ANKARA (AA) - AHMET DURSUN - İran ile ABD arasındaki tansiyonun zirveye çıktığı Donald Trump döneminin aksine Joe Biden başkanlığındaki ABD'nin nükleer anlaşmaya dönmesi ve Tahran-Washington arasındaki gergin ilişkilerin yerini sakinliğe bırakması bekleniyor.
Reformist ve ılımlıların desteklediği Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin tersine Batı ile mesafeli politikaları destekleyen ve ABD ile müzakerelere Ruhani kanadının 'siyasi kazanç' elde etmemesi için en azından şimdilik sıcak bakmayan muhafazakarların ülkedeki etkisi göz önünde bulundurulduğunda, İran-ABD arasında yeni yumuşama dönemi beklentileri hemen gerçekleşmeyebilir.
Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın dört yıllık başkanlığı süresince Tahran'a karşı izlediği politikalar, İran'da büyük ekonomik ve toplumsal sorunlara yol açarken 2020'nin başında Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin Trump'ın talimatıyla düzenlenen suikast sonucu öldürülmesi iki ülkeyi savaşın eşiğine getirmişti.
Biden'ın Başkan Yardımcısı olduğu dönemde imzalanan ve iki ülke arasındaki düşmanlıkları sona erdirme vaadini de taşıyan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) şeklinde adlandırılan nükleer anlaşma, uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran'ın nükleer programını önemli ölçüde kısıtlarken diyaloğun da kısmen genişlemesine katkı sağladı.
Önceki Başkan Barack Obama ile bir nebze düzelen kırılgan ABD-İran ilişkileri, Trump'ın göreve gelmesiyle farklı bir yola girdi.
- Trump döneminde, nükleer meselenin yanında yeni gerginlikler ortaya çıktı
Trump, Obama yönetiminin İran ile anlaşmasını yeterli bulmadı. Anlaşmadan 2018'de ayrılarak, füze programı ve bölgesel nüfuzunun da sınırlandırıldığı yeni bir anlaşmaya İran'ı zorlayabilmek için her alanda baskı uygulamaya başladı.
Bu durum anlaşmanın hedeflerini baltaladı ve 5 yıl önce rafa kaldırılan İran'ın nükleer programı başta olmak üzere yeni gerginlikler ortaya çıktı. Trump'ın politikaları, İran'ın nükleer programını hızlandırmasına, ülkede kritik kurumları elinde tutmalarına rağmen nükleer anlaşmanın imzalanmasından sonra popülaritesini kaybeden muhafazakar siyasetçilerin yeniden güç kazanmasına, ülkedeki iç siyasi muhalefetin marjinalleşmesine ve bölgesel gerginliğin artmasına yol açtı.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin deyimiyle Trump döneminde 'tarihinde hiç görmediği kadar zor günler geçiren' İran hükümeti, 2018'den beri Trump'ın başkanlık seçimlerinde kaybedeceğini umarak baskılara direnmeye çalıştı. Muhafazakarlar ise ülkedeki ekonomik sorunları yaptırımlara değil, hükümetin ülkeyi iyi yönetememesine bağlıyor.
ABD'de göreve başlayan Biden'ın nükleer anlaşmaya dönmesini ve Trump döneminde başlatılan ağır ekonomik yaptırımlardan kurtulmayı ümit eden İran, Beyaz Saray’da yaşanan iktidar değişikliğinden en fazla fayda sağlayacağı düşünülen ülkelerin başında geliyor.
Biden, 13 Eylül 2020'de CNN'e verdiği mülakatta, 'Tahran'a diplomasi için güvenilir bir yol sunacağım. İran nükleer anlaşmaya sıkı bir şekilde uyarsa ABD devam müzakereleri için başlangıç noktası olarak anlaşmaya yeniden katılacaktır.' ifadelerini kullandı.
- Trump'ın İran'la ilgili miras bıraktığı birbirine bağlı sorunlar çözülmeli
Biden'ın, ABD'nin İran'a yönelik uyguladığı yıkıcı politikalar dahil Trump yönetiminin dış politikadaki tercihlerinin birçoğuna karşı çıkması ve İran'daki ekonomik beklentiler düşünüldüğünde iki ülke arasındaki gerginliğin yerini sakinliğin alması ve Trump döneminde doğrudan çatışmanın eşiğine gelen Tahran ile Washington arasında eski Başkan Barack Obama döneminde kurulan diyalog kanallarının yeniden açılabileceği düşünülüyor.
