İstanbul gibi metropol bir şehirde yaşayıp da trafikten, araçların egzozundan bıkmayan var mı? İkinci hayat hevesiyle şehir dışına çıktığınızda da durum pek farklı değil. Tekerlekler yuvarlanarak her yerde bizi takip ediyor. Ancak bazı yerler hariç. Üstelik bu yerler, sadece huzur ve sakinlik vaat etmiyor, işin içinde çılgın partiler bile var. Her biri çoktan kendi çapında müdavimlerini edinmiş bile.
Sokaklara otomobiller yerine sandallar park edilmiş. Cinque Terre bölgesinin ikinci en küçük ve en eski sahillerinden biri. Ligurian Denizi’nden çıkan taze
balıklar ve Sciacchetra şarabıyla burada sessizlik gerçekten bir zevk…
İngiliz adası Sark, yürüyüş ve bisiklet tutkunları için ideal. Adada izin verilen tek dört tekerlekli araç, traktörler. Ulaşım at, bisiklet ve yürüyüşle sağlanıyor.
Kireçtaşıyla ünlü Mackinac Adası, çok iyi korunan bakir bir parka sahip. Hatta adanın yüzde 80’i bu parktan oluşuyor. Bölgenin en tarihi yapısı Fort Mackinac görülmeye değer.
Orta çağa özgü sokaklarıyla bir labirenti andırıyor. Trafiğe kapalı olması da şehrin otantik havasını ikiye katlıyor. Ayaklara kuvvet! Burada keşfedilecek mağazalar, restoranları ve camiler çok fazla.
Amsterdam’ın 55 mil kuzeydoğusunda konumlanıyor. Kanalları,
adacıkları birbirine bağlayan köprüleriyle şehir, usta bir ressamın elinden
çıkmış bir resmi canlandırıyor. Botlarla kanalları gezebilir ve kasabanın geri
kalan bölümünü de yürüyerek keşfedebilirsiniz.
Burada su hayatın anlamı çünkü Tangier Adası, yengeçlerin mabedi. Dünya üzerindeki yengeçlerin yüzde beşi buradan geliyor. Yengeç barınaklarını ziyaret, botla balık avı ya da kayak yaparak bakir doğayı keşfetmek tercihleriniz arasında olabilir.
Upuzun bariyerlere sahip bir New York adası! Ada, kendine ait retro marinası,
mağazaları ve restoranı bulunan Kismet sahiliyle ünlü. Ayrıca çılgın partilere
ev sahipliği yapan adada birbirinden farklı topluluklar var. Cherry Grove isimli
küçük köy sadece LGBT bireylere ait ve dışarıya tamamen kapalı.
The White House Hotel isimli sadece bir otele sahip ada, Manş Denizi adaları
arasındaki en sakinlerinden. Televizyon, telefon hatta saat bile yok. Bunların
yerine kendinizi doğaya teslim ediyorsunuz. Tek işiniz, su papağanlarını, fok
balıklarını ve hayranlık uyandıran yaban çiçeklerini izlemek…
Deniz kıyısında sıralanmış barlar, tavernalar, restoranlar ve gece klüpleriyle 7/24 uyumayan bir ada! Kalabalık plajları haricinde burada tarih kokusu da var. 18’inci yüzyıldan kalma eski manastırlar, taş değirmenler ve taş malikaneler bu tarihi yapılardan sadece birkaçı.
Burada 12’nci yüzyıldan bugüne yerleşim var. Savahililerin Doğu Afrika’da korunmuş en iyi ve en eski bölgesi olarak UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunuyor. Tarihini öğrenmek için Lamu Müzesi’ni ziyaret etmeniz yeterli.
Burası, son yıllarda sırt çantasıyla dolaşan backpackers’ların ve turistlerin favori destinasyonu. Sualtı mağaraları, kayalıkları ve güzel plajlarıyla ünlü ufacık bir ada Caye Caulker. Mayan kalıntılarına sahip ada, masmavi suyu, beyaz kumları ve tropikal ormanıyla Karayip Korsanları filmini hatırlatıyor.
İsviçre’nin en yüksek zirvelerinden Mattertall'ın ayaklarında bulunan Zermatt, Valais kantonunun Almanca konuşulan kesiminin Visp bölgesi. İsviçre Alplerinin en ünlü dağcılık ve kayak merkezlerinden biri. 19’uncu yüzyıla kadar tarımla uğraşan bölgenin şu anda geçim kaynağı elbette turizm.