“Şu anı yaşa.” “Her şeyden bir ders çıkar.” “Olanı fark et.” “Her şey senin elinde.”
Kulağa hoş geliyor değil mi? Instagram’da, kahve fotoğraflarının altında, mindfulness uygulamalarında ya da kişisel gelişim sayfalarında sürekli karşımıza çıkan cümleler bunlar.
Ayşenur Arslan’ın o meşhur “Nasılsınız fakirler?” diye başlayan videosunu hatırlayın. Ekrandan fırlayan o cümle, aslında sadece bir ironi değildi; bu ülkenin gerçeğini yüzümüze çarpıyordu. Fakirlere nasıl olduklarını sormak bile başlı başına bir kara mizah unsuru. Çünkü cevabı hepimiz biliyoruz: İyi değiller. İyi değiliz. Ve “iyi olmayı” sağlayacak şey, mindfulness uygulamalarındaki “10 dakikalık nefes egzersizi” değil, sistematik adalet, insanca yaşam koşulları ve temel ihtiyaçların karşılanması.
Yani, Ayşenur Arslan’ın sarkastik ses tonunda duyduğumuz o “Nasılsınız fakirler?” sorusu, aslında şu anki “anda kalma” kültürüne de meydan okuyor. Çünkü fakir için anda kalmak, çoğu zaman markette kasada sıra beklerken “yine mi yetmedi?” telaşıyla cebini yoklamak demek. Her şeyden ders çıkarmak ise çocuk açken boş buzdolabına bakıp “dersi” değil, çaresizliği hissetmek demek. Olana şükretmek mi? Olmayanla mücadele eden biri için bu cümle bazen aşağılayıcı bile gelebiliyor.
O yüzden bu yazıda fakire direkt fakir diyeceğim hiç kusura bakmayın. Yoksa siz hala fakirleştirilemeyenlerden misiniz? Fakirseniz üzülmeyin, sorun sizde değil düzende.