Ani ve Beceriksizce Zenginleşen Ülkelerin Kendi Başlarına Ördüğü Çorap: Hollanda Hastalığı

Don Kişot’un 16. yüzyılda yaşamış ünlü yazarı Cervantes, bir keresinde “Zenginlikten elde edilecek haz, zenginliğin akıllıca kullanılmasından gelir” demişti. 

Cervantes bunu söylerken, yıllar sonra ortaya çıkıp literatüre geçecek bir hastalığı mı teşhis etmişti farkında olmadan? Tıbbi değil, ekonomik bir hastalıktan bahsedelim sizlere; Hollanda Hastalığı. 

1  2  3  4  5  

Hollanda Hastalığı en özet haliyle, ekonomi için yararlı bir gelişmenin bir süre sonra zararlı sonuçlar vermesidir.

Tanım olarak, 'ani zenginleşme kaynağına kavuşan bir ekonomide mevcut üretim faktörlerinin, diğer üretim alanlarından çekilip yeni kaynağa yönelmesi sonucunda toplam üretimin azalmasına” denir.

Tanımı daha basit hale getirirsek:

Bir ekonominin petrol / doğal gaz gibi bir kaynağın keşfiyle aniden

zenginleşmeye başlaması ---> bunun ihracatı kaynaklı ülkeye ani döviz yığılması ---> yerel para biriminin aşırı değerlenmesi ---> diğer sektörlerdeki yatırım ve istihdamda düşüş ---> toplam çıktıda daralma, diyebiliriz.

Hollanda 1960’lı yıllarda büyük doğal gaz kaynaklarını keşfetmişti.

1970’li yıllardaki meşhur OPEC krizleri ve Iran İslam Devrimi ile enerji fiyatlarının aniden yukarıya doğru sıçraması, Hollanda’nın keşfettiği doğal gaza olan talebi yükseltti.

Artan talep Hollanda’ya çok büyük miktarlarda döviz girmesini sağladı ve ülke hızla zenginleşti.

Hızlı döviz girişiyle, Hollanda'nın para birimi Florin aşırı şekilde değerlendi. Milli gelir aniden arttı, ve sanal bir refah ortamı doğdu. 

Hollanda yaptığı ithalat ile başka ülkelerin sanayisini besledi ve o ülkelerde istihdam yarattı. İthalatla rekabet edemez, sanayi ürünlerini üretemez ve ihraç edemez duruma geldi.

Ülkenizin parası aşırı değerliyse, ithalat ucuza gelir.

İhracatın ise, (yeni keşfettiğiniz doğal kaynak hariç), parasal olarak pek bir getirisi olmaz. Çünkü zaten sizin paranız, ihracatla ülkeye girecek olan dövizden daha değerlidir.

Tüm bunların sonucu ise, 'sanayisizleşme'dir. Yani, de-endüstrilizasyon.

De-endüstrilizasyon, bir ülkenin sanayi üretimini yitirmesidir.

Bütün konsantrasyon yeni keşfedilen kaynağa kaydığında, geleneksel ihraç ürünlerinizde üretim azalmaya başlar. Yatırımlar düşer. Bu durum işsizliği de artırır. Kısacası, tek bir ihraç ürününe bağımlı olursunuz.

İşte Hollanda örneğindeki bu ekonomik küçülmenin yarattığı tahribat, literatüre 'Hollanda Hastalığı' olarak geçmiştir.

Bu duruma ‘The Economist’ dergisi ilk kez 26 Kasım 1977 tarihli yayınında Hollanda Hastalığı demiş.

'Bolluk Paradoksu', ya da 'Kaynak Laneti' olarak da bilinir.

Hollanda Hastalığı sadece doğal kaynaklar ekseniyle sınırlı değil.

Tetikleyebilecek faktörlere her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Başka bir ürün veya hizmette de döviz girişi patlaması yaşanabilir. Ya da örneğin büyük çaplı dış yardım / yatırım sonucu meydana gelen gelişmelerden de kaynaklanabilir.

En güzel örneklerinden biri de Kolombiya'dır.

Brezilya’daki kötü hava koşulları ve Guatemala’daki deprem, 1975’te dünya piyasasında önemli ölçüde kahve kıtlığına sebep olmuştu. Bu yüzden kahve fiyatları çok fazla arttı. 

Bunu gören Kolombiya, kahve üretimini %76 arttırdı. Kahve sektörünün getirdiği bu inanılmaz kar, pezoyu aşırı değerlendirdi. Bu durumda ülke yatırımcıları kahve sektörüne yönelip diğer sektörlerle pek ilgilenmemeye başladılar. Pezonun bu değer artışı diğer sektörlerde üretimin azalmasına, azalan üretimin yerine de ithalatın yapılmasına neden oldu.

İspanya ise bir başka ibret alınası örnek.

İspanya'da geçmişte aşırı değerli kur ve sürekli ülkeye akan kıymetli madenler de aynı sonucu vermiş, devletin aşırı borçlanmasına yol açmıştı. 

İspanya 16. yüzyılda üç kez borçlarını ödeyemez duruma düştü ve sonuncu krizde (1575) iç borçlarını bile ödeyemedi. 

Sonunda döviz kuru büyük bir hızla devalüe olduğunda, ticarete konu olan malların üretiminde sahip olunan know-how kaybedilmişti; ve daha önce İspanya’nın ihracat yaptığı uluslararası pazarlar başka ülkeler tarafından ele geçirilmişti.

