Bazen bir bulmaca çözmeye çalışırken bir an önce hepsini tamamlamak istersiniz, ama hayatın acı gerçeği; bazı bulmacalar hiçbir zaman çözülemez ve yarım kalır. Şimdi sizlerle çözülememiş 25 tüyler ürpertici ve gizemli ölümleri paylaşacağız. Arkanıza yaslanın…
Alfred rouse inanılmaz bir borç batağındaydı bu yüzde kendine sahte bir ölüm hazırlayacak ve şehirden kaçacaktı. Yolda arabasıyla giden bir yabancıyı durdurup önce dövdü daha sonra da arabasını ateşe verdi ama sonunda yakalandı ve suçunu itiraf etmek zorunda kaldı. Asıl gizemli kısım ise burada başlıyor. Alfred, öldürdüğünü kişinin kim olduğunu bilmediğini söylüyor. O sıralar William Briggs isimli bir adamın kayıp olduğu duyuluyor ve herkes Alfred’in kurbanının o olduğunu düşünüyor. DNA sonuçlarına bakıldığında ise o olmadığı anlaşılıyor ve iki soruyla başbaşa kalınıyor: Alfred’in öldürdüğü adam kimdi ve William Briggs’e ne oldu?
Joseph W. Walker, sokağın kenarında yatan birini gördü ve bunun Edgar Allan Poe olduğunu anladı. Poe canlıydı ama darmadağın olmuştu ve delirmiş gibiydi. Sonraki 4 gün Poe, halüsinasyon nöbetleri geçirmeye devam etti ve sürekli bir şeyler sayıklar haldeydi. Resmi olarak menenjit yüzünden ya da beyin tümörü yüzünden öldüğü söylendi. Ancak o hale nasıl geldiğini kimse anlayamadı ve ölümü hakkında teoriler üretilmeye başlandı. Alkol komasından cinayete, gripten kuduza, birçok teori üretildi ve hiçbiri kanıtlanamadı.
Amerikalı aktör Albert Dekker bir film hazırlığındaydı ama nişanlısı tarafından banyoda ölü bulundu. Çıplaktı, boynundan bir kemerle asılmıştı ve gözleri bağlıydı. Elleri de arkasından bağlanmıştı. Bedeninin üzerine rujla yazılar yazılmıştı ve kollarında enjektör iğneleri vardı. Doktorlar durumunu cinsel bir birliktelik sırasında nefessiz kalıp, yanlışlıkla öldüğüne dair yorumladılar. Ama işin garipliği burada başlıyor: Banyonun kapısı içeriden bir zincirle kilitlenmişti ve banyodan başka hiçbir çıkış yolu yoktu. Bütün bunların hepsinin kendine yapıp daha sonra kapıyı üstüne kilitlemesi nasıl mümkün olabilirdi?
Black Dahlia olarak bilinen Elizabeth Short korkunç bir cinayete kurban gitti. Garsonluk yaparak geçimini sağlayan Elizabeth, ara vermeye çıktığı işine bir daha hiç geri dönemedi. Bir parkın ortasında çıplak bir şekilde, bedeni ikiye ayrılmış olarak bulundu. Ağzının kenarlarında ise yedi buçuk santim uzunluğunda kesikler vardı. Olay yerinde hiçbir kan izine rastlanmazken, genç kızın vücudunda da kan bulunamadı yani katil cesedin bütün kanını akıtmış ve temizlemişti. Katil listesi çok kabarık olduğu için ve yeterli delil bulunamadığı için cinayet gizemini korudu ve suçlu hiçbir zaman bulunamadı.
Ünlü ressam Tom Thomson, Algonquin Parkı’nın resimlerini çizmeyi çok seviyordu. Parkın güzelliğine çok saygı duyuyordu ve aynı park onun ölüm yeri oldu. Kanosu ters düz edilmiş halde bulundu ve kanonun içinde eşyaları bulurken, bedeni hiçbir zaman bulunamadı. Ölümüyle alakalı sayısız teoride bulunuldu ama hiç kimse tam olarak nasıl öldüğünü ve kim tarafından öldürüldüğünü çözemedi.