İran'ı, nükleer anlaşmaya tekrar uyumlu hale getirmek için Biden yönetiminin öncelikle Trump yönetiminin İran'la ilgili miras bıraktığı birbirine bağlı sorunları çözmesi gerekiyor. İran, bunun ilk adımı olarak Washington'dan nükleer anlaşmaya yeniden dahil olarak tüm yaptırımları kaldırmasını bekliyor. Biden yönetimi ise nükleer anlaşmanın İran'ın füze programı ve bölgesel faaliyetlerini de kapsayacak şekilde genişletilmesini istiyor.
İran lideri Ayetullah Ali Hamaney başta olmak üzere Tahran'daki karar vericiler, İran'ın en başta gelen 'savunma doktrini' olarak kabul edilen füze programı ile bölgedeki etkinliğinin azaltılmasına yol açacak konuların müzakere edilmesine şiddetle karşı çıkıyor.
Ekibini Obama döneminde görev yapan ve İran ile nükleer anlaşmanın da mimarlarından olan Wendy Sherman, Jake Sullivan gibi isimlerden oluşturan Biden'ın İsrail'in politikalarına karşı duruş sergileyen avukat Robert Malley'i ABD'nin İran Özel Temsilcisi olarak atamayı düşünmesi İran'a jest olarak değerlendiriliyor. Ruhani'nin Danışmanı Hüsameddin Aşina, Malley'in söz konusu makam için düşünülmesini 'İhtilafların çözülmesi adına etkili bir yaklaşım için net bir mesaj taşıyor.' ifadeleriyle değerlendirdi.
Bununla birlikte reformistlerin ve ılımlıların desteklediği Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin aksine Batı ile mesafeli politikaları destekleyen, ABD ile müzakerelere Ruhani kanadının siyasi kazanç elde etmemesi için en azından şimdilik sıcak bakmayan ve Ruhani hükümetinin 'siyasi sermayesi' kabul edilen nükleer anlaşmayı 'değersiz' kabul eden muhafazakarların ülkedeki etkisi göz önünde bulundurulduğunda, İran-ABD arasında yeni yumuşama dönemi beklentileri zora girebilir.
- Trump'ın nükleer anlaşmaya vurduğu darbe, muhafazakarları hükümete karşı cesaretlendirdi
Muhafazakarlar, hükümetin temsil ettiği reformistlerin ve ılımlıların hanesine 'diplomasi başarısı' olarak yazılan ancak Trump yönetiminin anlaşmadan çekilmesiyle hükümet aleyhinde kullanılan bir araç haline gelen nükleer anlaşmayı kurtarma umutlarını her fırsatta baltalamaya çalıştı.
Trump'ın politikaları sayesinde İran'da yeniden güç kazanan muhafazakarlar, 21 Şubat 2020'de yapılan genel seçimlerde, Meclis'te çoğunluğu elde etti. Muhafazakarlar, çoğunluğu kazandıktan sonra ABD yaptırımlarına rağmen nükleer anlaşmaya bağlı kalmaya çalışan Ruhani hükümetini anlaşmayı ihlal anlamına gelebilecek keskin nükleer adımlar atmaya zorlayacak bir yasa tasarısı hazırladı.
- Ruhani hükümeti, Fahrizade suikastının ardından Meclisten geçen nükleer yasayı uygulamak zorunda kaldı
Meclise getirilen tasarı başlangıçta kabul edilmedi ancak nükleer bilimci Muhsin Fahrizade'nin 27 Kasım 2020'de öldürülmesinin hemen ardından tekrar gündeme geldi ve hükümetin itirazlarına rağmen Meclisten geçti. Hükümet, ABD yönetimiyle diplomasi fırsatını zora sokacağını düşünerek yasaya itiraz etse de Anayasayı Koruyucular Konseyinde (AKK) yasanın jet hızıyla nihai onayı almasının ardından yasayı uygulamak zorunda kaldı.
