Özledik değil mi? Tek derdi karın doyurmak olan ve antin kuntin detaylarla işi olmayan bu mekanlardaki değişmez şeyleri sizler için listeledik.
Özledik değil mi? Tek derdi karın doyurmak olan ve antin kuntin detaylarla işi olmayan bu mekanlardaki değişmez şeyleri sizler için listeledik.
Her lokantanın mutlaka bir et yemeği spesiyali de vardır. Haşlama olur, orman kebabı olur, tas kebap olur... Kimse pilav istiyor musun diye sormaz; çoğu yerde pilav yemeğin yanına otomatik konulur.
Bu görüntüyü çok kaba bulanlar da var ama aslında gayet cömert bir yaklaşım. Hele ki sadece bir tane çorba içip kalmak isteyenler için mükemmel bir katık. Adamlar ye yiyebildiğin kadar diye koyuyorlar, sen de kalkıp 'Pardon bakar mısınız, ekmek alabilir miyiz?' demiyorsun.
Şu görüntüyü görenin nostalji yaşamaması mümkün mü sorarım size? Bence de değil. Yalnız çok ilginç bir ayrıntı, bu pembe peçeteler ağız-yüz silmekten ziyade çatalı, bardağı silmek için kullanılıyormuş. Diyenlerin yalancısıyım...
Sanki o kağıdın içinden çıkartılan çatal ve bıçağı ilk defa biz kullanıyoruz sanalım istiyorlar; sanıyoruz da... Yalnız şu alelade peçeteye sarılmış servisin samimiyetini de kusura bakmasın ama hiçbir antin kuntin restoran veremez.
Şimdi kimse iyi olmayan suyu içmediği için tabii pet şişeler var. Ancak kırmızı kapaklı sürahi geleneği, lokantaların en gedikli olmazsa olmazlarından biridir. Hala daha bunu yaşatan yerler var.
Şimdi diyeceksiniz ki 'Yoo öyle değil!.' Ben de diyeceğim ki 'Yoo öyle!' Eskiden özellikle esnaf lokantalarında soğan istenilince işte böyle baş olarak geliyordu, soğanı kırıp yiyordunuz. 'Bölelim bunu pls' diyene o da var tabii.
Ona aşçıbaşı denmez, 'usta' denir bi kere. Eğer yemekleri tabağa koyan böyle bir usta görürseniz, o yemeklerin lezzetsiz olma ihtimali hemen hemen hiç yok. İnanmayana denemesi bedava.
Kimsenin derdi tuzluğun şekli şemali olmadığı için eldeki imkanlar böyle değerlendiriliyordu herhalde. Bir yandan da markanın reklamı söz konusu tabii ama mercimek çorbası içip etli nohut yiyen adamın pek umrunda olmaz böyle şeyler.
Bir lokantanın en dekoratif elemanı diyebilir miyiz kendisine? Bence demeliyiz. Bunun genellikle palmiye desenlisi çok makbul ama o kalmadığı için size bunu gösteriyorum.
Neden kasanın yanında durduğunu merak edenler için söyleyelim: Çünkü bazı insanlar özellikle kürdanı avuçlayıp ceplerine doldurduğu için. Ayrıca kelle paça içeni, içen kişiden daha çok düşünmek nasıl bir inceliktir biri anlatsın?
Bir zamanlar hemen hemen bütün küçük esnafın duvarına astığı bu tablo, müşteriye 'Güzel abim lütfen daha sonra vercem deme' anlamını da taşıyor. (Sağdaki adama sinirlenenler bu başlıkta buluşuyor)
Kolonyalı mendilin modernliğine karşı geleneksel bir veda... Şimdi tabii her yerde kolonyalı mendil, hatta ıslak havlu var. Olay giderek kozmetikleşmeye başladı. Ancak kasada elinize dökülen kolonyanın verdiği bir 'hoşçakal'ı hiçbir parfümlü ıslak mendil veremez!
Çünkü işin normali bu aslında. Çay bir ikram, bir nezaket durumudur. Eski lokantaların samimiyeti de biraz bundan kaynaklanıyor galiba. Tamam hala daha çayı ikram edenler var ama hesaba çay kitleyenleri de gördü bu gözler.
Çok iyi yaa.. ne kadar özlemişim. 10 yılı geçmiştir böyle bir lokanta da yemek yemeyeli.
Akçay,Altınoluk civarı suyu ile ünlüydü, çay bahçesi yahut lokantaya oturduğunuz an siparişten önce sürahi ile su ve bardaklar gelirdi. hatta lokantalarda şimdi sormadan getirilen şişe sularını getirmek yasaktı (belediye ceza yazıyordu) pet sular değil cam şişe sular vardı, isteyene getiriyorlardı. şimdi içsen de içmesen de masadaydı diyerek yazıyorlar hesaba