ANKARA (AA) - MERVE AYDOĞAN - ABD'deki Princeton Üniversitesinde uluslararası hukuk uzmanı ve eski Birleşmiş Milletler (BM) insan hakları raportörü siyaset bilimci Profesör Richard Falk, Filistin meselesinde barışçıl bir geleceğin, 'İsrail 'apartheid'i ortadan kaldırana kadar oluşmayacağını' belirtti.
Orta Doğu konusundaki çalışmalarıyla tanınan Richard Falk, AA muhabirine verdiği röportajda, Filistin meselesine ve İsrailli insan hakları kuruluşu B’Tselem'in, ilk kez İsrail için 'apartheid' rejimi (ırkçı, ayrımcı devlet) tanımını kullandığı raporuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Falk, 'İsrail 'apartheid'i ortadan kaldırana ve kendi kaderlerini tayin etme hakkına saygı gösterme dahil olmak üzere Filistinlilere insan hakları standartlarına göre davranmayı kabul edene kadar barışçıl bir gelecek oluşmayacaktır.' ifadelerini kullandı.
B’Tselem'in geçen ay yayımladığı ve 'İsrail politikalarının, yasalarının ve uygulamalarının Yahudi üstünlüğünü teşvik etme amacı taşıdığı' belirtilen raporu yorumlayan Falk, İsrail'in en saygın insan hakları örgütünün, Yahudilerin üstünlüğünü güvence altına alan politika ve uygulamaları dayatmaya çalışan apartheid bir rejimin Filistinlileri mağdur ettiğine dair geçmişteki BM raporlarını ve iddialarını doğrulayan bir rapor yayımlaması 'kesinlikle önemli bir gelişme' olduğunu söyledi.
'Konsolide İsrail kontrolünün fiili tek devlet gerçekliği, İsrail'in 'vadedilmiş topraklar'ın tamamı üzerinde dışlayıcı bir Yahudi devlet kurma yönündeki siyonist projesini tamamlama hırslarının, uluslararası onayla müzakere edilmiş iki devletli çözüm hedefinin yerini aldığını gösterdiğine' işaret eden Falk, şöyle devam etti:
'Bu hırslar, sadece Yahudi halkının İsrail devleti içinde kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu, uluslararası olarak yasa dışı kabul edilen yerleşim girişiminin ulusal desteği hak ettiğini ve İbranicenin tek resmi dil olduğunu ileri süren bir Temel Yasa'nın 2018 yılında yürürlüğe sokulmasıyla İsrail tarafından örtülü olarak kabul edilmiştir.'
Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesine göre 'apartheid'in insanlığa karşı suç olarak listelendiğini hatırlatan Falk, İsrail hükümetinin, 'özellikle Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası ortamlarda, antisemitizmin kusurlu bir formundan başka bir şey olmadığını söyleyerek inkar ettiği apartheid iddialarıyla' karşı karşıya kaldığını kaydetti.
Falk, B’Tselem raporunun katkılarından birinin, 'İsrail apartheid unsurlarını, işgal ettiği topraklarda Yahudi olmayanlara karşı Yahudi üstünlüğünü sürdürmek için bel bağladığı belirli politika ve uygulamalara atıfta bulunarak tespit etmesi olduğunu' belirtti.
Göçmenlik konusundaki ayrımcı standartların buna örnek gösterildiğini ifade eden Falk, '(İsrail) Dünya genelinde Yahudilere sınırsız bir 'dönüş hakkı' verirken, ebeveynleri veya büyük ebeveynleri kendi topraklarında doğmuş olsa bile Filistinlilere herhangi bir göç hakkı tanımıyor.' dedi.
Etnik kökene dayalı ayrımcılık örneklerini sıralayan Falk, bunun 'arazi kullanım hakkı, vatandaşlık ve vatandaşlık hakları, hareket özgürlüğü, ikamet güvenliği, hukukun idaresi ve inşaat izinlerinin verilmesini' içerdiğini söyledi.
