Alevi Bektaşi Kültürü ve Anadolu Mitolojisi Üzerine Çizen Ali Can Meydan'dan 13 Etkileyici İllüstrasyon

Ali Can Meydan, uzun yıllardır tasavvuf, Alevi Bektaşi mitolojisi ve Orta Asya kültürleri üzerine illüstrasyonlar üreten bir sanatçı. Kendi sitesinde ilgi alanlarını 'mitolojiler, antik inançlar ve sanatlar, Anadolu ve Orta Asya kültürleri ve mistisizm' şeklinde tanımlıyor. Anadolu'da İslam'ın yayılmasına öncülük eden 7 Ulu Ozan'dan  efsanevi Anka kuşuna, Ali Can Meydan'ın en etkileyici 13 illüstrasyonunu sizler için derledik. Sanatçı ve eserleriyle ilgili daha fazla bilgi almak isteyenler http://www.alicanmeydan.com adresini ziyaret edebilirler.

1. Ricalü'l-gayb: Gayb Erenleri

İslam Ansiklopedisi'nde Gayb Erenleri için şu ifadeler yer alıyor: 'Ricâlü’l-gayb telakkisine göre Allah, dünyanın cismanî düzenini sağlamaları için bazı insanların çeşitli görevler üstlenmesini takdir ettiği gibi âlemdeki mânevî ve ruhanî düzenin korunması, hayırların temini, kötülüklerin giderilmesinde sevdiği bazı kullarını görevlendirmiştir. Herkes tarafından kolayca tanınmadıkları veya gizli olan hakikatlere, sırlara vâkıf olduklarından ricâlü’l-gayb adı verilen bu seçkin kişilerin arasında bir düzen ve bir hiyerarşi vardır.'

Alevi Bektaşi ve diğer tasavvufi inançlara göre Gayb Erenleri bazen darda kalanların yardımına koşar, bazen de insanları türlü oyunlarla sınayarak ikrarlarını test ederler. Örneğin Bozatlı Hızır Gayb Erenleri'nin en bilinenlerinden ulularındandır.

2. Hacı Bektaş-ı Veli ve 7 Ulu Ozan

Yedi Ulu Ozan; tarihsel süreçte Alevilik, 12 İmamlara bağlılık, dönemin siyasî sorunları hakkında halkı aydınlatan ve o dönem için önemli olan Arapça ve Farsça gibi dilleri de bilmelerine rağmen eserlerini halkın anlayacağı Türkçe dilinde veren ozanlardır. İnanışa göre hem Alevi inancı uğruna verdikleri mücadele ve katlandıkları zulüm hem de edebî eserlerindeki insanları cezbeden içerik nedeniyle kendilerinden sonra gelen tüm ozanları etkilemiş ve artlarında iz bırakmışlardır. Sayılan bu sebeplerin yanı sıra, birçoğunun Ehli Beyt soyundan gelmesi de bu ozanların bugüne Yedi Ulular olarak gelmesine yol açar.

Cemlerde okunan deyişlerin tamamına yakını bu ozanlara aittir. Artık bir kutsal miras niteliğinde kuşaktan kuşağa taşınır olan bu deyişlerin eşi görülmedik sanatsal yapısı ve Ulu Ozanlar'ın gerektiğinde ölümden çekinmemeleri ve yapıtları, onları halk nezdinde ulu kılmıştır. 

Çizimde, Anadolu Erenleri'nin hünkarı Hacı Bektaş-ı Veli'nin önünde 7 Ulu Ozan görünmektedir: Pir Sultan Abdal, İmadeddin Nesimi, Hatai (Şah İsmail), Kul Himmet, Fuzuli, Yemini ve Virani.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Yedi_Ulu_Ozan

3. Teslim Abdal

Teslim Sultan Abdal, Türk halk edebiyatının tekke-tasavvuf şiiri bağlamındaki önemli temsilcilerindendir. Yaşadığı dönemde yazılmış bir eseri ve biyografisi yoktur. Kim olduğu ve hayatı hakkındaki bilgiler, sözlü gelenekte anlatılagelen rivayetlere ve farklı zamanlara ait cönk ve mecmualarda geçen şiirlerden hareketle yapılan yorumlara dayanmaktadır. Bu yorumlara göre Teslim Sultan Abdal veya Teslim Abdal, bazen farklı şahsiyetler olarak görülmüş, bazen de anlatıldığı bağlamın etkinliğine ve kendisi ya da yakınları adına izafe edilmiş mezar, türbe, zaviye gibi mekânların varlığına bağlı olarak o bölgede yaşamış biri olarak düşünülmüştür.

Teslim Sultan Abdal, farklı bağlamlarda çok sevilen ve sürekli kendinden söz ettiren biridir. Alevi Bektaşi çevrelerinde önemli yere sahip pirlerden ve büyük şairlerden biri kabul edilir. Onun son derece yaygın bir şöhrete ulaşmasında, inandıklarını sade ve akıcı bir Türkçe ile ifade etmesi yanında, Pir Sultan Abdal gibi 'ötekileştirilen Alevilerin sesi' özelliği çerçevesinde algılanmasının da önemli olduğu görülür. Hakkında yazılanlardan ve şiirlerinden anlaşıldığı kadarıyla piri Alioğlu, Şeyh Bedrettin mürididir. Teslim Abdal'ın da muhtemelen Şeyh Bedrettin taraftarı olduğu ve bu yüzden sürgün edildiği iddiaları, onu, Alevi-Bektaşi çevrelerinde bir cazibe merkezi hâline getirmiştir.

