Allah Kimseye Göstermesin: Sevgilinin Arkadaş Kalmayı Başardığı Eski Sevgilisiyle Sınanmak

-Biz hiç ayrılmayalım, ayrılırsak da arkadaş kalalım emi

-Yaaa ben senden ayrılamam ki…

-Dünya hali bu bebişim bilemezsin ki?

-Doğru, ama birbirimizin hayatından hiç çıkmayalım

-Hiç

-Hiç ama hiç

-Sonsuz kere hiç…

-ihihihih manyak şey

Melih kimdi ya?

Hay s.kiiiim dedim yakınımdakilerin de duyabileceği bir ses tonuyla, telefonuma dersin ortasında Twitter bildirimi geldiğinde. Sonra hafifçe yerimde doğrulup, kusura bakmayın hocam unutmuşum dedim. Böylesine olgun olabilen birinden beklenen tavır, telefonu kapatıp çantasına atmaktır ama ben sıranın altından gelen ne bildirimiymiş diye baktım. Öyle ya, 126 takipçisi olan, hafta iki bildirim aldığında sevinen biriydim, benim için önemliydi. 

DM gelmiş! Bana nasıl DM gelebilir Twitter’dan ya diye hemen açtım. Gözümün biriyle hocaya bakıyor diğeri ile 3G’ye küfrede küfrede mesajı açmaya çalışıyordum. İnsanların zor durumlarda alışılmadık şeyler yaptığına dair bir belgesel izlemiştim, ama gözlerimi bukalemun gibi kullanabileceğim hiç aklıma gelmemişti. İşte oluyordu. Mesaj Ayça’dandı, Ayça ismini görmek bile yüzüme bir tebessüm oturtmuştu. Akşam görüşelim mi? diye sormuştu benim beyaz tenlim, yumuşak ellim, ela gözlüm. Derste olduğum için bunları yazamadım, sadece ok demekle yetindim. Sonra bir düşündüm de bu zamana kadar neredeyse bütün görüşmelerimiz benim zorumla olmuştu, bu teklif beni ziyadesiyle mutlu etti. O da beni görmek istiyor, demek ki seviyor gibi Aristo’yu kıskandıracak bir çıkarımda bulunmuştum. Aradan beş dakika bile geçmemişti ama ben “ok” mesajıma bir cevap verilmesi gerektiğini düşünüyor olacaktım ki gözüm telefondan bir saniye olsun ayrılmıyordu. Hoca da blok ders yapacak zamanı bulmuştu, oysa şimdi arada olsak hemen arar, nerede, kaçta buluşuyoruz diye sevdiceğimi arardım. Beş dakikanın üzerine bir otuz saniye daha geçince dayanamayıp, konuşarak soramadıklarımı mesajla sormaya karar verdim. Nerede ve ne zaman pıtırcığım? diye bir mesaj attım. Pıtırcığım sıfatı o kadar tırmaladı ki içimi, sileyim mi silmeyeyim mi diye 1 dakika düşündüm. Aslında sözelci olsaydım rahatlıkla uluslar arası ilişkileri bitirip dış işlerinde çalışabilecek kabiliyetim vardı. Bir kelime üzerinde bu kadar kafa yormam bana kendimi iyi hissettirdi. Böyle olmayacak şeylerden mutluluk süzüp içime akıtmak en güzel huylarımdan biriydi. İşte burada da bir pıtırcık kelimesinden ne mutluluklar akmıştı içime… Dışişleri bakanı Erkin Çatkaç! Mutluluk seansım bitince pıtırcıklı mesajı yolladım. Fazla beklemem gerekmedi bu sefer, gülünce güller açan aşkım hemen cevaplamıştı sorumu: Okul çıkışı, 6 gibi Tıkıntı kafede buluşuruz, Melih de gelecek haberin olsun :@. Kurbağa gibi öptüğüne göre bu Melih benim tepki gösterebileceğim biri olabilirdi. Henüz 3 aydır çıkıyor olmamıza rağmen arkadaşlarının birçoğunu tanıyordum, hafızamı zorladım ama aklıma hiç Melih diye biri gelmedi. Küçük bir an için Melih’in kız olabileceğini düşünüp içime mutluluk akıtmak istedim ama beceremedim, o kadar da değildi. Tam aklıma 01Melih, 05Eray falan gelmeye başlamıştı ki hoca dersi bitirdi. 