Falk, 'Bu apartheid özelliklerinin bölgeden bölgeye, İsrail'den Doğu Kudüs'e, Batı Şeria'ya ve Gazze'ye kadar değiştiği açık ancak temel girişim sabittir: Yahudilerin, Yahudi olmayanlar, özellikle Filistinliler üzerinde sömürücü egemenliği. 1948'den günümüze, İsrail'in Yahudi çoğunluk devleti olma planının ayrılmaz bir parçası olarak, Filistinliler halk olarak acı çekti, yüz binlerce kişi yerinden edildi ve mülksüzleştirildi.' dedi.
- 'Uluslararası toplum Filistin meselesinde zaman tünelinde sıkışıp kaldı'
İsrail hükümetinden, B'Tselem'in raporu hakkında herhangi bir yorum gelmediğine, öte yandan bu raporu sayesinde İsrail'in Filistinlilere karşı daha insanca davranacağı görüşünde olmadığını ifade eden Falk, 'Ana vatanlarını terk etmeye zorlanan Filistinliler, en az İsrail'in kontrol altında tuttuğu topraklarda yaşayan Filistinliler kadar apartheid kurbanlarıdır. Tek devletli gerçeklik, gerçek etnik eşitlik temelinde gelecekteki yönetişimin nasıl düzenleneceği konusunda bir meydan okumaya yol açarak anlamlı bir barış sürecinin tek temeli haline geldi.' değerlendirmesinde bulundu.
Filistin direnişinden ve küresel dayanışma girişimlerinden adil bir çözümün ortaya çıkabileceğinin altını çizen Falk, 'Ulusal çıkarların yeniden hesaplanmasına neden olacak şekilde, adil bir çözüm için var olan umutların, Filistin direnişinden ve İsrail liderliğine yeterli baskıyı uygulayan küresel dayanışma girişimlerinden doğacağına inanıyorum. Güney Afrika apartheid rejiminin ani ve beklenmedik çöküşünü açıklayan şeyin, bu gelişmelerin bileşimi olduğunu hatırlamakta fayda var.' diye konuştu.
Falk, İsrail hükümetinin, 'raporu kınayacağını' ve 'İsrail'deki yönetim politikalarına yönelik eleştiriyi Yahudi nefretiyle karıştırmaya çalışan 'Yahudi antisemitizmi' olarak nitelendireceğini düşündüğünü dile getirdi.
Uluslararası toplumun Filistin meselesine ilişkin tutumu konusundaki bir soru üzerine Falk, 'Uluslararası toplum, iki devletli bir çözüme dayanan, itibarını tamamen yitirmiş Oslo diplomasisine kesintisiz bağlılığı nedeniyle bir zaman tünelinde sıkışıp kalmış gibi görünüyor.' yorumunu yaptı.
- B’Tselem: 'Artık İsrail'e 'apartheid' devleti diyebiliriz'
B’Tselem tarafından hazırlanan raporda, Ürdün Nehri ile Akdeniz arasında yer alan tarihi Filistin topraklarına işaret edilerek 'İsrail rejimi nehirden denize kadar olan coğrafyanın tamamında Yahudilerin üstünlüğü ve bunun sürekliliği için çabalıyor. Dolayısıyla artık İsrail’e 'apartheid' devleti diyebiliriz.' ifadeleri kullanılmıştı.
Geçen ay yayımlanan raporda, Yahudilerin kaderini tayin hakkı dahil her türlü hakka sahip olduğu bu coğrafyada Filistinlilerin tamamen mahrum bırakıldığı ve İsrail tarafından haklarına sahip olmalarının engellendiği belirtilmişti.
İsrail'in yasa dışı Yahudi yerleşim birimi inşasına da değinilen raporda, 'İsrail 1948’den bu yana Yeşil Hat içindeki Filistinlilerin topraklarının yüzde 90'ına el koydu ve buralarda Yahudi kent ve beldeleri kurdu. 1967’den bu yana ise Filistinlilerin topraklarında 280'den fazla Yahudi yerleşim birimi inşa etti ve burada 600 binden fazla Yahudi yaşıyor.' ifadelerine yer verilmişti.
Raporda, İsrail'in 'demokratik bir ülke ve milyonları geçici süreliğine işgal altında tutan bir devlet' olduğu yönündeki tanımların gerçeklikle ilgisinin bulunmadığına işaret edilmişti.