Çoğunlukla Hristiyan din kültüründen beslenen Süryani halk müziğinde aşk, ayrılık ve ülke özlemi temalarına da rastlanıyor.Günümüzde Süryanilerin kiliselerde seslendirdiği ilahi ve ayinlerin geçmişi 4. yüzyıla dayanıyor. Süryani kilisesi müziğinin başlangıç noktası olarak Süryanice'ye çevrilen Yunan Ortodoks ilahileri ve bundan yüzyıllar boyu etkilenen Bizans geleneği sayılabilir.Ud, cümbüş, kanun, bağlama, keman, davul-zurna, darbuka, zil gibi enstrümanlarla icra edilen Süryani halk ezgilerinde komşu kültürden motifler de sıklıkla hissediliyor.Süryanilerin kilise dışındaki müzikle tanışmaları oldukça yenidir. 20. yüzyılda Mezopotamya'da yaşayan Süryaniler arasında kimlik bilincinin oluşmasıyla birlikte Süryani aydınları bir ulusal müzik yaratma çabasının içine girdiler Süryani yazar ve şairleri ulusal duyguları harekete geçirebilmek için şiir yazıp ilk bestelerini yapmaya başladılar.Her ne kadar Süryaniler'in popüler müziği keşfetmeleri bu dönemlere rastlasa da, mirasçısı oldukları Mezopotamya uygarlığında köklü bir müzik geleneği mevcuttu.Birinci Dünya Savaşı sonrasında gündeme gelen Süryani müziği hareketinin yaratıcıları arasında yazar, şair ve müzisyenler de vardı. Naum Faik, Yuhanon Salmon ve Gabriel Assad gibi isimlerin şiirleri kilise makamlarından da yararlanarak bestelendi.İnsan sesine müzik aletleri de eşlik etti. Başlangıçta yalnızca keman kullanılıyordu. Ancak elimizde o dönemlere ait kayıt olmadığından bu konuda kesin bir şey söylemek oldukça zor.1960'larda Süryani müziği Suriye ve Lübnan'da yeni bir ivme kazanmıştır. Suriye'de Nuri Skandar, Corç Çaçan, Pol Mikael gibi kompozitörler çalışmalarını hızlandırdılar. Calil Mağilo, Simgan Zakariye, Jan Barbar ve sonrasında Habib Musa, Josef Malke gibi müzisyenler ve grupları çıkmaya başladı. Bu dönemlerde söylenen ve klasikleşen 'Şamumar' adlı parça tüm Süryanilerin ilk mırıldandıkları melodilerdendir.Müzik, bir yerde anavatanlarındaki sosyal ve politik gelişmelerin önüne çekilen setlerin kaldırılmasını temsilcisidir. Süryaniler ilk kez bir sınırlamaya uğramadan özgür bir şekilde duygularını açığa vururlar.Hüzünler, sevinçler, umutlar, umutsuzluklar, anayurda dönüş özlemi hepsi müziğin içinde harmanlanır. İlk dönemlerde Süryanilerin müziğe karşı büyük talebinin nedenlerinden biri belki de bu temalardır.Talep büyüktür ancak müzik yapacak insan yoktur. Ancak Süryaniler bu sorunu çözmekte fazla gecikmez. Avrupa ve Amerika kıtasında onlarca müzisyen ve grup ortaya çıkar. Bazıları Ortadoğuda ünlenen melodileri aynen kopya edip Süryanice sözlerle söyler.Bazıları kilise makamlarından yararlanarak bir çıkış yolu arar. Bazıları bu işi hobi olarak yapar diğerleri ise ciddiye alır. Ve bu süreç hâlâ bu şekilde devam ediyor. Bu arada erkeklerle birlikte Süryani kadınlar da müzik alanında boy göstermeye başlar.Süryani olup da Türk Halk Müziği alanında tanınmış üç tane Süryani kökenli sanatçı sayabiliriz: Bedri Ayseli, Çoşkun Sabah ve Bülent Sabah.Süryanilerin Türkiye'de kendi müziklerine karşı olan ilgisizliğine rağmen başkaları Süryani müziklerine ilgi göstermiş ve kasetlerinde Süryanice şarkılar seslendirmişlerdir.Çoğunlukla Hristiyan din kültüründen beslenen Süryani halk müziğinde aşk, ayrılık ve ülke özlemi temalarına da rastlanıyor.