Elimde telefon mesaja baka baka çıktım. Neden bana normal mesaj atmadı, ya da aramadı da Twitter’dan mesaj attı diye düşünürken buldum kendimi. Nasıl ki küçük mutlulukları hayattan süzme konusunda başarılıysam, komplo teorileri üretme konusunda, küçücük bir ipucundan yola çıkıp b.ka sarma konularında da uzmandım. Bunları düşüne düşüne yürürken Salih’le çarpıştım. Çok derine dalma boğulursun deyip kişnemeye başladı. Bir insanın mizah anlayışı bu kadar mı yüzeysel olabilirdi? Salih’i her gördüğümde kendime bunu soruyordum. Bir süre sessiz kaldım sonra “Melih kimdi ya?” diyebildim.

Eski sevgilisi mi? Ohaaa godoş stayla!

Salih koluma girdi, kantine gidip bi çay içelim hoca kafamızı s.kti iyice dedi. Asıl derdinin ağzımdan çıkan Melih’in kim olduğunu öğrenmek olduğunu biliyordum. Yoksa Salih birine durduk yere çay ısmarlayacak biri değildi… Zaten çay ısmarlayayım dememişti ki, çay içelim demişti. Yine küçük bir mutluluk çıkarmaya çalışırken duvara toslamıştım. Hem zaten çay çok küçük bir mutluluk olurdu, isabet oldu diye daha küçük bir mutluluk çıkardım, aferin bana. 

Ee anlat neden dalgınsın bu kadar deyip ağzındaki baklayı çıkarma konusunda hiç de çekimser davranmadı. Yok ya ne dalgın olucam, dersler falan işte diyerek konuyu kapatmak istediysem de, Melih ismini duymuş olan Salih çakalı üstüme üstüme gelmek de sakınca görmedi. S.kerim dersini, notunu, Melih falan ne sayıklıyordun olm açılsana işte! Garip bir şekilde, açılsana kelimesi beni etkilemişti, sanki uzun zamandır buna ihtiyacım varmış da, Salih de bunu yapmam gereken kişiymiş gibi hissettim. Bazen insanları çok küçük şeylerle yargılıyor, kısa süre sonra aslında durumun hiç de benim düşündüğüm gibi olmadığını anlıyordum. Buradan yola çıkarak Salih’e olayın kısa bir özetini geçtim ve Melih belki de kızdır diyecek kadar alçaldım. Melih kız mı? Olm ben ne kadar kızsam, Melih de o kadar kızdır haberin olsun, ama bak kuzeni falan olabilir ona bir şey diyemem diyerek, en az benim kadar mutluluk süzücü biri olduğunu ispat etti. Hay aklınla bin yaşa ya, tabii ki kuzeni a.ına koyim başka kim olacak deyip filmlerdeki gibi “facepalm” yaparak “kendimden utanıyorum yaa” deyip en sahtesinden bir gülüş kondurdum suratıma. Bir an ruhum bedenimden ayrıldı, hafifçe göğe yüseldi ve kendimi o halde, çok net bir şekilde gördüm… Bu kadar iğrenç, yapmacık, özenti bir sahne görme imkanınız pek olmaz, o an kendimden tiksindim. Ama “kuzen” mutluluğu bünyemi o kadar sarmıştı ki, kendimden iğrenmeyi erteledim. Hemen telefona sarıldım, Ayça’ya mesaj yazmak niyetindeydim ki onun daha önce davranmış olduğunu fark ettim. “Melih benim eski bir arkadaşım, tanıyınca çok seveceksin :)” yazdığını gördüm. Sürekli öpücük, gülümseme, vs. yapıyor oluşu beni işkillendirmeye yetti. Kesin Melih’in altından bi bokluk çıkacaktı bunu hissedebiliyordum. “Arkadaşım derken?!” şeklinde bol kinayeli ve soru soran bir mesaj attım, o sırada Salih beni sıkıştırıyor “ne yazıyorsun, kime yazıyorsun, kimmiş Melih”, vb. sorularla karışmış olan kafamı iyice allak bullak ediyordu. Sadece son sorusunu duymuş gibi “ebenmiş Melih, ben s.keyim diye getiriyor yanında” gibi kaba bir cümle sarf ettim. Bana kırılıp, masadan kalkar da beni rahat bırakır diye düşünüyordum ki gülümsemekle yetindi gıybet perver cenabet. 

