Artık Birer Şehir Efsanesine Dönüşme Yolundaki Hiç Kimsenin Tanışmadığı 20 İnsan

Öyle insanlar tarif edilir ki bazen, nedense kimse hayatında böyle biriyle tanışmamıştır, sadece 3. şahısların ağzından aktarılır hikayeleri. İşte bunlardan birkaçını sizler için bulduk, sorguladık.

1. Zor günler için kenarda para tutabilen insan.

Ben lise yıllarımdan beri cüzdanımda, çantamda, kart cüzdanımda sürekli para bulundururum. 10 olur, 20 olur, 5 olur ama orada hep bir para durur. Bu paranın amacı; olur da her şeyi çaldırırsam, paramı düşürürsem, kaybedersem o parayı kullanıp eve dönmektir. Uzun zamandır bıraktığım bu alışkanlık benim zor günler için bir kenarda para tutuma olayımdı. Ama hiçbir zaman zor günleri bekleyemedi o paralar. Sigaram bitti hop bankaya gitmek yerine o parayı harcadım, kitap almak için o parayı harcadım, hesap fazla geldi o parayı yedim, borç istediler o parayı verdim. Yani zor günler için olan sözüm ona o para hiçbir zor günümde benimle olamadı.

Ama zor günler için bir kenarda para tutup, s.kseler o paraya dokunmayan insanlar var. Bir arkadaşımın bankada 10 bin lirası olduğunu ve onu zor günler için tuttuğunu öğrenince “vay babayın skiym” olmuştum. Adam kirasını ödeyemezdi, harcını zar zor denkleştirirdi, bazı günler sigara alamazdı, aç yatardı ama bir kere olsun ulan şuradan bir bin kağıt emeyim demezdi ki ben olsam ilk sıkıştığım an o parayı yerdim. Para biriktirmeyi zaten geçtim de hadi diyelim birikmiş olsa anında emer bitirirdim. Ama işte gerçekten zor an kollayan, halledebileceği herhangi bir sorun için hemen o paraya sarılmayan insanlar var lan.

Filmlerde görüyoruz, bir gün gelir de kaçarım falan diye bir çanta içinde binlerce dolar bekleten adamlar var. O parayı aklından çıkarmış adam, düşünmüyor öyle bir parası olduğunu. Açlıktan ölecek olsa “en zor günüm bu değil” diyerek o paraya musallat olmuyor. Diyorum ya, benim canım sucuk çekse ve param olmasa, çok zor durumdayım der parayı Apikoğlu’na gömerim mesela.

Şu dünyada hobisinden para kazanan insandan daha çok imrendiğim biri varsa, o da zor günler için para tutup, gerçekten zor gün gelmedikçe o paraya dokunmayan insandır. Aferin lan, bak mesela bugün öyle bir param olsaydı cebimde, bugün bankaya kadar yürümez, dergilerimi o parayla alırdım, çok zor bir durum bu çünkü. Kalıbımı skeyim lan ben!

2. Bankalardan hakkı olan parayı alabilen insan.

Bugüne kadar bir şekilde tanışmanın nasip olmadığı güzel insanlardır. Son zamanlarda gazetelerin ekonomi sayfalarında hemen hemen her gün yeni bir 'bankalar bilmem ne parasını iade edecek' haberleri çıkıyor. Yok kart aidatı, yok hesap işletim ücreti, yok kredilerde alına dosya masrafı paraları, vs. hepsi iade ediliyor. Hak sahiplerinin bir dilekçe ile bankaya başvurması isteniyor. Bankaların tüm hizmetlerinden dibine kadar istifade eden, çok tatlı kanırtılan bir insan evladıyım, ama arkadaş bugüne kadar bankalardan iki kuruş geri alabilmişliğim yok. Gazetelere bakarsanız yaklaşık 4-5 bin lira falan alacaklı olmam gerekiyor, gel gör ki elime geçmiş bir sıcak para yok.

