Anadolu’nun Kadim Hikâyeleri ve Modern Sanatın Dili

Sanat, insanların dünyayı algılayış biçimlerini, köklerinden aldığı ilhamla harmanlayarak ifade edebileceği en güçlü araçlardan biridir. Bu sanatçı da hayatını adadığı sanatsal yolculuğunda köklerinden aldığı gücü, çocukluğundan itibaren biriktirdiği anılarla besleyerek bu dünyaya kendi izini bırakmaya çalışan bir yaratıcı olarak karşımıza çıkıyor. ERSİN PINAR’dan bahsedeyim; 1990 yılında Kırşehir’de doğan sanatçının hikâyesi, aslında bir anlamda Anadolu’nun hikâyesi. Farklı kültürlerin, dillerin ve geleneklerin iç içe geçtiği bir mahallede büyümesi, onun dünyaya bakışını ve sanata olan yaklaşımını derinden etkilemiş.

Babası Kürt, annesi ise yerleşik hayata geçmiş Yörüklerden olan sanatçı, iki kültürün de derin izlerini taşıyan bir ailede büyüdü.

Annesi, doğayla olan özel bağı, günlük ritüelleri ve şaman kadınlarına özgü bilgeliğiyle sanatçının hayatında ve sanatında silinmez izler bırakmıştır. Bu şamanik kökler, sanatçının çocukluğunda başlayan sembollere olan merakını ve doğayla kurduğu ilişkiyi şekillendiren en önemli unsurlardan biridir. Mahalledeki farklı kültürlerin, dillerin ve inançların bir arada yaşaması, sanatçının iç dünyasında derin bir iz bırakmış; bu izler, sanatında da kendini göstermiştir. Sanatçının çocukluğu, duvarlara asılı kilimlerdeki rengârenk motifler, evdeki halılarda yer alan tavus kuşlu desenler ve dinlediği Kürtçe kılamlar, bozlaklar ve türkülerle şekillenmiş. Onun için mitoloji ve kadim hikâyelerle ilk tanışma, belki de o çocukluk yıllarındaki bu imgelerle başlamıştır. Bu imgeler, onun sanatsal ifadesinin temel taşlarını oluşturmuş, sembollere olan ilgisini derinleştirmiştir. 

Üniversitede mühendislik eğitimi almasına rağmen, sanat her zaman onun hayatının merkezinde yer aldı. Mühendislik disiplininden aldığı analitik düşünce yapısı, sanatsal yaratıcılığıyla birleşerek, onu kadim hikâyeleri modern dünyaya taşıyan bir köprüye dönüştürdü. Sanatçının eserlerinde sıkça karşımıza çıkan semboller, bu hikâyelerin evrensel ve zamansız öğelerini yansıtarak, izleyiciyi derin bir düşünce yolculuğuna davet ediyor.

Kadim hikâyelerden esinlenme süreciniz nasıl başladı? Bu hikayelerle ilk tanışmanız nasıl oldu ve onları sanatsal ifadenize nasıl entegre ettiniz?

Kadim hikâyelerden esinlenme sürecim çocukluğuma dayanır. Çocukluğum sanatımı besleyen en büyük kaynak. Küçükken dinlediğim Kürtçe kılamlar, bozlaklar ve türküler sözlü kültüre ilgimin başladığı yıllar oldu. Ayrıca televizyonda Herkül, Zeyna ve Hayvanların Efendisi gibi diziler vardı. Onları izleyerek büyüdüm. Herkül’ün 12 zorlu görevini heyecanla takip ettiğimi hatırlıyorum. Mitolojiyle ilk tanışmam bu dönemde oldu. Bunun yanı sıra evimizde bulunan halı ve kilimlerdeki desenler de görsel hafızamı beslediler.  Küçükken gerek şekilleriyle gerekse renkleriyle ilgimi çeken kilim motiflerinin anlamlarını öğrendikçe beni daha çok içine aldı ve ardındaki hikâyelerin peşine düştüm. Bu yolculukta beslendikçe hikâyelerin bendeki izdüşümü de sanatıma yansımakta.

Çalışmalarınızda kullandığınız hikâyeler hangi kültürlere, dönemlere veya mitolojilere dayanıyor? Bu hikâyeler eserlerinizde nasıl bir rol oynuyor?