Derken mesaj geldi, “çok eskiden bir süre çıkmıştık, ama şimdi iki iyi dosttan fazlası değiliz”… Woody Allen filmi mi a.ına koyim bu? diye hiddetlendim, bu hiddetimi gören Salih paniğe kapıldı, hemen öğrenmeliydi beni bu kadar geren, sinirlendiren şeyi; “olm sıçıcam ha söylesene kimmiş?” Abi eski sevgilisiymiş ya eleman dedim o sinirle. Salih durumu kısaca özetledi: “Eski sevgilisi mi? Ohaaa godoş stayla”. Durum tam da buydu sanki…

Bu kızı üzme Erkin…

Otobüs durağına doğru yürürken Ayça’ya hala cevap yazmamıştım. Ne yazabilirdim ki? Benimle görüşmeye eski sevgilisini de getirmek isteyen bir kızın bana vereceği mesaj neydi diye düşünmekten beynim yanmak üzereydi. Bir insan 3 aylık sevgilisiyle neden eski sevgilisini tanıştırmak istesindi ki? Eğer bunları mesajla veya telefonda sormaya kalkarsam adam gibi cevap alamayacağımı, sinirleneceğimi ve belki de kavgayla ilişkiyi bitirebileceğimi çok iyi biliyordum. Onun için en iyisinin akşam görüşmeye gitmek olduğuna karar verdim. E hadi Salih 14S geldi binmiyor musun? dedim, seninle gelmemi ister misin dedi, s.ktir git rica ederim dedim. Otobüse bindi, en arkaya kadar yürüdü ve arka kapının camına hohlayıp “Melih <3” yazdı, dudaklarımı okuyabilsin diye yavaşça “tam bir o.ospu çocuğusun” dedim, anıra anıra gitti.

Erkenden eve dünmüştüm de ne yapacaktım ki şimdi ben? Okulda kalsam, kantinde en azından kafa dağıtacak birilerini bulabilirdim, şimdi evde iyice kafamda kuracak, görüşmeye son derece sinirli, gergin bir halde gidecek ve büyük ihtimalle Melih denen g.vatın ağzına yüzüne s.çacaktım. Ya kız seni davet edebilir, sen mal mısın ki kabul edip geliyorsun. Şimdi Çağla beni arasa, ve Erkin ben yeni sevgili yaptım, buluşacağız sen de gel dese, kızım seni deli mi s.kti derim, açık ve net. Tamam bi bok yemişsiniz, arkadaş kalmayı başarmışsınız, iyi de bundan sevgiline ne? Sen buluş ne halt yiyorsan ye, daha 3 aydır çıktığın adamla tanıştırmak neyin nesi… Lan yoksa diye dehşet bir düşünce belirdi aklımda… Threesome… Yok canım diyerek hemen savuşturdum bu çirkinliği kafamdan, daha adam akıllı elini bile tutamadığım kız, nasıl beni böyle bir şeyin içine çekmek isteyebilir ki, hem Ayça öyle biri değil, değil dimi? diye sordum kendime ama cevap veremedim, 3 aydır tanıyordum yahu, 3 ay. Böyle düşüne düşüne saatlerin geçtiğini fark ettim ama yine de acele etmedim. Çünkü duş falan almayacaktım, bulduğum şeyleri üzerime geçirip çıkacaktım. Melih p.zevengi için giyinecek değilim herhalde diye haklı buldum kendimi. Saat 5 gibi evden çıktım, minibüse bindim, minibüste mesaj attım “geliyorum” diye kısacık. “Biz geldik oturuyoruz canım” diye cevap yazdı. Tabii oturun ya, durduğunuz hata diye kendimi doldurmaya devam ettim. Ben ki hayattan en küçük mutlulukları bile süzen bir adamdım, iki saatte ne hale geldim diye hayıflandım, sinirlene sinirlene yarım saatlik yolu geldim, minibüsten indim, yolun karşısına geçtim, sevgilimle onun eski sevgilisinin oturduğu kafeye tam bir godoş edasıyla girdim, direkt üst kata yöneldim, onları görünce nasıl bir yüz ifadesi takınacağımı hala bilmiyordum, son basamağa geldiğimde üst katı kesmeye başladım, arayan gözlerim ilk olarak sevdiğimi fark etti, camın kenarında, üç kişilik bir masada karşılıklı oturmuşlar, gülüşüyorlardı, önlerinde limonata ve birer kurabiye vardı. Ciddi bir surat ifadesiyle masaya yanaştım, ben yanlarına dikilene kadar görmemişlerdi beni, Melih deyyusunun sırtı dönüktü bana, Ayça beni görür görmez “aa canım geldin mi?” diyerek ayağa kalktı, sarılıp öper diye bekliyordum, belli ki eski sevgilisi kırılmasın, gücenmesin, canı çekmesin diye basitçe yanağımdan öptü beni ve hemen ardından bu Melih, Melih bu da Erkin dedi. Melih i.nesi ayağa kalkmaya bile tenezzül etmedi, selam dostum dedi. Dostunu s.keyim dememek için zor tuttum kendimi, yüzüne bile bakmadan selam deyip, bana ayrıldığını düşündüğüm sandalyeyi çektim, Melih istersen böyle geç, Ayça’nın karşısına otur dedi. Yahu göt adam, sevgilimle diz dize, yan yana oturmak varken neden karşısına geçeyim, derdin ne senin diye dalsam dalabilirdim ama yok böyle iyi diyerek oturdum. 