Sebebi belki göseldeki haber olabilir bilmiyorum. Bankaların geriye para iade edebileceğine ihtimal vermediğinden sanırım uğraşmıyorum bu işlerle. Ama bu işlere eğilip de paralarını geri alanlar varsa haber etsin ben de düşeyim paramın peşine. Yoksa hiç boşuna banka güvenlikleri ile papaz olmayayım, çünkü oluyorum.

3. Tefeciden aldığı parayı zamanında geri ödeyen insan.

Benim bildiğim, gördüğüm, işittiğim, haberini aldığım böyle biri yoktur ve sanmıyorum ki dünya üzerinde de tefeciden borç alıp vaktinde ödeyebilen birileri olsun. Sonuç hep kurşunlama, bacak kırma, süründürme, infaz. Hal böyle iken, tefeciden borç alıp ödemek mümkün değilken insanların hala neden tefecilerden borç aldığını anlayabilmiş değilim. Yani sonunda uğruna borç aldığın şey de dahil olmak üzere her şeyini kaybetmen neredeyse garantiyken neden bir insanevladı gidip de tefeciden borç ister gerçekten bilmiyorum.

Yani Kumar borcu dışında bir insanı tefeciden borç almaya iten dürtü nedir? Tefeciden neden borç alınır? Lan ödeyemeyeceksin ve adamlar gelip götünden kan alacak bunu görmek çok mu zor? Neden sadece kumarhane sahibinden dayak yemek, onun tarafından öldürülmek varken bir de araya tefeciyi sokuyorsun? Tefeciden aldığın, atıyorum 100 bin lirayı 1 ay içinde %40 faiz ile ödeyebileceğini de nereden çıkarıyorsun?

Efendim banka borcum vardı onun için tefeciden para aldım. İyi de benim güzel arkadaşım bankaya borcunun ödeyemezsen elinden evini alır, arabanı alır, iş yerini alır ama sen evi kurtarayım diye tefeciden borç alıp evin üstüne bir de götü kaybediyorsun, bunu görmek ne kadar zor olabilir?

Tefeciden borç alıp da geri ödeyebilen bir insan olduğunu zannetmiyorum ben. Bok gibi parayı göt kadar süre içinde eşek yükü faiz ile ödemek herhangi bir ekonomik sistemin açıklayabileceği bir olgu değil. Hal böyleyken hala tefeci gibi bir kavramın, bu işi yapan insanların, bu işten istifade etmek isteyen kişilerin olması beni düşündürüyor. Kim yahu bunlar?

4. “Ben istemedikçe hiçbir şey beni üzemez” insanları.

Kadınlar yine kızacak ama bu insanların geneli (alayı) kadındır. Şöyle bir tavırları vardır;

-Merve ila aranızda geçenlere çok üzüldüm

-Ben üzülmedim

-!?

-Ben izin vermedikçe hiçbir şey beni üzemez.

-Tabii

-Merve kim ki beni üzmesine izin vereyim? umurumda bile değil.

Tamam bazı durumlar için bu geçerli olabilir, yani umurunuzda olmayan, önemsemediğiniz bir insan sizi isteseniz bile üzemez de normalde insanların kafasına taktığı, üzüldüğü, kırıldığı şeylerde nasıl oluyor da sen izin vermedikçe öyle olmuyor ben de bunu anlamıyorum. Yani duygulara bu kadar kesin hükmetmek mümkün mü? İstemiyorsam üzülmem demek mümkün mü?

Mesela patronu suratına sıçıyor bunun, ben izin vermiyorum üzemez beni diyor ve üzülmüyor öyle mi? Yahu insan o sıçma anını nasıl unutur, nasıl siler hafızasından? Adamın tükürükleri suratına konarken üzülmemek mümkün mü anasını satayım? Sadece insanla da sınırlı değil bu, olayların da kendisini üzmesine izin vermiyor bu insan. Başarısız oluyor, işten atılıyor, iş bulamıyor, yaptığı iş beğenilmiyor yine de izin vermediği için üzülmüyor.