Çalışmalarımda kullandığım hikâyeleri Anadolu, Türk, Mezopotamya ve  Akdeniz kültür ve mitolojisinden seçiyorum. Tema kimi zaman hikâyeyi okuduktan, duyduktan sonra bende uyandırdığı izlenim ile şekilleniyor, kimi zaman ise vermek istediğim mesajın hikâyesi mutlaka oluyor ve beni buluyor. Bazen de görsel olarak anlatılmış bir hikâyeyi kendi tarzımla tekrar yorumluyorum. Çalışmalarıma kemerli yapısı ve karolarıyla Akdeniz mimarisi, arkeolojik eserler de ilham olmakta.

Çalışmalarınızda mitoloji hikayelerinden esinlenen semboller ve metaforlar kullanıyorsunuz. Sembollerin seçimi ve anlamı hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?

Sembolleri seçerken anlatmak istediğim konuya göre seçiyorum. Evrende var olan her şeyin özünde bir olduğunu düşünüyorum ve bu da çalışmalarıma yansıyor. Bu çalışmamda hayat ağacı çevresinde iki adet tavus kuşu resmettim. Hayat ağacı kadim pek çok kültürde bulunur. Kökleri yer altını, gövdesi yeryüzünü ve dalları gökyüzünü temsil eder ve bu üç âlemi birbirine bağlar. Evrenin direğidir ve sonsuzluğun sembolüdür. Türk mitolojisinde Kıpçakların bu ağacın kovuğundan türemiş olduğundan bahsedilir. Kadim kültürlerde hayat ağacına refakat eden bir çift hayvan olur; aslan, leopar, dağ keçisi tavus kuşu vs. Tavus kuşu ebedi hayatı, tüylerinde bütün renkleri barındırdığı için bütünlüğü ve de cenneti simgeler. Tavus kuşunun kuyruğundaki desenleri ağacın meyvelerinden oluşturdum, bütünlüğe atfen. Güneş ve Ay’ı ise yaşamı oluşturan eril ve dişiliğin simgesi olarak ekledim.

Hikayeleri görsel olarak ifade ederken hangi resim tekniklerini kullanıyorsunuz? Bu tekniklerin hikâyenin atmosferini, karakterlerini veya duygusal temasını yansıtmasında nasıl bir rolü var?

Son zamanlarda çoğunlukla dijital resim teknikleri kullanıyorum. Bunun yanı sıra karakalem, suluboya, akrilik boya ve de linol baskı kullanıyorum. Renk skalasının genişliği, çizim araçlarının çeşitliliği ile dijital çizim yaparken anlatmak istediğim temayı daha kısa sürede ortaya koyabiliyorum. Bunun yanı sıra antik hikâye veya sembol anlatırken linol baskıyı tercih ettiğim de oluyor. Linolyum tabakadan bıçaklar ile kalıp hazırlarken desenlerde bıçak izlerinin çıkması ve baskı sonrası boyanın homojen dağılmaması anlatmak istediğim temayı bütünlüyor.

Kadim hikâyeler, modern dünyada hâlâ geçerliliğini koruyor mu? Sizce bu hikâyeler, çağdaş izleyicilere nasıl hitap ediyor?

Evet, hâlâ geçerli bu hikâyeler. Çünkü isim değiştirse de insanların karşılaştığı durumlar, döngüler aynı.  Örneğin, binlerce yıl önce anlatılan hikâyede Theseus elinde iki ucu da keskin olan baltasıyla canavar Minotoru öldürür.  Günümüzde ise insanların karanlık-gölge yanlarıyla karşılaşıp onları aydınlığa çıkarma mücadelesi birbirine benzer meselelerdir. Theseus labirentte ilerlerken baltayı bir canavara bir kendine vuruyor ve bu sırada kendi de acı çekiyor diğer yandan insanın gölge yanıyla yüzleşmesi de bu şekilde sancılı bir süreçtir. Karanlıktan aydınlığa çıkabilmek, acı çekmeyi göze almayı gerektirir. Bu hikâyeler çağdaş izleyicilere, anlatılanın onların da hikâyesi olduğunu hatırlatıyor defaatle…

Gelecekte üzerinde çalışmayı düşündüğünüz belirli kadim hikâyeler veya mitler var mı? Bu hikâyelerle hangi konuları keşfetmeyi planlıyorsunuz?