İran, nükleer anlaşmada 3,67 saflıkta uranyum zenginleştirme izni verilmesine rağmen yasa kapsamında yüzde 20 saflıkta uranyum zenginleştirmeye başladı. Bununla birlikte nükleer silah üretiminde de kullanılan uranyum metali üretme çalışmalarına başladığını da duyuran İran hükümeti, yaptırımların kaldırılmaması halinde nükleer tesislerinde izin verdiği uluslararası denetimleri sınırlandırmaya zorlandı.
Yasayı uygulamayan yetkililer hakkında hapis cezalarına varan cezai müeyyideler öngören maddelere de yasada yer verilmesi, hükümetin, ABD'deki yeni yönetimle diplomasi penceresi açılana kadar söz konusu yasayı uygulamayı geciktirme ihtimalini de ortadan kaldırdı.
- ABD, İran'daki seçimlerden önce yaptırımları kaldırmazsa hükümet muhafazakarlara geçebilir
Uranyumun yüzde 20 seviyesinde zenginleştirilmesi ciddi bir artış olarak görülüyor ancak Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'e göre, bu durum tersine çevrilebilir ve İran nükleer programında, anlaşmada izin verilen sınırları çoktan aşmasına rağmen hala anlaşmadaki taahhütlerine geri dönebilir çünkü İran 2015'te nükleer anlaşmanın imzalanmasından sonra da elindeki yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyumu Rusya'ya göndermişti.
İran, yaptırımların kaldırılması halinde de aynı yöntemi uygulayabilir. Buna karşın nükleer faaliyetlerin artırılmasını ve tesislerdeki ek denetimlerin sona erdirilmesini zorunlu kılan yasada yaptırımların kaldırılması için verilen süre 21 Şubat'ta sona erecek. Biden yönetiminin nükleer anlaşmaya geri dönerek anlaşmayı yeniden canlandırma ve İran ekonomisinde büyük krizlere yol açan yaptırımları kaldırma vaatleri kısa süre içerisinde gerçekleşmezse İran-ABD arasındaki diplomasi fırsatı kaçırılabilir ya da 18 Haziran'da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin galibi şimdilik favori görünen muhafazakarlar olabilir.
Bu durumda Biden yönetiminin de ılımlı Ruhani yerine Batı'yla ilişkilerde nispeten sertlik yanlısı muhafazakar bir hükümet ile diplomasi sürecini yürütmek zorunda kalması kaçınılmaz.
Muhafazakarlar, ABD'nin Ruhani hükümeti görevdeyken nükleer anlaşmaya dönerek, tüm yaptırımları kaldırması halinde seçimlerde başarı şanslarının azalacağını düşünüyor. Bu nedenle seçimlerden önce ABD'nin nükleer anlaşmaya dönmesini istemiyor ve hükümete bu konuda engeller çıkarmaya çalışıyorlar. Bir sonraki hükümetin kendilerinde olacağını düşünen muhafazakarlar, ABD ile müzakere ya da nükleer anlaşma konusunda siyasi bir kazanç elde edilecekse bu kazancı kendileri elde etmek istiyor.
Hükümetin karşı çıktığı nükleer yasanın Mecliste kabul edilmesinin ardından 3 Aralık'ta yaptığı konuşmada bu duruma işaret eden Ruhani, 'Heyecana kapılmayın bırakın da diplomaside yirmi yıllık deneyime sahip olan ve Birleşmiş Milletlerde diplomasi alanında ABD'yi defalarca mağlup eden bu hükümet işini yapsın. Hükümet bir başarı elde ederse bunu tamamıyla size takdim edecektir. Sakince ve dikkatlice işimizi yapmamıza izin verin. Sizden yardımınızı rica ediyoruz, hepimiz kardeşiz ve hedefimiz birdir.' ifadelerini kullandı.
- Biden'ın seçilmesi reformist ve ılımlıların umudunu artırdı
Bütün bunlara rağmen İran'daki reformist ve ılımlılar, Biden’ın seçilmesiyle oluşan beklentiler sayesinde muhafazakarlara karşı özgüvenlerini yeniden kazanıyor gibi görünüyor.
ABD'nin 3 yıl boyunca ağır baskılarına muhafazakarların çağrılarına rağmen 'stratejik sabırla' cevap veren ılımlılar, gösterdikleri sabrın karşılığını Biden'ın seçimlerden önce yaptırımları kaldırmasıyla almaları halinde ülkede yeniden iktidarı elde edebilirler.