Onedio Logo

Anakronik Bayramlar

Kapak Görseli

Başlıkta okuduğunuz her iki kelime ile de ayrı ayrı bir bağım var, sanırım… Bayram olgusunu çok sever ve önemserim, beraberinde taşıdığı tüm nostaljisi ve hissiyatı ile. Gerçi önünde “kurban” yazanını çocukluğumdan beri içselleştirememişimdir ama olsun, eski Türkçede “kutlu ve neşeli gün” anlamına gelen bayram, aileleri bir araya getirdiği ve şenlikli anlar bahşettiği müddetçe ön isimlerine pek de takılmıyorum. Anakronik kelimesi ise bundan yaklaşık üç buçuk sene önce, pandeminin sonlarına doğru, dimağıma bir yapıştı, bir türlü gitmiyor. 2022 yılında yine Haziran ayında burası için yazdığım Algı Kayması başlıklı yazımda da bir miktar bundan bahsetmiştim.

Kelimeye yabancı olanlar için kısaca hatırlatayım; Anakronizm, en basit anlamıyla zaman uyumsuzluğu demek.

Kelimeye yabancı olanlar için kısaca hatırlatayım; Anakronizm, en basit anlamıyla zaman uyumsuzluğu demek. Görseli

Bir şeyin, olayın, kişinin ya da nesnenin olmadığı bir zamana aitmiş gibi gösterilmesi, hissedilmesi, ifade edilmesi, kısaca yanlış bir tarihsel bağlama yerleştirilmesi. Etimolojisine bakarsak tabii ki Yunanca kökenli olduğunu göreceğiz: Ana- (karşı) + khronos (zaman) =  Zamana karşı (gelen) 

Bu afili kelimeye taşıdığı anlam itibariyle bir “tarih kavramı”dır diyebiliriz. Haliyle anakronik yanılgılar, hatalar en çok da zamanı/tarihi değerlendirdiğimiz, kullandığımız durumlarda karşımıza çıkar. Edebi eserlerde, filmlerde, tarihi olayların yorumlamalarında çokça görürüz, bazılarının farkına varırız, bazılarına aymayız, ama orada bir sapma varsa dikkatli gözlerden, kulaklardan kaçmaz. Görsel bir örnek vermek gerekirse; 14. yüzyılda geçen Cesur Yürek (1995) filminde İskoçyalı savaşçı William Wallace’ın (Mel Gibson), tartan kumaştan yapılmış kare desenli geleneksel İskoç kıyafetini giymesi gösterilebilir. Zira tartan kumaş İskoçya’da 16. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlamış. Ya da bugün kaleme alınmış ama 18. yüzyılda geçen bir romanda günümüzün feminist söylemlerinin kullanılması hassas okurları dürtecektir. Tabii bu tür uyumsuzlukları bir absürtlük ya da eleştiri maksatlı kasıtlı yapan sanatçılar da var. Sofia Coppola’nın Marie Antoinette filminde kraliçenin ayakkabılarının arasında bir Converse’in belirmesi gibi ☺

Başlığa dönecek olursak bugünkü bayramlar da bana anakronik geliyor işte…

Başlığa dönecek olursak bugünkü bayramlar da bana anakronik geliyor işte… Görseli

Biz o döneme ait olmayanı (nesne, dil, olgu, yaklaşım vs.) bilinçli ya da bilinçsiz olarak geçmişe yerleştirirken, geçmişi de bile isteye bugüne yerleştiriyoruz. Artık şimdiden ve de gelecekten daha iyi olduğunu düşündüğümüz geçmişi bugüne giydirmeye çalışıyoruz. Köy hayatına geçişler, toprakla uğraşma, doğaya dönüş trendleri vs. vs… nice kavram günümüz gerçekliğinde kendine yer bulmaya çalışıyor. Modadaki “Retro”, “vintage” düşkünlüğünü, müzikteki 80’ler 90’lar çılgınlığını saymıyorum bile. “Yeni Türkiye” iddiası da (aslında ülke gerilerken) bunlardan, hatta komik olanlarından biri de, ben bu yazıda o konulara girmek istemiyorum…

Üç gün önce, bayram sabahı, artık doksanlarına yaklaşan teyzemin serzenişi kulağımda.

“Eli boş mu gelmişler?” Bizimkiler bir misafirliğe, hele ki bayram ziyaretine -kafalarına silah dayasan- eli boş gitmemişler, neredeyse bir asırdır. Akrabalardan biri sadece kendini getirince şaşırdı teyzem, garipsedi. Biz ev ahalisi, bayramda şıkır şıkır bayramlıklarımızı giyip, torunlara, yeğenlere harçlıkları hazır etmiş beklerken, bazıları cep telefonuyla Yunan adalarından görüntülü bağlanıp sanal bir el öpme ritüeli yaptılar. Kolonya ve çikolata sehpada, bayram harçlığı cepte duruyordu, sahne zamanını şaşırmış bir tiyatro dekoru gibiydi. Eee, ne yaparsın, bir çağın gelenekleri başka bir çağın insanına oturmuyor, eğreti kalıyor. Bugünün insanı, özellikle gençleri, bu koreografiyi artık içselleştiremiyor. Kolektif hafızamızın en kıymetli anısı bayramlar, “hashtag”lere, her şey dâhil tatillere, manzara fonlu “selfie”lere indirgeniyor.

Ama haksızlık etmeyeyim, eli boş veya dolu fark etmez, çok gelen oldu bu bayram baba evine.

Hareketli geçti dört gün. Karınca kararınca bayram yemeğimizi de yaptık, eskiye nazaran daha az kalabalık bir sofrada ve daha hızlıca. Ama mesela komşulardan biri bile çalmadı kapımızı, ellerinde bayramlık etler ya da dolmalarla, çocukluğumdan hatırladığım gibi. Telefonlar bıcır bıcır çınlamadı eskisi gibi, aksine kısa, ruhsuz mesajlarla öttü ara ara. Kabristan ziyareti de yapıldı, hayrat çeşmesi bozulmuş, su bile dökülemedi toprağa… Bayram, bayram gibiydi ama değildi de bir yandan… İki farklı zamanın çatışması adeta. Birimiz cümleye “Biz eskiden...” diye başlarken, diğeri “Şimdi kim yapıyor ki öyle şeyleri...” diye bitiriyor artık. Bayramlar bu çatışmanın sahnelendiği en güçlü anlar oluyor. O yüzden anakronikler. Zamanın gerisinde kalan ritüellerin, değerlerin, bugüne tutunma çabası; o ruhu korumaya çalışanların da bu çağın gerçekliğinde bir fanteziye sarılması anakronik değil de nedir? 

Nice anlamlı, gerçek bayramlara…   

Instagram

Linkedln

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Gezici Araştırma Yeni Anket Sonuçlarını Açıkladı: AKP'de Zirvedeki İsim Hakan Fidan Oldu
Gezici Araştırma Yeni Anket Sonuçlarını Açıkladı: AKP'de Zirvedeki İsim Hakan Fidan Oldu
Tüm Dünyanın Cevabını Merak Ettiği O Soru: İsrail İran'a Neden Saldırdı? İsrail İran'a Neden Savaş Başlattı?
Tüm Dünyanın Cevabını Merak Ettiği O Soru: İsrail İran'a Neden Saldırdı? İsrail İran'a Neden Savaş Başlattı?
Fatih Portakal Ekranlara Veda Etti: Sözcü TV'de Son Yayınını Gerçekleştirdi
Fatih Portakal Ekranlara Veda Etti: Sözcü TV'de Son Yayınını Gerçekleştirdi