Takımı çalıştırdığına da inanıyorum. O hâlde ortaya çıkan sonuç şu: Sergen Yalçın’ın oynatmak istediği oyuna uygun futbolcular yok. Takımda gerçek bir sol açık bulunmadığı için Cerny’i sol kanatta oynatmak zorunda kalması da bunun en açık göstergesi.
Burada Sergen Yalçın’a yöneltilebilecek eleştiri şudur:
“Eğer kafandaki sisteme uygun oyuncuların yoksa, elindeki futbolculara uygun bir sistem kur.”
Yine de Sergen Yalçın’a fazla haksızlık etmek istemiyorum. Zira Abraham gibi yetersiz bir santrforla bu ligde maç kazanmak gerçekten çok zor. Abraham konusunda her geçen gün olumsuz gözlemlerim artıyor. Koca maç boyunca, o boyuna rağmen tek bir kafa topu alamadı. Topu ayağında tutma becerisi yok, kaleye isabetli vuruş yapma yeteneği ise hiç yok. Maçın ilk yarısında iki ayrı pozisyonda topu boş kaleye gönderemedi.
Yenilen gollerde kaleci Mert’in hatası yoktu. Buna rağmen seyircinin bir kesiminin, maç sürerken onu ıslıklaması son derece yanlıştı. İyi bir taraftar, maç devam ederken kendi oyuncusunu ıslıklayıp protesto etmez. Futbolda son dakikaya kadar her şey mümkündür. Nasıl üç dakikada iki gol yediysek, üç dakikada iki gol de atabiliriz. Futbol böyle bir oyundur. Protesto edilecekse, hakemin bitiş düdüğü beklenmelidir!
Bu arada hakemi de unutmayalım:
Beşiktaş ne zaman kötü oynasa, hakemler daha da pervasızlaşıp Beşiktaş’ı adeta “doğruyorlar.” Maçın hakemi Oğuzhan Çakır, Beşiktaş’ın temposunu düşürmek için elinden geleni yaptı. Hakem, maç boyunca Beşiktaş’a 23, Gençlerbirliği’ne 17 faul çaldı. Yani maçı tam 40 kez durdurdu. Her faul atışı için yarım dakika harcansa, hakem zaten maçın 20 dakikasını “çalıyor” demektir. Üstelik bu düdüklerin çoğu, Beşiktaş’ın tehlike yaratabileceği ataklar sırasında geldi ve çoğunun faulle uzaktan yakından ilgisi yoktu.