Lan benim CV’me cevap gelmezse evde 1 hafta ağlıyorum, sen nasıl oluyor da “yaptığınız iş götüme benzemiş” denildiğinde bu hiç olmamış gibi davranabiliyorsun? İşin sırrı nedir arkadaşım? Hafızayı silen hap falan mı alıyorsunuz Allah aşkına?

5. Evinde rahat rahat osuran Alman görmüş insan.

Hiç denk gelmediğim insandır. Ülke olarak Almanların evlerinde falan hiç çekinmeden osurduklarını biliyoruz da, bu olaya şahit olmuş biriyle hiç yüz yüze konuşmuşluğumuz yok. Anlatılan hikayeler hep üçüncü ağızdan.

Şöyle yapıyorlarmış, böyle rahatlarmış, zart diye koyveriyorlarmış, mış mış mış... Hiç 'öyle bir osurdu ki elim ayağım birbirine girdi' diye anlatan yok. Sülalemde yüzlerce Almancı var bir teki bile bu duruma şahit olmamış, ama hepsine sorsan Almanlar neredeyse salona sıçacak.

E kardeşim sen görmedin, ben görmedim, kim gördü bu Alman'ı evinin salonunda osururken? Hayır Alman filmlerine bakıyorum orada da osuran, sıçan yok, nereden çıktı bu olay hiç bilemiyorum ki?

“Benim amcam görmüş” diye yorum yapmayın, bizzat alman osuruğu gören, işiten, koklayan varsa o yazsın. Sıkıldım 3. şahıs ağzından alman osuruğu dinlemekten.

6. Her sabah aynada kendine günaydın diyen insan.

Bunu mutlaka gülümseyerek yapıyordur, belli ki birisi buna güne iyi başlamanın yolu olarak 'güne kendine günaydın diyerek başla' demiştir, bu da onu yapıyordur. Kalkar, banyoya girer, elini yüzünü yıkar, sonra ıslak suratına kocaman bir gülümseme kondurarak kendine içten bir günaydın der... Manyak mısınız olm siz, ne ayaksınız la?

Güne iyi başlamak istiyorsan, sabah kalktığında sana günaydın diyecek, seninle kahvaltı sofrasına oturacak birini bul. Sucuklu yumurta girdi mi midene 15 günaydının vereceği mutluluğu vermezse ben adam değilim. Sen bok gibi evde, 2 aydır yıkanmamış nevresimlerin içinde, 1 haftadır hava almayan odanda, tek başına uyan sonra kendine diyeceğin kocaman bir günaydından medet um.

Değil günaydın demek, kendine kompozisyon yazsan mutlu olamazsın, birlikte kahvaltı edebileceğin birini bul.

7. Her şeyi vakti zamanında yapan kafası rahat insan.

Hiç kimseye imrenmem de böyle insanlara imrenirim ben arkadaş. Burada bahsettiğim dakik insan değildir, genel anlamda hayatındaki işleri zamanında yapan, bugünün işini yarına bırakmayan insandır bu dediğim.

Mesela dersine günü gününe çalışır, ödevlerini zamanında yapar, yemeğini vakitlice yer, uyku düzeni vardır, 12’de yatar 7’de kalkar, üniversiteye gidip zamanında bitirir, bitirince askere gider dönüp işe girer evlenir, 2. yılında çocuk yapar. Her yaz tatiline gider, yılda bir kere yurt dışına çıkar. Karısını/kocasını aldatacaksa bile vakitlice yapar, evliliğinin 10. yılında falan aşk alışkanlığa dönüştüğünde yeni bir renk bulmak için yapar bunu.

