Bir şeyin, olayın, kişinin ya da nesnenin olmadığı bir zamana aitmiş gibi gösterilmesi, hissedilmesi, ifade edilmesi, kısaca yanlış bir tarihsel bağlama yerleştirilmesi. Etimolojisine bakarsak tabii ki Yunanca kökenli olduğunu göreceğiz: Ana- (karşı) + khronos (zaman) = Zamana karşı (gelen)
Bu afili kelimeye taşıdığı anlam itibariyle bir “tarih kavramı”dır diyebiliriz. Haliyle anakronik yanılgılar, hatalar en çok da zamanı/tarihi değerlendirdiğimiz, kullandığımız durumlarda karşımıza çıkar. Edebi eserlerde, filmlerde, tarihi olayların yorumlamalarında çokça görürüz, bazılarının farkına varırız, bazılarına aymayız, ama orada bir sapma varsa dikkatli gözlerden, kulaklardan kaçmaz. Görsel bir örnek vermek gerekirse; 14. yüzyılda geçen Cesur Yürek (1995) filminde İskoçyalı savaşçı William Wallace’ın (Mel Gibson), tartan kumaştan yapılmış kare desenli geleneksel İskoç kıyafetini giymesi gösterilebilir. Zira tartan kumaş İskoçya’da 16. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlamış. Ya da bugün kaleme alınmış ama 18. yüzyılda geçen bir romanda günümüzün feminist söylemlerinin kullanılması hassas okurları dürtecektir. Tabii bu tür uyumsuzlukları bir absürtlük ya da eleştiri maksatlı kasıtlı yapan sanatçılar da var. Sofia Coppola’nın Marie Antoinette filminde kraliçenin ayakkabılarının arasında bir Converse’in belirmesi gibi ☺