İspanya bir daha belini doğrultamadı.

Hollanda hastalığını şu grafik çok güzel özetliyor:

İlk olarak ekonomide bir yükselme gerçekleşiyor. Daha sonra kısa vadeli bir kaynak girişi oluyor ve ulusal para ciddi anlamda değer kazanıyor. Takip eden süreçte üretimden tüketime geçiş başlıyor. Son aşamada da artık sanayisizleşme meydana geliyor.

Peki gelelim Türkiye'ye. Yıllardır Hollanda Hastalığı Türkiye ekseninde de tartışılır.

Niye tartışılır? Çünkü Türkiye'de de ithalat ihracattan hayli yüksek, tüketim artarken üretim azalmakta, sanayi küçülmekte, işsizlik ise son 7 yılın zirvesine çıktı. Tarım sektörünü adeta bitirdik; koca ülkeyi neredeyse sadece inşaatla çekip çeviriyoruz. 

Bu veriler, bir yandan bu durumu destekler nitelikte.

Fakat bu hastalığın teşhisindeki kritik değişken, döviz bolluğu sonucu ulusal paranın aşırı değerli hale gelmesidir.

Bizim paramız ise değerlenmekten ziyade, dolar ve euro'yla başa çıkabilmek için adeta savaş veriyor. Kaldı ki herhangi bir aşırı döviz getiren ihracat ürünümüz yok. Hemen hemen tüm kritik mallarda ithalata bağımlıyız.  

Yani hastalığın teşhisi için gereken temel değişkenlerden çok bahsedemiyoruz.

Neticede tanımsal olarak baktığımızda, bu teşhis Türkiye için pek doğru gözükmüyor olabilir.

Yine de imalat sanayii günden güne küçülürken büyüme kriterinin inşaat - yol - köprü ekseninde temellendirilmesi uzun vadede ne kadar sürdürülebilirdir; tartışılır. İşsizliği de unutmamak gerek. 

Yani isim olarak doğru teşhis olmayabilir ama benzerlikler gösterdiği de gerçek.

Son olarak, dikkat ederseniz Hollanda hatasını düzeltti.

Eğitime, tarıma ve teknolojiye yatırım yaptı. Tarımda özellikle, haberimizden hatırlarsanız, küçücük yüz ölçümüyle ihracat şampiyonu oldu; kat be kat büyük tarım toprakları olan bizi de fazlasıyla geride bıraktı.

Popüler İçerikler

Yeni Akit Vatandaşla Dalga Geçmeye Devam Ediyor: Ekmek Zammını Duyurdukları Habere Tepki Yağıyor
Sigara ve Alkole Büyük Zam: 3 Ocak İtibarıyla Fiyatlar Artıyor
Asgari Ücretin Açıklanmasından Sonra Cumhurbaşkanı’na Mesaj Atan Kadir İpek Gözaltına Alındı
YORUMLAR
17.02.2017

turkiyenin yasadigi durumda disardan gelen kaynak paranin ta kendisiydi. 2000lerde amerikanin dusuk faiz politikasiyla yatirim yapacak yer arayan sicak para gelismekde olan ulkelere akti. sadece biz degil butun gelismekde olan ulkeler zenginlesti, bu kaynakdan faydalandi. bizde o paralari surekli borclanarak insaata yatirdik. fabrika enerji santrali gibi uretime yonelik bir insaat olsa neyse, konut rezidans ve avm yaptik heryere. uretime zerre katkisi olmayan beton yiginlari. su an hemen herkezin uzun yillara yayilmis kredi borclari mevcut. geri kalan tum ekonomide insaatin cevresinde donuyor. ama bir soz vardir tasima su ile degirmen donmez. sonsuza kadar borclanamayiz. heleki karsisina bir deger uretip koyamazken. guney kore gibi biraz akilli bir yonetimle bu kaynak egitime, teknolojiye, katma degeri yuksek sanayi, uretim alanlarina harcanmis olsaydi kore gibi cok farkli yerlerde olabilirdik.

17.02.2017

bizde kore gibi yatırım yapılmadı maalesef

17.02.2017

Üniversite zamanlarım geldi aklıma :D Şu an aslında TL nin bu kadar değersiz olması ülkede ihracatın artmasını gerektiriyo ama biz 1 ihraç ediyosak 10 ithal ediyoruz maalesef. Özellikle teknolojik ürünler cari dengeyi çok bozuyo. Ülkemizin içinde bulunduğu durum bir nevi orta gelir tuzağı dedikleri şey. Bu saatten sonra teknoloji üretemezsek ileriye falan gidemeyiz bi kısır döngüde takılır kalırız. Öyle asgari ücreti yükseltmeyle hiç birşey düzelmez. Yarın asgari ücret 5000 lira olsa zaten enflasyonda ona göre yükselir elde yine bişey kalmaz.

21.02.2017

hiçbir üretim aracı toprak kadar vefalı ve verimli değildir. tarım ülkesi türkiye'nin plazalarda can çekişiyor olmasını tv dizilerine borçluyuz. oldu olası tarlada çalışmak kötü ve çirkin, plazada çalışmak ise itibarlı ve zengin kabul ettik.

TÜM YORUMLARI OKU (14)