Ali İsmail Korkmaz'ın dövülerek öldürülmesine ilişkin davanın gerekçeli kararı açıklandı. Mahkeme, gerekçeli kararında Ali İsmail'i dövenlerin arasında eylem ve fikir birliği oluşmadığını, sanıkların öldürmek için değil yaralamak için dövdüklerini ve polislerin yakalamak değil, yaralamak amacıyla davrandığını dile getirdi.
Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Ali İsmail Korkmaz'ın öldürülmesine ilişkin davada sanık polis ve sivil saldırganlara 'yaralama sonucu ölüme neden olma' suçundan verdiği tartışmalı kararın gerekçelerini açıkladı.
Milliyet'ten Kemal Göktaş'ın haberine göre; mahkeme iki polis ve dört sivile neden 'kasten öldürme' suçundan değil, 'yaralama sonucu ölüme neden olma' suçundan ceza verdiğini 'Olayın seyri, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunmaması, engel olmadığı halde eylemlerini sürdürmeyip son vermiş olmaları' gerekçeleriyle açıkladı. Yani mahkeme sanıkların Ali İsmail Korkmaz'la aralarında geçmişten gelen bir husumet bulunmamasını ve Korkmaz'ı dövdükten sonra geri çekilmiş olmalarını 'öldürme' suçunun olmadığına dayanak olarak gösterdi. Kararda, sanıklar arasında Korkmaz’ın dövülmesi öncesinde herhangi bir fikir ve eylem birliğinin olup olmadığının belirlenemediği de elirei sürüldü. Buna rağmen kararda, polislerin “zaten yakalama veya gözaltına alma değil, yaralama amacıyla hareket ettikleri” vurgulandı.
108 SAYFALIK KARAR
Mahkemenin 108 sayfalık gerekçeli kararında olay şöyle anlatıldı: 'Korkmaz’ın Sanayi Sokak’a girdiği, polis Mevlüt Saldoğan ve Yalçın Akbulut’un, peşinden koştuğu; sokak başında birbirini tanıyan ve akraba olan dört sivilin beklediği ifade edildi. Bu kişilerden Ebubekir Harlar’ın çelme-tekme atarak duvara sıkıştırıp Korkmaz’ın düşmesini sağladığı, sanıklar İsmail Koluncu, Ramazan Koyuncu ve Muhammet Vatansever ile iki polisin topluca gence vurdukları belirtildi. Kararda, ”Polis Akbulut’un elinde cop olduğu, yerde yatan maktulün kafa, omuz, sırt, kol ve bacak bölgelerine tekme, cop ve elleriyle vurarak yaraladıkları, bir ara sanıkların maktulü düştüğü yerde bırakarak uzaklaştıkları, maktulün sanıklara hakaretlerde bulunması üzerine sanık Saldoğan’ın geri dönerek, oturur halde yerde bulunan maktule birden çok kez göğüs ve baş kısmına gelecek şekilde tekme ile vurarak ayrıldığı...” kaydedildi.
FİKİR VE EYLEM BİRİLĞİ YOK
Kararda, görüntülerdeki kişinin Korkmaz olmadığı yönündeki iddianın doğru olmadığı ifade edilerek “TÜBİTAK tarafından değerlendirilen ve mahkememizce duruşma salonunda izlenen görüntüler, maktule ait telefon HTS kayıtlarından maktulün olay yerinde olduğunun anlaşılmış olması” buna dayanak gösterildi. Görüntülerdeki ışık yetersizliği nedeniyle Harlar dışındaki sanıkların başlangıçta hangisinin maktulün vücudunun hangi bölgesine vurduğunun belirlenemediği belirtilerken, “sadece sanıklar çekildikten sonra Saldoğan’ın yeniden gelerek, maktulü omuz ve baş bölgesinden darp ettiğinin anlaşıldığı” ifade edildi. Ancak, “maktulün vücudunun muhtelif yerlerinde meydana gelen yaralanmaların hangi sanığın eylemi sonucu gerçekleştiği tam olarak belirlenememiş ise de” iki polis ve dört sivil tarafından darp edildiğinin sabit olduğu vurgulandı. Harlar’ın suçunun diğer sanıklara yardım etmeden ibaret kaldığı ifade edilirken; beş sanık arasında, eylemleri gerçekleştirme hususunda eylem öncesinde fikir ve eylem birliği bulunduğunun belirlenemediği vurgulandı. Bu nedenle her sanığın müstakil suçlarından ötürü cezalandırıldığı anlatıldı. Kararda, sanıkların öldürme kastıyla değil, yaralama kastıyla davrandığı ifade edilerek, şöyle devam edildi:
HUSUMET YOKSA ÖLÜM KASTI DA YOK
“Olayın gelişim seyri, sanıklarla maktul arasında öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunmaması, engel neden bulunmadığı halde eylemlerini sürdürmemiş olmaları, fiillerine kendiliklerinden son vermiş olmaları göz önüne alındığında, öldürme kastıyla hareket ettiklerinin sabit olmayıp kasıtlarının maktulü yaralamaya yönelik olduğu, ancak maktulün kasten yaralama sonucu gelişen beyin kanaması sonucu vefat ettiği…”
Kararda, Korkmaz’ın kalp hastalığı nedeniyle kullandığı ilaçların beyin kanamasını kolaylaştırdığı ancak “sanıklar tarafından bilinmediği açık olan bu hastalığının sanıkların eylemleri ile maktulün ölümü arasındaki mevcut illiyet bağı karşısında sanıkların cezai sorumluluklarını kaldırmadığı” kaydedildi.
YAKALAMA AMACI YOKTU
Polisin “zaten yakalama veya gözaltına alma amacıyla hareket etmedikleri” ve bu nedenle Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen yakalama, buna direnme halinde zor kullanılması hükümlerine ilişkin şartların oluşmadığı, “kasıtlarının maktule yönelik yaralama olduğu” belirtildi. Ayrıca Korkmaz’ın küfrettiği iddiasının da haksız tahrik sayılmayacağı kaydedilerek, şöyle denildi:
“En başta maktulden kaynaklanan bir haksız hareket tespit edilememiştir. Her ne kadar sanıklar maktulün kendilerine ‘hepiniz o… çocuğusunuz’ biçiminde hakarette bulunduklarını ileri sürmüş iseler de; bir an için bu hususun doğru olduğu kabul edilse dahi maktulün hakaret içerikli bu sözleri kendisine yönelik haksız eylemlerin neticesi olarak söylediğinin kabulü gerektiği, bu durumda da ilk haksız hareketi gerçekleştirdikleri tartışmasız olan sanıklar yararına haksız tahrik hükümlerinin uygulanma şartlarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.”