Antik Dünya Hakkında Yanlış Bilinen 10 Şey

10. Antik Britanya'da zenciler vardı

Londra her ne kadar bugün çok kültürlülüğü ile bilinse de, hepimizin zihninde yüzlerce yıl önce Britanya yarımadasında zencilerin olmadığına yönelik bir önyargı var. Bu önyargı bayağı yanlış çıktı. Reading Üniversitesi tarafından yapılan bir çalışma Britanya'da 1800 yıldır zencilerin ikamet etmekte olduğunu ortaya koydu. Çalışmaya göre Romalılar tarafından kurulan York şehri temelde Kuzey Afrikalıların yaşadığı çok kültürlü bir şehirdi. İsa''dan sonra 208 yılında Libya kökenli Septimus Severus bu şehri kurmuş ölene kadar da Roma İmparatorluğu'nu buradan yönetmişti. Bu tarihten sonra da Britanya'da Afrika kökenlilerin toplulukları yaşamaya devam etmiş, kendi kültürlerini ve varlıklarını sürdürmüştü. Yani Britanya asla sadece beyazların yaşadığı bir ada olmadı, neredeyse medeni yaşamın başlangıcından itibaren hep çok kültürlüydü.

9. Neanderthaller zekiydi

Neanderthal kelimesi nedense küfür olarak kullanılıyor. Kaba saba, salak insan anlamında insanlar birbirlerine hakaret ediyor. Homo sapiensin kibrine diyecek yok. Neanderhaller salak değildi, esasında bayağı zekiydi. 2014 yılında yapılan bir araştırma Neanderthallerin toplu halde Mamut avladığını ortaya koydu. Neanderthaller taktik plan yapıyor, tuzaklar geliştiriyor, Mamutları belli bir noktaya sevkediyor ve burada hayvanları avlıyordu. Bu kadar kompleks bir planı planlamak, gereken lojistik ihtiyaçları karşılamak ve başarıya ulaştırmak da bayağı kompleks bir zeka gerektiriyor. En azından uzak dedelerimiz kadar kompleks bir zeka. Üstelik Neanderthallerin dini bir inanışları, ritüellleri ve sanat kavrayışları da vardı. Yani 'gerzek' manasında Neanderthal kelimesini kullanmadan önce düşünmek lazım, büyük dedelerimiz daha zeki değildi.

8. Antik Mısır'da Yahudi köleler yoktu

Dilden dile yayılan en önemli hikayelerden biri Yahudi kölelerin Hz. Musa öncülüğünde Mısır'a başkaldırarak buradan kaçtığıdır.

Ancak ortada bir sorun var. Son derece sistematik bir arşiv düzenine ve kayıt sistemine sahip olan Antik Mısır kaynaklarında böyle bir olayın tek bir izi bile yok. Küçücük bedevi kabilelerin bile hareketlerini kaydeden ve bunları arşivleyen Mısır devleti her nedense 600 bin insanın isyan ederek Mısır'dan kaçıp çöllerde yürüdüğünü kaydetmemişe benziyor

Dahası Mısır'da piramitleri de köleler yapmadı. Mısır'da piramitlerde çalışanlar köle değil, maaşlı işçilerdi ve asgari ücretten, sağlık olanaklarına kadar bir çok hakları vardı. Toplumda köleler de vardı kuşkusuz ama bunlar etnik kökenleri sebebiyle köle yapılmış kabileler değil, borç yüzünden köle statüsüne düşmüş vatandaşlar ile savaşlarda köle olarak tutsak alınan insanlardan ibaretti. Yani Mısır'da Yahudiler köle değildi.

