koy. Mesela 2 yıldır konuşmadığın ablanla barışmayı koy, mesela istemiyorum demekle olmuyor, çocuk için bir hedef koy, aileni, ailelerimizi çok daha fazla görmeyi koy, benim arkadaşlarına bir fırsat vermeyi koy, para biriktirmeyi koy, bir araba lazım onu koy, Türkiye’de gezip görmediğimiz yüzlerce yer var önce onları koy, bunları yaptıktan sonra Uzak Doğu’yu düşünürüz canım benim dedi… Ya senin benimle derdin var dedim, sen beni sevmiyormuşsun, bunu söylemek için benim “ölmeden önce yapılacaklar listesi” yapmamı mı bekliyorsun, s.ktir çık git hayatımdan deseydin de olurdu neden bu çileyi çektin ki diyerek duygusal damardan girdim. Seni sevmiyor olsam inan bir saniye yanında durmam Emre merak etme sen derken kafasını kitabından kaldırmaya bile tenezzül etmedi. Aşk olsun ya dedim, aşk olsun, Avustralya’ya gitmemek için yaptıklarına bir bak…

2 yıl sonra

Ben gelmesem olur mu? Şevval mi ne o kızdan hiç hazzetmiyorum dedim. Hem bu havada Adalar’da işimiz ne allahını seversen?

Popüler İçerikler

Apar Topar Çıkarılmışlardı: Kızılcık Şerbeti'nde Giray ve Heves Ayrılığının Gerçek Nedeni Ortaya Çıktı
Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho ile İlgili İspanya'dan Transfer İddiası Var