Görüşmenin çok gergin, huzursuz, yavşak bir yapmacıklık içinde geçeceği belliydi. Alkol yok mu burada diyerek içip içip Melih’i dövme planları yaptığımı hissettirmek istedim, Ayça bir şey demezken Melih hötöröfü, dostum burası kafe, bar mı deyip müstehzi bir gülümseme kondurdu dudaklarına. Allahım şu hötöyü dövmemem için bana güç ver dedim içimden. Senin gözünden de hiçbir şey kaçmıyor Melih DOSTUM, iq kaç 165 mi? diyerek lafı mı soktum, senden en fazla 3 puan fazladır KARDEŞİM dedi. Ayça’nın yüzündeki hata yaptım galiba bakışını görmemle Melih’in “Bu kızı üzme Erkin” dediğini duymam bir oldu. “Pardon da sen kimsin a.ına koyim”den sonrasını hatırlamıyorum.

Ya o ya ben…

Ertesi gün uyandığımda yanağım, sırtım, bacaklarım ve kollarım bütün gün yük taşımışçasına ağrıyordu. Hadi kolum, bacağım ağrıyor da yanağım neden ağrıyor ki acaba sorusunun cevabını banyoya gittiğimde aldım. Resmen yanağım mosmor olmuştu, tabii ya Melih denyosunu pardon da sen kimsin a.ına koyim dedikten sonra elimle itmiş, o da kalkıp bana bir tane yerleştirmişti. Ardından ne kadar dalaştık bilmiyorum ama en son Salih’i çağırıp Küp’te içtiğimizi ve Melih’i bulup dövmeye karar verdiğimizi anımsıyordum. Ayça’dan hiç haber yoktu, beni öylece bırakıp Melih ile ilgilenmiş olabilir miydi? Yok canım… Olabilir miydi? Hemen telefonuma baktım mesaj, arama, vs. var mı diye yoktu. Oha neden benden haber almamıştı ki. 