7. Roma hayallerdeki parti sahnesi değildi

Rome, Spartacus ve daha nice dizi ile filmler sağolsun Romalıların 'pary hard' şeklinde yaşadığına yönelik bir inanç gelişti. Bize kalsa Romalılar bütün gün şarap içiyor, toplu seks partilerine katılıyor, yemek yemekten şişiyor, arada da dünyanın geri kalanını fethediyor. Gerçek elbette böyle değil. Romalılar sert adamlardı ve fazla yiyip içmeye ve sarhoş olmaya karşı da kanunları vardı. Örrneğin M.Ö 81 yılında Sulla özel şahısların eğlenceye harcayacakları parayı sınırlayan bir yasa çıkarmıştı. Julius Gaius Caesar pazar yerlerine askerlerini gönderiyor ve israf edecek seviyede alışveriş yapanları engelliyordu. Yani Roma hayallerdeki porno film seti değildi, zaten hastalıklar, savaşlar ve hayatın binbir zorluğu arasında da bu derece eğlenmeye pek vakitleri kalmıyordu.

6. Stonehenge önemli bir merkezdi

İngiltere'de bulunan Stonehenge bir çok insanın dikkatini çekiyor. Spiritualizm ile hemhal olanlar buraya büyük anlamlar yüklerken, bilim insanları da bu yapının sırlarını çözmek, nasıl bir topluma ışık tuttuğunu bulmak için vakitlerini harcıyor. 

2014 yılında bir grup bilim insanı bölgede yaptıkları araştırmada önemli sonuçlara ulaştı. Buna göre Stonehenge bölgedeki tek yapı değildi. Arazi küçük ibadet yerleri, mezarlıklar ve türbelerle doluydu. Başka bulgular bölgenin bir çok kabilenin bir araya geldiği bir buluşma noktası olduğunu gösterdi. İnsanlar burada bir araya geliyor, birlikte dini ritüellerini ifa ediyor hatta ticaret yapıyordu. Yani Stonehenge bir anıt değildi, bayağı kalabalık bir buluşma noktasıydı.

5. Brontosaurus gerçekten vardı

Hufftington Post'ta denildiği gibi uzun bir süre Brontosaurus'un varolmadığı sanıldı. 1903 yılında bu hayvanı ilk tespit eden O. C. Marsh Apatosaurus kemiklerini yanlış yorumlamış ve bunların başka bir hayvana ait kemikler olduğu sonucuna varmıştı. Nisan 2015 tarihinde iş değişti. Yeni Lizbon Üniversitesi'nde 81 kemik üzerinde yapılan çalışmalar bu kemiklerin Apatosaurus'tan farklı bir hayvana işaret ettiğini gösterecek bulguları taşıyordu. Yani Brontosaurus gerçekten vardı. O. C. Marsh haklı çıkmıştı. Adamcağızla yıllarca dalga geçenler de gerçekten utanmalıydı.

4. Taş Devri dieti bildiğiniz gibi değildi

Taş Devri dietine göre hepimiz büyük büyük büyük büyük dedelerimiz neleri bulup yiyebiliyorsa biz de onları tüketmeliyiz. Yani daha fazla et tüketmeliyiz, karbonhidrat tüketimini azaltmalıyız, buğday, arpa gibi ürünleri boğazımızdan aşağı sokmamalıyız. Makarna, pizza ve hamburgerlerden de ecinni gibi kaçmalıyız, çünkü taş devrinde henüz tarım devrimi yaşanmamıştı, hiçbir tarımsal ürün tüketme şansları yoktu.

Yalnız şöyle bir sorun var, Taş Devri'ndeki dedelerimiz böyle beslenmiyordu. Birincisi un tüketiliyordu. Neolitik çağdan yani tarım devriminin bulunduğu çağdan 20 bin yıl önce de un vardı ve un tüketilmekteydi. Dahası dedelerimiz habire et de yiyemiyordu çünkü ete ulaşım çok sınırlıydı. Hayvanları avlamak gerçekten meşakkatli bir işti. Dedelerimiz çoğu zaman bitki kökleri yiyerek karınlarını tok tutmaya çalışıyordu. Üstelik bugün üretilen bitkiler de o günkü bitkilerle aynı değidi. Tarım devrimi sayesinde binlerce yıldır bitkileri evcilleştiriyor, yapay seçilimle farklı bir hale getiriyoruz. Yani büyük dedelerimiz bugünkü muzları görse gözleri faltaşı gibi açılır, elmalar, armutlar ve türlü çeşit bitki karşısında şaşkınlıktan küçük dilini yutardı.

