Ankara'nın Başkent Oluşu Kutlu Olsun! Hadi Gelin Biraz da Ankaralı Atatürk'ü Konuşalım

Atatürk demek çok şey demektir evet; ama Ankara demek Atatürk demektir.

Hepimiz biliriz ki 27 Aralık 1919'da, mayıs ayından beri türlü zorluklarla mücadele edip Anadolu direnişini örgütleyen Gazi'nin son durağı Ankara olur.

İşte aslında Atatürk'ün Ankaralılığı böyle başlar. Meclis açılır, direnişin uygulama safhasına geçilir vesaire. Yani bozkırın gri yüzü, Sarı Paşa'sı ile 27 Aralık'ta buluşur ve Gazi, hayatını vakfettiği şehir ile adeta bir sevgili gibi adım adım çağdaşlığın başkentine yürümeye başlar.

Canım Ankara... Öyle hazırlıksız yakalanır ki Gazi'nin gelişine ona layık bir binası dahi yoktur.

Apar topar önce Ziraat mektebine  yerleştirilen Atatürk burada 2 sene geçirir. Meclis başkanı olduktan sonra ise istasyon'daki direksiyon binasına geçer. Yani sizin anlayacağınız Gazi, Ankara'da ilk kez Keçiören'de oturmuş sonra da Ulus'a taşınmıştır.

Ankara ahalisi öyle bağrına basar ki Gazi'yi, bugün müze köşk olarak andığımız Çankaya'daki bağ evini 30 Mayıs 1921'de hediye eder ona.

Artık Atatürk Çankayalıdır. Çankaya, sarptır, yalçın bir kayalıktır... Ancak bu kayalığın tepesine mavi gözlü sarışın bir kurt çıkar. İşte o an o kaya dünyaya kafa tutulacak, bir bağımsızlık tepesi oluverir. Atatürk, Çankaya'dan haykırır dünyaya, 'özgürlük' diye.

Atatürk Ankara'ya geldiği gün şöyle der: "Ankara’ya ilk kabul olunduğum gün; sadece bir vatandaş, ulusun bir bireyi idim. Hiçbir sıfatım, selahiyetim ve ünvanım yoktu."

İşte bunlara rağmen Ankara halkı ilk günden son güne hiç bırakmaz Gazi'nin elini. Hatta bilirsiniz ilk mecliste milletvekili olma şartı olarak bir yerde en az 5 yıl oturma şartı getirmek için teklif hazırlar 3 milletvekili. Teklif geçmez; ancak bu durum, Atatürk'ü çok üzer. Peki Ankaralılar buna razı gelir mi, tabii ki hayır?

5 Ekim 1922'de şöyle der Atatürk bir mektubunda: “Beni Ankara’nın hamiyetli hemşehrileri arasına girmeye davet suretiyle tecelli eden iltifatınıza samimi ruhumdan arz-ı şükran eylerim…”

Artık cismen de manen de bir Ankaralıydı Atatürk. 1922'de kendisine sunulan hemşerilik teklifini kabul eden Gazi, bundan sonraki beş dönemde de Ankara milletvekili olur. Yani anlayacağınız 31 yıl Selanikli kalmış ise de 98 yıldır Ankaralıdır Atatürk.

Ve tarih 13 Ekim1923'e gelir, Cumhuriyet fiilen devrededir ama bunu dünyaya haykırmak gerekir. Ve tabii ki Cumhuriyet, ancak bir başkentte ilan edilebilir.

Atatürk'üyle kucaklaştığı ilk günden, milli mücadelede ve sonrasında güçlü kalan Ankara, Gazi'nin ve dolayısıyla Türkiye'nin başkenti olur. Bu yüzden Gazi'nin Ankara'sı, gri ile sarı mavinin birleştiği bu topraklar, bağımsızlık ve cumhuriyet demektir.

Ankara başkent olur olmasına ama Lozan'da bağımsızlığımızı kabul ettirdiklerimiz, Cumhuriyet'in kalbine elçi göndermek istemezler başlarda.

İstanbul'un saraylarını bırakıp Söğütözü'ndeki birkaç ağaç ya da Papaz'ın Bağı'ndaki ağaçlara veyahut Çiftlik'in taşına mı geleceklerdi? Ayak direrler 1929'a kadar, büyükelçilik açmazlar. Ancak Atatürk nettir, 'Devlet'in başkenti Ankara'dır, geleceksiniz.'

Ve emin adımlarla, planlı bir şekilde gelişen; belediye başkanlığını neredeyse Atatürk'ün bizzat kendisinin yaptığı Ankara çağdaş bir başkent olur çok kısa bir sürede.

Çünkü söylediğimiz gibi Ankara demek, Atatürk demektir. Büyükelçiler de gelir, opera, tiyatro, sergi salonları kurulur, oteller açılır vesaire. Bunun yanında bir Balkan çocuğu olarak Gazi, tabii ki yeşili özlemektedir. Ama yeşili özledim diye de Ankara'sını bırakıp gidecek değildir; O halde der, 'Ankara'ya bir çiftlik yaparım!'

Düşünün ki 1929'larda köylüler dahi Çiftlik'in bu şekilde ağaçlandırılabileceğine ihtimal vermezler, şöyle derler: "Gazi Paşa, üzerine binip çalıştığı demir tekerlekli traktörle burayı canlandıracakmış, düşmanları da yendi ama, bu iş zor."

Hatta bir Alman mühendis getiriliyor ve soruluyor: 'Nasıl yeşillendirilir buralar?' Cevap şu oluyor: 'Buraları yemyeşil kılmak mümkün ama, bu bozkırın iki şeye ihtiyacı var: birisi sabır, diğeri de para; ancak onlar da sizde yok.' Atatürk çok üzülür ve 'Ben de sabır var, para da bulunur.' der. Hikayenin sonunu biliyorsunuz...

Hani, "Nerelisin?" diye sorulduğunda adetten doğum yeri söyleriz ya hemen, Atatürk de bu durum farklıdır; tamam Selanik'te doğmuştur; ancak Atatürk, Ankaralıdır.

Ve dahası o artık Ankara’nın Atatürk’üdür.  İngilizlerin deyimi ile Mustafa Kemal’in Ankara’sı, Ankara’nın Mustafa Kemal’i vardır artık. Keçiören'den Ulus'a, Ulus'tan Çankaya'ya taşıdığımız Atatürk'ümüz şimdi ise ebediyen Anıttepe'de... Sırf bu durum bile tekrarlatıyor bana, 'Ankara, Atatürk'tür.' diye.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir.

Asker ve Siyasetçi Olduğu Kadar Felsefeci de Olan Atatürk Özgürlük Hakkında Ne Düşünüyordu?
Ulu Önder Atatürk ve Birçok Cumhurbaşkanına Ev Sahipliği Yapan Çankaya'nın Gurur ve Hüzünle Kaplı Hikayesi
Atatürk'ün Hukuka Müdahale Etmektense Kaybetmeyi Seçtiği Dava: Ali Saip Ursavaş'ın Suikast İşi

Popüler İçerikler

Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
YORUMLAR
17.10.2020

Biraz geç yayınlamış galiba, 13 Ekim geçeli oldu bayaaaaa

Pasif Kullanıcı
17.10.2020

Mustafa Kemal, başkentin Ankara olacağını ilk kez İstanbul doğumlu Yahudi gazeteci Josef Hans Lazar’a iletti. Kendisi Avusturya'nın Türkiye konsolosunun oğludur ve ilginç şekilde NAZİ yanlısıdır :D Bu ek bilgi de benden olsun

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