Ben mi aramalıydım acaba diye diye kahvaltımı ettim, okula gitmeyi düşünmüyordum, evde kalsam daha iyi olacaktı, hem Salih herkese yaymıştır olayı biraz üzeri soğusun diye düşündüm. Derken telefon çaldı, nihayet aradın be zalimin kızı diye telefonu elime aldım, iti an çomağı hazırla dedim, Salih’ti arayan. Açtım n’oldu dedim. Aslında bu Salih iyi biri olabilirdi, ona bu kadar kızdığım için kendimden utanmaya başlamıştım, abi iyi misin diye aradım, senin yerine termo’da imza attım, bugün gelme öğleden sonra Rezzan Hoca’nın dersinde de imzayı basarım, yarın görüşürüz dedi. Eyvallah koç, deyip telefonu kapattım. Şu an Salih bana Ayça’dan daha yakın geliyordu. Saatlerce Ayça ha aradı ha arayacak diye bekledim ama ses seda çıkmadı. Gururumdan ben de aramak istemiyordum, çünkü haklı olan bendim. Eski sevgilini buluşmamıza çağırıp bana akıl verdirtmeden önce sorun çıkacağını düşünmen gerekiyordu hanımefendi diye sesli sesli söylendim. Daha cümlem bitmemişti ki telefon çaldı, bu sefer Salih mi acaba diye elime aldığım telefonda Ayça yazısını görünce bir anda ağzımda tükürük kalmadı, kalbimin atım sayısı belirgin şekilde arttı ve bacaklarım hissizleşti. Yani yaşım 10 yaş falan daha büyük olsaydı ya kalp krizi geçirirdim ya da inme inerdi o an. Telefonun ekranına bir süre baktım, birkaç kere yutkunup, en kederli sesimi takınarak alo dedim. N’apıyorsun? dedi Ayça, ne yapayım, evdeyim, az önce kalktım zaten diyerek okula gitmediğimi, halsiz, yorgun ve kötü durumda olduğumu hissettirmek istedim. Görüşelim mi bugün dedi, görüşelim dedim. Hatasını anladı, telafi etmek istiyor, demek ki ilk seksimiz barışma seksi olacakmış ha, diye içim kıpır kıpır oldu. Nerde, ne zaman dedim, umarım bu defa o kılkuyruk gelmeyecek diye ekledim. Bir süre sustu, üzgün olduğunu, pişmanlığını, kendini affettirmek istediğini o 10 saniyelik susuşta yakaladım. Yine dünkü yerde, dünkü saatte olsun mu dedi, daha erken de olabilir okula gitmeyeceğim bugün dedim. Yok yok dünkü gibi olsun, ancak yetişirim ben dedi. O an telefonu kapatmam gerekirdi ama karşımda sanki ezik bir Ayça bulmuş da bunu kullanmak istermişçesine “kararını vermene sevindim, zaten adam olsa dün buluşmaya gelmezdi gerzek” dedim. Tamam görüşürüz deyip aceleyle telefonu kapattı. 

Bu aceleye anlam veremedim, yoksa Melih yanındaydı, hoparlör açıktı ve ikisi birden beni dinleyip eğleniyor muydu? Ya da beni dövmek için mekana mı çekiyorlardı… Kendi kendime dev bir oha çektim. Yok artık, mafya mı, serseri mi lan bu kız dedim. Ama “ya ben ya o” restini çekmiş olduğum için kendimle gurur duydum, sahiplenen erkek duruşuydu bu. Aferin olm dedim, aferin git gide oluyorsun sen deyip aynada kendime göz kırptım.

Hadi ya…

Kafenin üst katına çıktığımda Ayça aynı yerde oturuyordu ama bu sefer karşısı boştu. Masanın yanına geldim, ayağa bile kalkmadan hoş geldin dedi. Karşısına oturdum, hayırdır ne bu surat böyle dedim ki hakikaten suratı böyle bir soruyu hak edecek kadar tuhaftı. 

Fazla uzatmayacağım Erkin, bu ilişki burada bitsin, seni bir daha görmek istemiyorum dedi. 

Hadi ya… diyebildim, ama 3 aydır yaşadığımız şeyi “ilişki” diye nitelendirmesi hoşuma gitmişti. Yine süzdün mutluluğunu be köftehor deyip masadan kalktım.

Popüler İçerikler

18 Yaşındaki Şampiyon Balerin Eylül Sıla Ilgaz, Aile Evindeki Odasında Ölü Bulundu
Çanakkale'de AK Partili Belediyenin Tepki Çeken Atatürk Afişi Kaldırıldı!
Narin Güran'ın Babası Arif Güran İlk Mahkeme Sonrası Konuştu: "Kızımı Nevzat Bahtiyar Katletti"
YORUMLAR
24.08.2015

meraktan üşenmeyip hepsini okudum. keşke üşenseydim

24.08.2015

Eski sevgilisiyle arkadaş kalamayan kızlar bana mesaj atabilirler :D

24.08.2015

tekmeyi yesen de tekmeyi koysan da kalkıp yoluna devam edeceksin, arkadaş kalalım ayağı göt ayağıdır, bi fırsatını bulup bir daha sevişir miyim beklentisidir :))

TÜM YORUMLARI OKU (29)