3. İpek Yolu ticaretten ibaret değildi

İpek Yolu denildiği zaman akla ticaret gelir. Halbuki İpek Yolu bundan çok daha fazlasıydı. Endonezya'dan İtalya'ya kadar uzanan bu güzergah üzerinde Budist rahipleri, dervişler, sanatçılar, ajanlar dolaşıyor, şehirler arasında bilgi alışverişi yapılıyor, dedikodular aktarılıyor, felsefe tartışılıyor hatta moda hakkında yeni görüşler yayılıyordu. Bu yol sadece tacirlerin geçtiği bir hat değildi, tacirlerin oluşturduğu güvenlik hattı nedeniyle insanların ve farklı kültürlerin de birbirleriyle etkileşim içerisinde olduğu bir kültür merkeziydi. İpek Yolu gazetelerin, internetin, televizyonun, telgrafın, demiryollarının olmadığı bir çağda, bir çok farklı fikrin ve görüş de birbiriyle etkileşim içerisine girdiği ve tüm bir kıtayı kaplayan geniş bir sosyal ağ anlamına geliyordu. Bugün verili kabul ettiğimiz bir çok fikir, düşünce, sosyal yaşamımızı etkileyen felsefeler ve inanış biçimleri İpek Yolu sayesinde doğdu veya yaygınlaştı. İpek Yolu insanlık tarihinin en önemli etkileşim sistemlerinden biriydi.

2. Antik Çin'de de insan kurban ediliyordu

İnsanları kurban edenler sadece Aztekler veya Mayalar değildi. Antik Çin'de de insanlar kurban ediliyordu. 

2007 yılında arkeologlar önemli bir gelişme ile karşı karşıya kaldılar. Açılan bir mezarda 47 insan cesedi bulundu. Hepsi efendilerine öte dünyada hizmet etmeleri için bilinçli olarak kurban edilmişti. Yapılan çalışmalar bunun nadir bir uygulama olmadığını da gösterdi. Shang dönemine ait yazıtlarda insan kurban edildiğini gösteren tam 37 farklı uygulamaya yer veriliyordu. Bu uygulamalar 17'inci yüzyıla kadar da sürmekteydi. Bu tarihlerde bile imparatorun cariyeleri ve eşleri imparator öldükten sonra kendisine hizmet etmeleri için öldürülmekteydi. Yani Çin'de insanların kurban edilmesi neredeyse modern çağa kadar devam etti.

1. Roma'da bir çok din takibata uğradı

Zannediliyor ki Roma İmparatorluğu döneminde müritleri takibata uğrayan tek din Hristiyanlıktı. Gerçek böyle değil. Her ne kadar Neron Hristiyanlara karşı aşırıya kaçan bir nefret duysa da bu uygulama ilk kez olmuş değildi. 

Örneğin İsa'nın doğumundan 186 yıl önce Senato Bacchus dinine karşı çok ağır yaptırımlar öngören bir yasayı kabul etti. Bacchus dinine inananlar 'kafir' ve 'halk düşmanı' ilan edildiler. Görüldükleri yerde öldürülüyorlardı. Bu olay da ilk olay değildi. Druidler ve Yahudiler de dini inanışları nedeniyle ağır baskı gördüler.  Yani Hristiyanlık Roma'nın mezalimine uğrayan ilk dini inanış olmamıştı, ancak bu zulme karşı en başarılı direnç gösteren din Hristiyanlık oldu.

Popüler İçerikler

Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı