zaten imanı bıraktım bir kenara, kurana el bastığı içindi tüm bu acılarım. her akşam içerdim. hiçbir içki onu gördüğümdeki kadar yakamazdı midemi, genzimi.
Tek tesellim, kocası iyi bir adammış. Hani şakadan, eğlenceden anlamazmış ama bir dediğini de iki etmezmiş. Tüccarmış, hali vakti yerindeymiş.
Köşe minderi gibi adam derlerdi. Ne hayır demeyi bilir, ne sesini yükseltir.
Bir gün sahile gidiyorlardı yine, çocuk o zamanlar yürüyordu. Üç yaşında falan. Önlerinden koşuyor. O da kocasıyla o kabusum olan eli kolunda haliyle arkadan geliyor.
Düştü yavrum. ama nasıl düşmek. Etimden et koptu sanki.
Tutamadım kendimi fırladım. O da fırladı, kocası rahmetli, ağır adamdı herhalde, arkada kaldı.
Çocuğu kaldırırken yerden, eli elime değdi.
-Sağ olun beyfendi- dedi, sonra kafasını kaldırdı.
Sen hiç yüzü değişmeden ağlayan insan gördün mü? Ben gördüm.
Öylece olanca güzelliği ile resim gibi duruyordu yüzü, ne kaşı oynadı ne gözü, sicim sicim ağladı.
Ben sadece;- benim kızım olabilirdi, olsaydı-
diyebildim..
Taşıdım evi barkı sonra.. Dayanamadım.
Kocası vefat etmiş. Çook sonraları duydum.
Keşke kalsaymışım, kaçmasaymışım.