Şu sıralar dünya mitolojileri üzerine çalışıyorum. Amacım dünya mitolojileri arasındaki benzerlikler üzerine derinleşmek. Sonrasında ise Binbir Gece Masalları üzerine yoğunlaşarak hikâyeleri kendi tarzımla yorumlayıp resimlerimle hikâyeler anlatmak istiyorum.

Sipariş resimlerin oluşum süreci?

Bana gelen talepleri tarzıma uygunluğu doğrultusunda kabul ediyorum. Tasarım sürecinde kendimi serbestçe ifade etmek istiyorum. Şanslıyım ki gelen talepler de tarzım ve ilgi alanlarım doğrultusunda oluyor ve genelde benim de derinleşmek istediğim ya da beni de heyecanlandıran projeler oluyor. Durum böyle olunca da hazırlık süreci çok keyifli geçiyor. 

Hazırlık sürecinde tasarıma başlamadan o temayla ilgili akademik düzeyde araştırmalar yapıyorum. Araştırma sürecimde resim, arkeoloji, edebiyat alanında tarama yaptıktan sonra topladığım veriler eşliğinde tasarıma başlıyorum. Bazen tema işe başlamadan zihnimde beliriyor bazense araştırma sürecimde şekilleniyor. Her iki durumda da resmimin hikâyesini oluşturmak için uzun bir araştırma sürecinden geçiyorum. 

Resimlerim için bana @mitya.atelier instagram hesabından ulaşabilirler…

Kendinize en yakın bulduğunuz bir hikâye var mı?

Okuduğum hikâyelerin çoğu beni etkiliyor ve onlarda kendimden bir parça görüyorum. Ancak İkarus‘un Düşüşü hikâyesi beni en çok etkileyen hikâyelerden. 

Özetle anlatmak gerekirse hikâye İkarus ve babası Daedalus’un denizin ortasında bir labirente hapsedilişi ve babasının labirente düşen kuş tüylerini bal mumu ile birleştirip kanat yapmasıyla labirentten çıkmalarını anlatıyor. Babası uyarıyor uçmadan, “Çok alçaktan uçma deniz kanatlarını nemlendirir, uçamaz düşersin. Çok yüksekten de uçma, güneş mumu eritir uçamaz düşersin. Dengede kal, ölçülü ol.” diyor. Ancak İkarus uçtuktan sonra özgürlüğün verdiği heyecanla uçtukça uçuyor, yükseliyor güneşe doğru ve sonunda kanatları eriyip denize düşerek ölüyor.

Hikâyeden pek çok soru doğuyor; insan nerede durmalı, büyüklerin sözünü dinlemeli miyiz yoksa kendi hikâyemizi yazmak için kanat mı çırpmalıyız, dengede kalmak adına potansiyelimizi kullanamazsak yaşadığımız hayat tatmin edici olacak mı, güvenli alanda kalıp riske girmeden yaşadım diyebilecek miyiz, tek bir amaç için diğer her şeyi gözden çıkarmak ne kadar doğru?.. gibi pek çok soru var. Bu hikâye genel olarak İkarus’un düşüşü olarak adlandırılır, bense İkarus‘un yükselişi diyorum. Çünkü dengede kalmak değil uçlarda yaşamak ve bu uğurda ölmek İkarus’u İkarus yaptı.

Ve bir söyleşinin daha sonuna geldik…

Ersin Pınar'ın çocukluğundan bu yana süregelen sanatsal serüvenini, kadim hikâyelerden nasıl ilham aldığını ve bu hikâyeleri sanatsal ifadesine nasıl entegre ettiğini kendisinden dinledik. Ersin Pınar’dan sembollerin ve mitolojinin gücünü, modern dünyanın karmaşasında nasıl anlamlandırabileceğimizi ve bu kadim öğelerin günümüz insanlarına nasıl dokunabileceğini anlamaya çalıştık. 

Mitoloji yolculuğu uzun ve keyifli bir yolculuktur….

Söyleşi için teşekkür ederim Ersin…

Instagram

X

LinkedIn

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Galatasaray'ın Avrupa'daki Rakibi Tottenham'da Üç Oyuncu Sakatlandı!
Seray Sever'den Apar Topar Yayından Kaldırılan "Dünya Güzellerim" İtirafı!
Erman Toroğlu, Galatasaray'ı 29 Ekim Kutlaması Sebebiyle Eleştirildi