Alma ve Verme Dengesi Üzerine

Yaşamda her şeyin bir karşılığı vardır. Her eylemin, her düşüncenin ve her duygunun. Bu karşılıkların çetelesini tutmak biz insanlara kaldığı anda kaos başlar. Çünkü bu karşılık bizim gözümüzün görebildiği kadar yerde vuku bulmaz çoğunlukla. Bizim gördüğümüzden ve algıladığımızdan daha büyük bir resmin olduğunun farkında olmamak, insanı, başına gelen her tür durumu kontrol edebileceği yanılgısına düşürür. Aslında belki de insanın en büyük hastalığı bu 'sınırlı görme' bozukluğudur.

Yaşamı okurken kurallarını fark edişimizle birlikte bu kuralları kendi küçük dünyamızda da uygulamaya başlarız.

Bunda bir beis yoktur ancak bu kuralların içsel etkileri dışında dışsal etkilerini de göz önünde bulundurmakta fayda vardır. 

En basit arkadaşlık ilişkisinde dahi, kimin alıp kimin verdiği, bu ölçülemeyecek değerlerin alacak verecek hesabın x y çarpanı olarak akıl defterinde tutuluyor olması birkaç şeye işaret eder: 

Çetelecinin kendini güvende, güçlü, hakim hissetmek için gizli ajandalar sahibi olduğuna, ilişkinin içinde gerçek bir varlık göstermediğine, sanrı bir kimlik ile var olduğuna, samimiyetin bu diyarların dışında bir efsane olduğuna işaret edebilir. 

Basitçe örneklemek gerekirse, bir dilenciye verdiğiniz sadaka dümdüz baktığımızda onun bir ekmek parası sizin de acıma duygunuzu refere edebilir. Bunun yanında dini inancınızı yerine getirmiş olduğunuzu, aynı duruma düşme korkunuzu bastırdığınızı, kötü düşüncelerinize karşılık bir temizlenme olduğunu, başınıza daha sonra gelecek olan bir olayın peşin bedeli olduğu, başınızdan gitsin istediğinizden bir mesafelenme rüşveti olduğunu varsayabiliriz. Sadece bir dilenciye verdiğiniz sadakanın karşılığında kazancınız aşağı yukarı örneklediklerim ve daha fazlası olabilir. Böyle bir durumda dahi sadece gördüğümüz alanda bu kadar olasılığın arasından hangisinin gerçek ve hangisinin sadaka verenin yüreğinden ne kadar yük aldığını hesaplayamayız. 

Kaldı ki, dilenenin kazancı ve ajandasının olasılıklarını henüz dahil etmedik. 

Alma verme dengesi dediğimiz şey, yaşamın içinde kendiliğinden olur. Bir kişi ile karşı karşıya geldiğimiz anda biraz bildiğimiz çoklukla bilmediğimiz birçok şey alır veririz ve bu alışveriş aynı anda olur. Bir tezgahtarın ürünü bize uzatırken havada bırakmayıp aynı anda elimizi uzattığımız versiyonunda alan olmazsa verenin de olmayacağını veya tam tersini kolaylıkla görürüz. Bu aynı andalık, her şey için geçerlidir. 

Aynı anda alırız aynı anda veririz. 

İnsan aklıdır bu eylemi ikiye bölen…

Bunun sebebi de kendi beden duygularına olan yabancılığıdır. 

Yeni doğum yapmış, bebeğini emziren bir anneyi düşleyelim: Annenin sütü var ve bebek aç ise bebek doyuncaya kadar içer, doyduğu anda memeden ayrışır.

Annenin sütü yoksa çocuk ememez. Bebek aç değilse sütü alamaz. Aç olmayan bebeğe ne kadar zorlarsanız zorlayın süt içiremezsiniz. Ve hatta, bebek ne kadar aç olursa olsun, annenin sütü bitmiş ise anne ona süt veremez. Bu döngünün bedende bir yansıması vardır. Her ikisinin de doyum noktasının aşıldığı anda kargaşa başlar. Duygusal ağırlıklar, bedensel rahatsızlıklar başlar.