Ömrü boyunca tuvalet zamanları bile bellidir bu insanların, çamaşırlarını asla biriktirmez, vakti gelince yıkar. Eve gelir elini yüzü yıkar, üstünü değiştirir, yemeğini yer, ardından çayını içer, meyvesini yer, yatar. Kalkar, duşunu alır tıraşını olur, makyajını yapar, giyinip çıkar. Şimdi böyle anlatınca “lan bildiğin monoton insan bu!” dediğinizi duyar gibiyim ama anlatınca öyle oluyor da yaşayınca öyle olmuyor işte. Aklında yarının öbür günün işleri olmuyor böyle insanların, mesela kredi kartı borcunu, faturalarını gününde hatta gününden önce yatırır bu insanlar. böyle olunca da kafasında gereksiz bir sürü soru dolaşmaz böylelerinin, rahat olurlar, dingin olurlar, kafalarını yastığa koyar koymaz uyurlar.

Hiç kimseye imrenmem de böyle insanlara imrenirim ben arkadaş. Her gece kafamda kırk tilki ile uyumaktan sıkıldım.

8. Kuvvetlice öksürerek kalp krizinden yırtan insan.

Aralıklı olarak gelen bir mail, mesaj, paylaşım var bana, kalp krizi anında yapılacaklar diye 5 madde içeriyor. Maddelerden birisi ve belki de en hayati olanı kriz anında kuvvetlice öksürmekmiş. Sanırım kalpteki ritm bozukluğunu düzeltmeye yönelik bir hamle, ancak çok merak ediyorum acaba tıp literatüründe öksürerek kalp krizini atlatmış olan bir insan evladı var mı? Ya da kriz anında aklına öksürmek gelen?

9. Masasının üzerinde su bulunmayan kadın.

Küçük kıyamet alametlerindendir. Bir masası olan her kadının, o masasının üstünde mutlaka herhangi bir şekilde içme suyu bulunmalıdır. Bardak olur, sürahi olur, 1 litrelik erikli su olur ama mutlaka su olmalıdır. Bu yaşıma geldim, masasının üstünde su olmayan kadınla karşılaşmadım.

O yüzden rahat olun Marduk falan hikaye, daha masasında su olmayan kadın gelecek dünyaya ilk olarak.

10. Aldığı hediyeyle erkeğini şaşırtan kadın.

76 yılda bir görülen Halley kuyruklu yıldızı gibidir. Yani bir insan ömründe bu kadınlardan sadece birine denk gelebilir. Çünkü kadınlar hediye konusunda şaşırtmaya, mutlu etmeye değil işe yarar olmasına odaklanmışlardır. Aldıkları hediye erkeğin bir ihtiyacını görsün yeterdir.

Bak şimdi;

Ben: İlk tanıştığımız yerden başlayarak kronolojik olarak bizim için anlam ifade eden yerlerin bugünkü hallerinin fotoğraflanması, bunların slayt gösterisi olarak düzenlenmesi, ayrıca bir albümünün oluşturulması, özel olduğu düşünülen her mekandan bir parçanın alınması, slayt gösterisinin altına sevdiğimiz müziklerin döşenmesi ve sonunda duygusal bir konuşma ile servise hazır hale getirilmesi. Gidilen mekanda önceden ayarlanıp bu gösterinin izlenmesi ve albümün hediye edilmesi. Gözyaşları falan.

Sevgilim: Kazak

Ben: bir Attila İlhan şiirinin ezberlenmesi, önceden bir mekan ayarlanarak 2-3 defa prova yapılması. Daha sonra öylesineymiş gibi gidilen bu mekanda sahneye çıkıp gözlerine bakarak şiirin okunması, ilan-ı aşk ve o şiirin yer aldığı kitabın hediye edilmesi. Boyna sarılmalar falan.

Sevgilim: Kravat

Ben: Tüm yakın arkadaşlarının onun hakkında bir şeyler anlattığı bir videonun hazırlanması. Sadece ikimizin gittiği mekanda ışıkların söndürülüp bu videonun izletilmesi, ışıklar yandığında videoda konuşan herkesin sürpriz diyerek ortaya çıkması. Bayılmalar falan.

