İşte aslında Atatürk'ün Ankaralılığı böyle başlar. Meclis açılır, direnişin uygulama safhasına geçilir vesaire. Yani bozkırın gri yüzü, Sarı Paşa'sı ile 27 Aralık'ta buluşur ve Gazi, hayatını vakfettiği şehir ile adeta bir sevgili gibi adım adım çağdaşlığın başkentine yürümeye başlar.
Apar topar önce Ziraat mektebine yerleştirilen Atatürk burada 2 sene geçirir. Meclis başkanı olduktan sonra ise istasyon'daki direksiyon binasına geçer. Yani sizin anlayacağınız Gazi, Ankara'da ilk kez Keçiören'de oturmuş sonra da Ulus'a taşınmıştır.
Artık Atatürk Çankayalıdır. Çankaya, sarptır, yalçın bir kayalıktır... Ancak bu kayalığın tepesine mavi gözlü sarışın bir kurt çıkar. İşte o an o kaya dünyaya kafa tutulacak, bir bağımsızlık tepesi oluverir. Atatürk, Çankaya'dan haykırır dünyaya, 'özgürlük' diye.
İşte bunlara rağmen Ankara halkı ilk günden son güne hiç bırakmaz Gazi'nin elini. Hatta bilirsiniz ilk mecliste milletvekili olma şartı olarak bir yerde en az 5 yıl oturma şartı getirmek için teklif hazırlar 3 milletvekili. Teklif geçmez; ancak bu durum, Atatürk'ü çok üzer. Peki Ankaralılar buna razı gelir mi, tabii ki hayır?
Artık cismen de manen de bir Ankaralıydı Atatürk. 1922'de kendisine sunulan hemşerilik teklifini kabul eden Gazi, bundan sonraki beş dönemde de Ankara milletvekili olur. Yani anlayacağınız 31 yıl Selanikli kalmış ise de 98 yıldır Ankaralıdır Atatürk.
Atatürk'üyle kucaklaştığı ilk günden, milli mücadelede ve sonrasında güçlü kalan Ankara, Gazi'nin ve dolayısıyla Türkiye'nin başkenti olur. Bu yüzden Gazi'nin Ankara'sı, gri ile sarı mavinin birleştiği bu topraklar, bağımsızlık ve cumhuriyet demektir.
İstanbul'un saraylarını bırakıp Söğütözü'ndeki birkaç ağaç ya da Papaz'ın Bağı'ndaki ağaçlara veyahut Çiftlik'in taşına mı geleceklerdi? Ayak direrler 1929'a kadar, büyükelçilik açmazlar. Ancak Atatürk nettir, 'Devlet'in başkenti Ankara'dır, geleceksiniz.'
Çünkü söylediğimiz gibi Ankara demek, Atatürk demektir. Büyükelçiler de gelir, opera, tiyatro, sergi salonları kurulur, oteller açılır vesaire. Bunun yanında bir Balkan çocuğu olarak Gazi, tabii ki yeşili özlemektedir. Ama yeşili özledim diye de Ankara'sını bırakıp gidecek değildir; O halde der, 'Ankara'ya bir çiftlik yaparım!'
Hatta bir Alman mühendis getiriliyor ve soruluyor: 'Nasıl yeşillendirilir buralar?' Cevap şu oluyor: 'Buraları yemyeşil kılmak mümkün ama, bu bozkırın iki şeye ihtiyacı var: birisi sabır, diğeri de para; ancak onlar da sizde yok.' Atatürk çok üzülür ve 'Ben de sabır var, para da bulunur.' der. Hikayenin sonunu biliyorsunuz...
Ve dahası o artık Ankara’nın Atatürk’üdür. İngilizlerin deyimi ile Mustafa Kemal’in Ankara’sı, Ankara’nın Mustafa Kemal’i vardır artık. Keçiören'den Ulus'a, Ulus'tan Çankaya'ya taşıdığımız Atatürk'ümüz şimdi ise ebediyen Anıttepe'de... Sırf bu durum bile tekrarlatıyor bana, 'Ankara, Atatürk'tür.' diye.
Biraz geç yayınlamış galiba, 13 Ekim geçeli oldu bayaaaaa
Mustafa Kemal, başkentin Ankara olacağını ilk kez İstanbul doğumlu Yahudi gazeteci Josef Hans Lazar’a iletti. Kendisi Avusturya'nın Türkiye konsolosunun oğludur ve ilginç şekilde NAZİ yanlısıdır :D Bu ek bilgi de benden olsun