Günlük yaşamımızda ve ilişkilerimizde de aynı şey olur; yan yana geldiğimiz insanlar ile bildiğimiz ve bilmediklerimizin alış verişi içindeyken bir doyuma ulaşırız.

O doyum hissi geldiğinde genellikle taraflar ayrışırlar. Ancak ayrışma olmadığında, bir kahve içilmiş ve duygusal alışveriş yapılmış olmasına rağmen bir taraf veya iki tarafta bu alışverişi uzatma konusunda ısrarcı bir irade kullanmaya başlarsa o masadan yorgun, bıkkın enerjisiz hatta kötü bir ağız tadı ile kalkarız. 

Eminim herkes bunu yaşamıştır. 

Konunun özü şu ki, aklın kurgusu ile alma verme dengesi yaratmaya çalışmak bizim kişisel enerjimizden ve öz saygımızdan çalar. Bu enerji bizim yaşamdan damıtarak biriktirdiğimiz hazinemizdir. Bedenimiz bu enerjinin korunduğu depolandığı alan olmakla birlikte aslında o deponun bekçisi kapısında duran muhasebecisidir. 

Aklımız değil bedenimiz tutar çeteleyi. 

Doyduğumuz ve bağsız hissetmeye başladığımız anda, o gün için, o an için, belki de o ilişki için son noktaya gelmişizdir. Ayrışma kendiliğinden olur. 

Alacaklı veya borçlu hisseden zihnin bu dengeyi bozmasına izin verirsek işte en başta bahsettiğim kaos başlar. Güvensizlikler, çıkarcılıklar, sahte kimlikler, ödenemeyecek minnet duyguları, oyunlar bu beden sinyalinin yok sayılmasıyla baş gösterir. 

Yaptığımız iyilikleri, güzellikleri sadece kendimiz için yaparız. Kendimizi iyi hissetmek, fazla sütümüzü akıtmak, dengede bir ruh hali, duygu durumu için yaparız. Yaptığımız anda alış ve veriş tamamlanır, kendiliğinden ve aynı anda. Bu yaptıklarımızdan ayrıca bir bedel beklemek doğalın dışında bir davranıştır ve genel bütünlüğümüzü sarsar. Minnet beklentisine ve dolayısıyla sürekli alacaklılık duygusu ile bağımlılığa sebep olur. Veya tam tersi asla ödenemeyecek bir borç ile bağımlılığa.

Burada iyilik yap denize at demek istemiyorum, hiçbir iyilik denizde kaybolmaz, yaptığımız anda karşılığını başka bir değer birimi ile geri alırız. Yaptıklarımız bizim içindir ve hakimiyet alanımız bu kadardır demek istiyorum. 

Yaşamda usta olmayan hiçbir varoluş yoktur. Her varlık kendinin, kendi sisteminin ustasıdır. Beden, zihinden bağımsız olarak ne yapacağını nasıl yapacağını bilir. Onun görevini ve hakimiyetini yok saymaya başladığımızda yaşamın sıkıştıran, çözümlenmesi gereken dolaşık yollarına saparız ki bu yollar aslında yaşamın değil zihnimizin dolaşık yollarıdır. 

İşlerimizi nasıl uzmanına delege ediyorsak/etmeliysek kendi beden zihin ruh dengemizi de delege etmeli işi ehline bırakmalıyız. O zaman akış, o zaman alma verme dengesi yerine oturur. Zihin açılır ve görüş alanımız genişler. Yaşam yaşanası bir masala doğru yol alır. 

Instagram

'Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio' 

Popüler İçerikler

Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
Bakanlığın Gıda İfşaları Devam Ederken En Fazla At ve Eşek Etinin Satıldığı Şehirler Belli Oldu