Sevgilim: Fincan

Ya arkadaşım bir kere de siz şaşırtın bizi, bir kere de işine yarasın yeter inanışının önüne geçin. Bir kere de çorap beklerken PS4 alalım, bir kere de hırka beklerken 2 günlük Abant turu alalım, bir kere de gömlek beklerken iPhone6 alalım ya. Hep biz mi sizi şaşırtmaya çalışacağız, hep biz mi yenilik olsun, farklılık olsun diye kafa yoracağız. Kadın kısmı erkeğini şaşırtmaz diye bir kural mı var? Ya bir kere de kazak almayın, çerçeve almayın yahu.

Lan bir kere de biz sizin omzunuza kapanıp ağlayalım sevinçten, şunu bile çok görüyorsunuz arkadaş!

11. Ayakta kalabilmek için kutu kutu vitaminlere ihtiyacı olmayan plaza kadını.

Yoktur. Var olanı şudur: Masasına dikkatlice bakın, götü süslü, tüylü kalemlerin, Fırat biblosunun, kocasının, çocuklarının fotoğraflarının, monitöre iliştirilmiş onlarca post-it notun, “aceleye mahal yok, işler yetişir” stiker’ının, nazar boncuklarının hemen yanındaki vitamin hapı şişelerini görmemeniz mümkün değil. Kış gelince yaptırılan grip aşısına güvenilmiyor olacak ki Tylol hot şaseleri, first defence spreyi, burnum tıkanır da genizden konuşursam endişesi ile sürekli tazelenen okyanus suyu şişesi için de özel yer ayrılmış. Mesai saati içinde “bunları almasam yığılır kalırım şuracıkta” diye diye üç defa, tapınır gibi, ibadet eder gibi vitaminleri yuvarlar kadınımız.

“Ay Erkut bey beni çağırmış”, “raporlar send edildi mi?”, “ik’dan consult alındı mı?”, “ok verecekti o firma, arayıp konfirm edin” vb. endişeler vitamin kullanımını arttıran belli başlı faktörlerdendir. Öğle yemeği sonrası yuvarlanan bir bardak enerji içeceği onun mesai bitimini görmesinin tek çaresidir, ona göre. Sahaya iğneyle çıkan, iğneyle oynayan futbolcu gibidir bu kadın. Bunu her fırsatta dile getirmesi, açık bir pozisyon olursa, benim ne kadar çalıştığımı görsünler endişesinden başka bir şey değildir.

Bir gece ofisine girip, tüm vitamin kutularına keçi boku doldursanız, performansında en ufak bir değişiklik olmaz. Avuç avuç vitamin hapı yutacağına sabahları arı sütü ve polen ile harmanlanmış bir tatlı kaşığı kestane balı ya da keçiboynuzu pekmezi yese hem daha enerjik hem de daha sağlıklı olacaktır. Ancak plaza kadınımız bunları çok avam bulduğundan pek yanaşmaz. Yerinde gözü olan Çisil hanım'a nasıl desin ki “keçiboynuzu pekmezi yiyorum sabahları” diye?

Demez, avuç avuç Amerikan menşeli vitaminleri, ekinezyaları, kudret narlarını yutmaya ve enerji depolamaya devam eder plaza kadını. Sonra hasta olur, 1 hafta evde yatar, işe gelir tüm eski vitaminlerini isteyene dağıtır ve vitamin kadrosunu baştan ayağa yeniler.

“Ay güzelim onlar bana fayda etmedi, bunu kuzişim önerdi, Amerika’da nambır vanmış' diye diye aynı ibadeti farklı ritüellerle sürdürür.

12. Nasıl kilo verdiğini anlatmaya doyamayan kadın.

Kilo vermiş olan bütün kadınlardır diye bir genelleme yapsam sanırım kimsenin itirazı olmaz. Arkadaş dünya Twitter olsa “kilo verme yöntemleri” 7/24 trending topic olmazsa ağzıma sıçsınlar. Bir kadına “kilo mu verdin sen?” diye sormakla başlar her şey ve günlerce nasıl kilo verdiğini anlatmasıyla devam eder. Bir gün karpuz der, öbür gün egzersiz der, gün gelir kibrit kutularıyla konuşmaya başlar, konuştukça konuşur.