Julia Wallace’ın kocası bir sigorta şirketinde çalışıyordu ve bir gün kendini R.M. Qualtrough olarak tanıtan bir adamdan telefon aldı. Telefondaki adam doğu Menlove Gardens’ta buluşmak istiyordu ve Wallace bir sigorta şirketinde çalıştığı için altında bir sebep aramadan söylenilen yere gitti. Ancak telefonda söylenen adres yanlıştı yani öyle bir yer yoktu. Şakaya kurban gittiğini düşündü ve evine döndü. Döndüğünde ise karısı Julia Wallace’ın ağır bir cisimle korkunç bir cisimle öldürüldüğünü gördü. Julia’nın ölümünden doğrudan kocası sorumlu tutuldu ancak yeterli kanıt bulunamadığı için serbest bırakıldı. Birçok şüpheli vardı ancak ortada ne bir cinayet aleti ne de bir kanıt vardı. Bu nedenle Julia’nın cinayeti asla çözülemedi.
Katilin kim olduğu bilinen cinayette, gizemini koruyan asıl konu Mercedes olarak da bilinen El Dorado Jane Doe isimli kadının asıl kimliği. İki çocuğuna para gönderebilmek için hayat kadınlığı yapan ve striptizci olarak çalışan kadınla ilgili başka hiçbir bilgiye ulaşılamıyor. Gerçek kimliğini bilen tek kişi ise hem sevgilisi hem katili olan James “Ice” McAlphin. Katil, kadını Arkansas’ta bir pansiyon silahla öldürdüğünü itiraf ediyor ancak kimliğiyle ilgili asla konuşmayacağını söylüyor. Yani iki çocuğu olup olmadığı bile kesin değil…
Avusturalya’nın Somerton sahilinde, ölü bir adam bedeni bulundu. Adam tıraş olmuş, takım elbiseli ve kravatlıydı. Kimliğini belirleyecek hiçbir şey bulunamadı. Sadece ceketinin cebinden bir kağıt parçası çıkarıldı ve üstüne “tamam shud” yazıyordu yani Türkçesi “son”. Bu , Ömer Hayyam’ın Rubailer kitabında yer alan bir söz öbeğiydi. Daha sonraları bir iş adamı arabasına atıldığını iddia ettiği bir kitapla polise geliyor. Kitabın sonunda yer alan “tamam shud” yani “son” kısmı yırtılmıştı. Kitabın arkasında ise bir telefon numarası vardı. Polis telefon numarasını aradı ve bir hemşireyle konuştu. Ama hemşire’de herhangi şüpheli bir adamla karşılaşmadığını söyledi ve dava gizemini sonsuza dek korudu…
Norveç’in Isdal Vadisi’nde yanmış bir kadın cesedi bulundu. Cesedin sadece ön tarafı yanmıştı yani yüzü tanınmayacak haldeydi.Üzerindeki kıyafetlerin markaları çıkarılmış ve mücevher eşyaları cesedinden uzak bir yere bırakılmıştı. Kimliğini doğrulamaya yönelik hiçbir ipucuna rastlanamadı. Daha sonra isimsiz bir bavul bulundu. Bu bavulun içindeki kıyafetlerin de markaları sökülmüştü. Daha sonrasında ise birçok sahte isimle otellere giriş yaptığı öğrenildi. Bazı tanıkların söylediklerine göre iki Alman askeriyle konuştuğu görülmüş ve bu da acaba casus olabilir mi sorusunu akıllara getirmiş. Kadının kimliği, intihar edip etmediği ya da cinayete kurban gidip gitmediği konusuna bir cevap getirilemedi ve dava çözülemedi.
