Fransız heykeltıraş Camille Claudel'in iç burkan hayat hikâyesini duymuş muydunuz? Bir aşkın insanı nasıl adım adım felakete sürüklediğini görmek için içeriğimize buyurun...
Fransız heykeltıraş Camille Claudel'in iç burkan hayat hikâyesini duymuş muydunuz? Bir aşkın insanı nasıl adım adım felakete sürüklediğini görmek için içeriğimize buyurun...
O tarihte kadınların büyük sanat akademilerinde eğitim alması yasaktı; bu yüzden kız öğrenciler büyük sanatçıların özel atölyelerinde ders alıyorlardı. Yeteneğiyle hemen ön plana çıkan Camille, o dönem yaşayan pek çok ünlü sanatçının da ilgisini çekmişti. Bu sanatçılardan biri de Auguste Rodin'di ve Rodin, ilerleyen yıllarda maalesef Camille'in başına çok büyük dertler açacaktı...
Önceleri yalnızca ünlü ve başarılı bir sanatçının öğrencisi olarak görülen Camille, zamanla rüştünü ispat etmiş ve yaptığı çalışmalarla birçok kişinin beğenisini toplamıştı. İki sanatçı, birlikte pek çok başarılı işe imza attı.
Birliktelikleri sırasında başka bir kadınla 20 yıldır evli olan Rodin, sadece Cehennem Kapıları’nı değil, Camille’in birçok eserini sahiplenmişti. Rodinden çok daha başarılı ve yetenekli olmasına rağmen her zaman Rodin’in gölgesi altında kalmış olan Camille, yaşadığı bu hüsranın üzerine bir de Rodin'den hamile kalmış ve bir kaza sonucu bebeğini düşürmüştü.
Tüm bu zorluklara rağmen Rodin'le olan birlikteliğine devam etmek istese de Rodin’in takındığı küçümseyici ve kaba tavır yüzünden sürekli kavga ettiler. Rodin’in, kendi çalışmalarını sahiplenmesi ve sürekli kendi himayesinde tutma isteğinin yarattığı depresyon Camille’de kapanmayan yaraları da açmış oldu.
Yaptığı eserler sayesinde dahi olarak anılmaya başlandı, eserleri büyük hayranlık topladı. Rodin’le ayrıldıktan sonra sanatı daha özgür kalmış ve klasik heykelden uzaklaşarak kendi çizgisini yakalamıştı Camille...
Üstüne bir de karşılamakta zorlandığı maddi sorunlar eklenince Camille'in ruh sağlığı giderek bozulmaya başladı. 1906‘da bir gece geçirdiği sinir krizi sonucu birçok eserini parçaladı. Bir süre sonra ciddi paranoya belirtileri gösterdiği ve akıl sağlığını kaybettiği gerekçesiyle ailesi tarafından Rodin’in de desteğiyle bir hastaneye kapatıldı.
Hastanede Camille'in heykel yapmasına bile izin vermiyorlardı. Kardeşi Paul’a yazdığı mektupta hastanede oluşuyla ilgili şunları yazdı:
”Akıl hastanesi! Evim diyebileceğim bir yere sahip olma hakkım bile yok! Onların keyfine kalmış işim! Bu, kadının sömürülmesi, sanatçının ölesiye ezilmesi… Mahsus kaçırdılar beni, onlara tıkıldığım yerde fikir vereyim diye, yaratıcılıklarının ne kadar sınırlı olduğunu biliyorlar çünkü. Kurtların kemirdiği bir lahana gibiyim şimdi, yeni filizlenen her yaprağımı büyük bir oburlukla mideye indiriyorlar…
Bilmiyorum, kaç yıl oldu buraya kapatılalı ama tüm hayatım boyunca ürettiğim eserlere sahip çıktıktan sonra şimdi de kendilerinin hak ettikleri hapishane hayatını bana yaşatıyorlar…
Bütün bunlar Rodin şeytanının başının altından çıkıyor, kafasında bir tek düşünce vardı zaten kendisi öldükten sonra benim sanatçı olarak atılım yapıp onu aşmam, bunu engellemek için de yaşarken olduğu gibi ölümünden sonra da ben hep mutsuz kalmalıydım… Her bakımdan başarıya ulaştı işte!
Bu esaretten çok sıkılıyorum… Eve hiç dönemeyecek miyim, Paul?”
Camille'in özgür kalmak için verdiği çabaların hiçbiri sonuç vermedi ve en sonunda o akıl hastanesinde yalnız başına öldü. Camille, 1800’lü yıllarda zor bir aileye, zor bir erkeğe ve bir evlat kaybetmiş olmanın yarattığı acıya rağmen birbirinden muhteşem eserler yapmış, cesaretli bir kadındı...
Her başarılı erkeğin arkasında bi kadın, her başarısız kadının önünde bi erkek vardır.
Erkekler kendilerinden başarılı ve zeki kadınlara asla ama asla tahammül edemezler. Mutlaka türlü entrikalarla ayağını kaydırmaya çalışırlar. O kadar çok yaşadım ki bunu. Sadece erkek olduğu için başarılı sıfatını hakettiğini düşünen bütün erkekleri Allah kahretsin!
''Bu esaretten çok sıkılıyorum… Eve hiç dönemeyecek miyim, Paul?” anlamı uzun kısa cümleler..