Sırf nasıl kilo verdiğini anlatarak kilo veren kadınlar biliyorum. 3 kiloyu nasıl verdiğini anlatırken 5 kilo daha veriyor misal. Buradan hareketle, nasıl kilo verdiğini anlatmak bir kilo verme yöntemi olabilir kadınlar arasında.

Sevgili kadınlar, biliyorum çok isteklisiniz fazla kilolarınızdan nasıl kurtulduğunuzu anlatmaya. Biliyorum o kırmızı elbiseye nasıl sığdığınızı anlatmanın, tam atacakken deneyip de içine girdiğiniz, 4 yıl önce Gümüşlük’ten aldığınız elbiseden bahsetmenin ne kadar keyifli olduğunu ama kimsenin ilgisini çekmiyor bu konu. İnsanlar nezaket olsun diye soruyor, teşekkür edip hayatınıza devam edin. Senin ara öğün olarak yediğin bir elma inan s.kimizde bile değil.

Sibel Can sana da söylüyorum bunları.

13. Memelerinden memnun olan kadın.

41 yıllık hayatımda maalesef denk gelemediğim kadın türüdür. Kimi çok küçük der, kimi çok büyük der, kimi biraz daha büyük olsaydı der, kimi az daha küçük olaydı iyiydi der, kimi çok asimetrik der, kimi sarkık, kimi limon gibi der ama bir şekilde memnuniyetsizliğini dile getirir. Bugüne kadar bir kadının da çıkıp 'memelerim Allah için çok güzel' dediğini duymadım.

Bu, erkeklerdeki penis memnuniyetsizliğine benziyor; ya çok küçük diye yakınıyorsun ya çok büyük diye, yeri geliyor başını beğenmiyorsun yeri geliyor damarından yakınıyorsun. İnsanoğlu işte hep bir memnuniyetsizlik.

Bu arada benim memelerim güzel demek isteyen kız arkadaşlar bana özleden ulaşsın, uluorta yazmanın alemi yok.

14. Kilo verdiğini kabul eden kadın.

Bu yaşıma kadar görme şerefine nail olamadığım için, hiç var olmadığını düşünmeye başladığım kadındır. Her daim 5 kilo fazlası olan kadının devam filmi niteliğindedir.

-Ay canım sen bayağı kilo vermişsin ya!

-Yok be ne vermesi, siyah giydim ondandır?

Vay arkadaş, bir tanesi de 'ay evet ya vermişim dimi?' falan desin. Yok, kesin bir inkar, reddediş içinde hepsi. Sanırsın kilo verdiğini kabul edince büyü bozulacak ve oracıkta verdiği kiloları geri alacak.

Sanırım nazar değmesin diye yapıyorlar bunu ya da bir ihtimal kendini beğenmişlik olmasın diye. Yoksa kilo vermişsin lafından çekinilecek bir şey yok.

-Aa sen ne zaman verdin bunca kiloyu kız?

-Saçmalama be, ne kilo vermesi, 1 kilo aldım hatta.

Hadi bakalım öyle olsun.

15. Herkesi evliliğe davet eden yeni evli erkek.

-Abi eve gidiyorum yemeğim hazır, çamaşırım yıkanıyor, istediğimde sevişiyorum ehiehiehiehi daha ne olm?

Nidalarıyla daha evleneli en fazla 1 ay olmuşken tanıdığı tüm bekar erkekleri evliliğe davet eden, daha dün bekarlığı göklere çıkarırken 1 ay içinde “ulan bugüne kadar aklım neredeymiş” kıvamına gelen tez canlıdır. Lan olm bi nefes al, biraz yaşa, gör geçir sonra yine davet edeceksen edersin, karının kız arkadaşlarını kankalarına ayarlama derdine düşersin ama bi dur, bismillah de lan.