15 yaşındaki Barbara ve 13 yaşındaki Patricia, Elvis Presley’nin büyük hayranıydı ve ilk filminin gösterimine gitmek için annelerine yalvardılar. Annelerinden izin aldıktan sonra da bir otobüsle yolculuğa başladılar. 1 ay sonra cansız bedenleri bir kamyon şoförü tarafından bulundu. Yapılan otopside herhangi bir bıçak ya da kurşun yarasına rastlanmazken, ölüm sebeplerinin dondurucu soğuk olduğunu söylendi. Bunun üzerine ölümleri hakkında spekülasyonlar çoğalmaya başladı. Bunlardan birisi de gizli sevgilileri olduğu ve onlarla içmeye çıktıkları hakkındaydı. Başlarına ne geldiği çözülemedi. Kızların cansız bedenleri bulunmadan önce, Elvis Presley kayıp kızlara bir mesaj göndermişti: “Eğer iyi bir Presley hayranıysanız, evinize dönün ve annenizin endişesine son verin.”
Iowa Eyaleti’nin küçük bir şehri olan Villisca’da eşi benzeri görülmemiş bir katliam yaşandı. Elinde balta olan bir adam, Moore ailesinin evine, kilitli olmayan arka kapıdan girdi. Önce yukarı kata çıkıp ailenin babası Jay Moore’u baltayla öldürdü ve daha sonra yanında yatan karısını öldürdü. Daha sonra çocuklarının odasına gidip orada da çocukları öldürdükten sonra en aşağı katta uyuyan iki kızı da öldürdü. Evden ayrılmadan önce Jay’in kafasına 30 balta darbesi daha indiren katil, aynısını bütün aile bireylerine tek tek yaptıktan sonra kapıyı kilitleyip evden uzaklaştı. Evde saatlerce durduğuna ve sabah 5’e doğru evden çıktığına inanılıyor. Birçok şüpheliye ulaşılırken, asıl suçlu hiçbir zaman bulunamadı ve dava gizemini hala koruyor.
Karen Silkwood, Cimarron Yakıt İmalatı fabrikasında kimya teknisyeni olarak işe başladı. Çalıştığı yerdeki sağlık ve güvenlik ihlallerinden kaygı duyuyordu ve bu nedenle bir sendikaya üye oldu. Güçlü bir aktivist olarak denetlemelere başlıyor ve orada birçok sağlık ve güvenlik ihlali ile karşılaşıyor. Olaylar buradan sonra karışmaya başlıyor. Tespit ettiği ihlalleri herkese duyurmak istediği için bir
gazeteciyle konuşmaya giderken arabasının yoldan çıkması sonucu kanala düşüyor ve hayatını kaybediyor. Karen’ın cansız bedeninde çok miktarda tehlikeli maddeye rastlanıyor. İşin garip kısmı ise vücudunda bulunan maddelerle ilgili hiçbir çalışması olmaması. Arabasında ise gazeteciye götürmeyi vadettiği belgeler bulunamıyor. Ölümüyle ilgili birçok teori üretilirken dava hiçbir zaman çözüme kavuşamıyor.
İsveçli Lilly Lindström hayat kadınıydı. Küçük bir apartman dairesi vardı ve işini orada yapıyordu. Lilly’i en son gören kişi kondom istemek için giden komşusu Minnie oldu. Günler sonra Minnie polisi arıyor çünkü o günden sonra Lilly’i bir daha hiç görmüyor. Polis eve girdiğinde ise korkunç bir görüntüyle karşılaştı.
Lilly’nin cansız bedeni yataktaydı ve çıplaktı. Yüz üstü yatmıştı ve her yer
kan içindeydi. Daha kötüsü ise boynunda tükürük bulundu ve vücudundaki bütün kan çekilmişti. Ayrıca kanı ile lekelenmiş bir demir kepçe de bulundu ve polisler katilin Lilly’nin kanını içtiğinden şüphelendi. Katil hiçbir zaman bulunamadı.