Kıvanç Tatlıtuğ, ‘Kıvanç mavisi’ tişörtünü giydiğinde, o tişörtü alıp giymek isteyen kitle, şimdilerde o tişörtü, deneyimleyiciler giyse, bir ücret karşılığı bu işi yaptıklarını, bir dönem de olsa Kıvanç Tatlıtuğ gibi markayı temsil etmeyi değil, o anda ve tam da o noktada ürünün satışından gelir elde etmeye odaklanıldığını artık daha çok hissetmeye başladı ve inancın yerini artık güvensizlik aldı.
‘Bedavaya aldın biliyoruz, neden alışveriş yapıyor gibi yapıyorsun?’ eleştirilerine maruz kalan bu kişiler, bu durumdan rahatsız olmuyor değil, giderek bu tepkiler çoğalıyor çünkü, kimi görsek ‘ekranı kaydır’ emri veriyor. Şarkıcısı, türkücüsü, oyuncusu, tanıdığımız, tanımadığımız, az tanıdığımız herkes… Bir emirdir gidiyor. Ekranı kaydır! Acaba bu ürünler gerçekten denenerek mi öneriliyor? Bundan emin olmak mümkün değil. Ünlülerden deneyimleyicilere geçişteki temel nokta aslında ‘100 Numaralı Adam’ filmini anma sebebim. Bu filmde Kemal Sunal, halkı temsil etmesi, güven teşkil etmesi ve bir ürünün reklamı yapıyor gibi değil de onu gerçekten deneyimlemiş ve öneren bir kişi olarak varlık göstermesi ile öne çıkıyordu. O halkın içinden biriydi ve halka zarar verecek herhangi bir şey yapmazdı. Ancak gün geldi, yapmak zorunda kaldı. Filmin en can alıcı noktası ise burası zaten. İstemediği, sevmediği ayıplı ürünlerin reklamını yapmaya isyan etti. Değerler reklamdan daha önemliydi.