Bak ben 12 yıllık evliyim, hala evliliği sorsalar biraz duraklıyorum, acaba diyorum. Ardından da artılarını, eksilerini sayıp karşımdakine objektif bir değerlendirme yapma imkanı sunuyorum. Ama sen daha balayı kıvamından çıkamamışken milleti deli gibi evliliğe davet ediyorsun. Bakın araştırılsın ortaya çıkar, evliliğinin ilk ayını yaşayan erkeğin sözüne kanıp evlenen çiftler arasında boşanma oranı %80’nin altında çıksın kendimi yeni yapılan metro haliç geçiş köprüsünden atarım.

Ne diyoruz o halde, Bir; sevgili 1 aylık arkadaşım s.ktirtme bir yerini de otur oturduğun yerde. 1 aylık düzenli hayatın gazına gelip de milleti de içine girdiğin girdaba çekme. Ben seni akşam evden 2 saatliğine çıkabilmek için 40 takla attığın, hafta sonu temizlik yaptığın zamanlarda görmek isterim. Eğer o zamanlar geldiğinde hala evlenin diyebiliyorsan a) kalıbını s.keyim, b) tebrik ederim. İki; 1 aylık evli adama kulak verecek kadar gözü kararmış arkadaşım. Olayın, 'her gün sevişiyorum' kısmında olduğunun farkındayım, mastürbasyon yormuş seni belli, ama bana inan en geç evliliğin ilk yılının sonunda yine mastürbasyona başlıyorsun hiç sıkma kendini. Sevişmek için evlenmenin, yumurta pişirmek için evi yakmaktan hiçbir farkı yok. Bu adama kulak verme, he de geç. Zaten dikkat ettiysen bu öneriyi yaptığı gün yanınızda 1 saat bile kalamadı değil mi? Düşün bu daha cicim ayları, ileride neler olacak kim bilir.

On iki yıllık evli biri olarak diyorum ki, evlenin…evlenin yani anlarsınız ya evlenin (!) kıpsss.

16. Karısından boşanıp sevgilisiyle evlenen erkek.

Var olup olmadığı konusunda derin şüphelerim olan erkek türü. Çünkü ne vakit böyle bir ilişki olsa 3. sayfa haberlerinde ya 'eşinden boşanmasını isteyen sevgilisini öldürdü' ya da 'evlenme vaadiyle kandırıp iğfal etti' türü haberler görüyoruz.

Hiç 'sevgilisi için karısını boşadı, adliyeden el ele çıktılar' gibisinden bir haber görmek mümkün olmadı. Sanırım dünya üzerinde sevgilisiyle evlenmek için karısından boşanan erkek sayısı, boşanmak yerine sevgilisini ortadan kaldırmayı tercih eden erkek sayısından bir hayli az.

17. Sevgilisinin tabağında kalan yemeğini yemeyen erkek.

En fazla 1 aydır ilişki içinde olan erkektir. İlişkisi yıllanmış olan çiftlerden erkek olanı bir kural olarak sevgilisinin tabakta bıraktığı yemeği yer, kız da buna karşılık olarak tabakta daima bir iki lokmalık yemek bırakır. Bu adı konulmamış ilişki kuralları bütününün bir parçasıdır.

İlişkinin ilk zamanlarında tabağı bitirme talebi kızdan gelirken, devam eden yıllarda erkek “yemiyorsan alıyorum” yaklaşımını benimser. Bu bir ritüeldir, çift olmanın ele güne ilanıdır, bir damgadır.

Ancak tabakta kalan yemek kızın önünden yenir, yani tabağı kendi önüne alıp girişmek kabalık sayılır. isteksizce, sanki zorla yiyormuş gibi yapılarak kızın önündeki tabaktan yenir artık yemek. Tabağı kendi önüne alıp dibini ekmekle sıyırmak sizin için artı bir puan olmayacaktır.

18. Çantasında el kremi olmayan kadın.

Biraz eksiktir. 'Ay ellerim kupkuru' deyip ucundan bir parça aldığı krem ile ellerini ovmayan kız ne yaparsa yapsın biraz eksiktir.

19. Türk kahvesi içtiği halde fal baktırmayan kadın.

Kendi hayatımdan yola çıkarak bir istatistik vermem gerekirse, bu kadın için rahatlıkla Türkiye sınırları içerisinde bulunmayan kadın diyebilirim. Ömrü hayatımda hiçbir kadın tanımadım ki Türk kahvesi içtikten sonra fincanını fal için kapatmasın. Ya fal baktırmak için içer Türk kahvesini ya da içtik madem ziyan olmasın diye fal baktırır. Eğer kahveyi tek başına içiyorsa, üşenmez kendi falına kendi bakar.

Türkiye’de Türk kahvesi kadınlar tarafından keyif için değil, fal baktırmak için içilir. Sonunda fal bakılmayacaksa Türk kahvesi içmenin hiçbir anlamı yoktur bu kadınlar için. Genel inanış “kahve içelim fal da baktırırız” değil “fal baktırmak için kahve içelim” şeklindedir.

Sana kısmet var, başının üstünde büyük bir balık görüyorum (siyahi).

20. Rejimi sadece kendisi için yapan, kimseyi rejime zorlamayan kadın.

Bu kadının görmek kimseye nasip olmamıştır, ama kendi rejime girince herkesi rejime gir diye darlayan kadın çok sık karşılaşılan bir örnektir. Genelleme falan ama arkadaşım bir genelleme yapılacaksa tam da burada yapılması gerekiyor bence. Rejime giren tüm kadınlar bu statüdedir. Kendileri bir kere rejime girmeye görsünler hemen faydalarını, nasıl rahatladıklarını, sağlıklı yaşamın değerini, kilo vermenin aslında hiç de zor olmadığını, uykusunun bile düzene girdiğini, cildinin parladığını, bir haftada vücudundaki ağırlıktan kurtulduğunu, daha rahat nefes aldığını, yemeklerin tadının bile değiştiğini, v.s anlatır dururlar. İsterler ki ben demeden bu insan rejime girsin anında, baktı ki olmuyor “sen de başlasana?” diye akıtırlar zehirlerini.

Hayır, insan da seçmez bunlar, kendisinin 15 kilo fazlası vardır 55 kilo arkadaşına bile “yine de rejime girmelisin bence, bu bir yaşam biçimi aslında biliyor musun?” diye musallat olurlar. Sanırsın ki tüm arkadaşlarının sağlık dolu, mutlu, huzurlu bir yaşam sürmesini istiyorlar. Hayır, kendisi yalnız kalırsa rejimi bir hafta sonra terk edeceği için yanına, tabiri caiz ise götteş arıyor.

Bunlara prim vermeyin. Rejime başlamaya niyetiniz varsa bile erteleyin. Rejime övgü dolu nutuklarını duymazdan gelin, ya bi git deyin. Ama yılmayacaklardır, size Mehmet Öz makaleleri, İbrahim Saraçoğlu rejim önerileri dolu mailler atmaya devam edeceklerdir. Yetmeyecek “spora gidelim mi?” diye bir gün karşınıza dikileceklerdir. Eğer önünü almazsanız size “ortak kondisyon bisikleti alalım beraber bineriz” teklifi getireceklerdir.

Durdurun bu kadınları, kesin önlerini, ilgilenmeyin önerileriyle, teklifleriyle ve kadınlar lütfen siz böyle olmayın, rejim yapıyorsanız kendiniz yapın. Kadın erkek ayırt etmeksizin herkese rejimin faydalarından, gerekliliğinden bahsetmeyi bırakın. Sizin yaptığınız her şeyi başkaları da yapmak zorunda değil. Açlıktan, tatlısızlıktan bayılacak duruma gelmişsin hala rejim şöyle iyi böyle güzel. Lütfen ama!

Popüler İçerikler

Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!