Kaynak: http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/teslim-sultan-abdal

4. Virani Baba

Virani, 16. yüzyılın sonları ile 17. yüzyılın başlarında yaşadı. Eğriboz adasında doğduğu kabul edilmektedir. İyi bir eğitim aldı. Türkçe ve Osmanlıcanın dışında Arapça ve Farsça öğrendi. Hurufiliği benimsemiş bir Bektaşi aşığı olan Virani , Yedi Ulu Ozan'dan birisidir . Necef'te dini görev yapmış ve Kerbela gibi kutsal yerlere uğramıştır . Bektaşiliğin ikinci piri Balım Sultan'dan el aldı. Şah Abbas'la (1587-1618) görüştü. Anadolu'nun birçok yerini ve daha sonra da, Bulgaristan'da Deliorman ve Dobruca'yı dolaştı. Necef’ten dönüşünde, Deliorman yöresinde bulunan Demir Baba Tekkesini ziyaret etti ve ondan icazet aldı.

Şiirlerinin toplandığı divanı bugüne ulaşabildi. Virani, Bektaşi düşüncesini işlediği yüzlerce şiirini de aruz vezniyle yazdı. Ancak halk arasında yayılanlar daha çok hece ölçüsüyle yazılanlardır.

Virani, Demir Baba Tekkesinden ayrıldıktan sonra Otman Baba’yı ziyaret etmek üzere yolunun üzerinde uğradığı Karlıova’daki Hafızzade Türbesinde rahatsızlandı ve öldü. Mezarı türbenin avlusundadır.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Virani

5. Kul Himmet

Kul Himmet, 16. yüzyılda yaşamış bir halk ozanıdır. Mezarı, doğduğu yer olan Tokat iline bağlı Almus ilçesinin Görümlü (Varzıl) köyündedir. Alevi-Bektaşi mezhebinin Erdebil Tekkesi'ne bağlı Safeviye kolundan olduğu öne sürülür. Yaşadığı dönemde, Pir Sultan Abdal ve Şah Hatayi'yle adı anılmıştır ve Yedi Ulu Ozan'dan biridir. İnancından dolayı çileli bir hayat geçirdiği, zindanlarda yattığı söylenir. Ölümüyle ilgili kesin bilgiler olmamakla beraber, Pir Sultan Abdal’ın 1560'ta asılmasından sonra uzun süre kaçak yaşayıp köyünde vefat ettiği sanılmaktadır.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Kul_Himmet

6. Pir Sultan Abdal

XVI. yüzyılın başlarında Sivas’ın Yıldızeli ilçesinin Banaz köyünde doğduğu tahmin edilmektedir. “O ruh girdi bana Haydar dost dedi / Yaradandan nasîbini istedi” mısralarından asıl adının Haydar olduğu anlaşılmaktadır. 

Pîr Sultan Abdal hakkında tarihî kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. Halk arasındaki söylentilere göre çocukluğunda koyun çobanlığı yaparken rüyasında bir elinde bâde, bir elinde elma olan nur yüzlü bir ihtiyar görür, kendisine uzattığı bâdeyi saygıyla içer, elmaya uzandığı sırada ihtiyarın elinin içinde bir ben olduğunu fark eder ve onun Hacı Bektâş-ı Velî olduğunu anlar. Hacı Bektaş ona “Pîr Sultan” mahlasını verir, şöhretinin her tarafa yayılmasını, sazının üstüne saz, sözünün üstüne söz gelmemesini dileyip gözden kaybolur. Şair, “Pîr elinden bâde içtim / Doğdum elinize düştüm / Ak cenneti gördüm geçtim / Hünkâr Hacı Bektaş Velî” dörtlüğünde bu rüyayı dile getirmiştir. Böylece Pîr Sultan Abdal pek çok halk şairi gibi rüyada bâde içme sonucu “bâdeli âşık” olmuştur.

Bu olayın ardından tanınmaya başlayan Pîr Sultan Abdal, Şahkulu’nun Anadolu’da başlattığı yoğun Safevî-Şiî propagandasının etkisinde kalarak bu görüşleri benimser. Osmanlı Devleti’nin Kızılbaş-Râfizî zümrelerine karşı sert önlemler aldığı dönemde düşünce ve inançlarını savunmaya ve yaymaya devam eder. Sonunda, Alevî çevrelerindeki yaygın inanışa göre Sivas Valisi Deli Hızır Paşa’nın emriyle Banaz’dan Sivas’a götürülüp Paşa Kalesi’ne hapsedilir. Hızır Paşa, sorgulama sırasında tâvizsiz bir tutum takınan Pîr Sultan’ı Toprakkale’ye nakleder ve durumu Osmanlı sarayına bildirir. Saraydan gelen emir üzerine bugünkü Sanayi Çarşısı karşısında Kesimevi’nin bulunduğu Surdibi’nde idam edilir. İdam edildiği yer halen “Darağacı” diye anılmaktadır. Mezarı günümüzde mal pazarı olarak kullanılan alandadır. Onun 1589 veya 1590 yılında (Öztelli, Pir Sultan Abdal, s. 38) yahut Şah Tahmasb-Kanûnî Sultan Süleyman döneminde (Gölpınarlı – Boratav, s. 78) asılmış olabileceği ileri sürülmüştür.

Kaynak: https://islamansiklopedisi.org.tr/pir-sultan-abdal

7. Abdal Musa

Abdal Mûsâ’nın gerçek şahsiyeti, tarihî diye ileri sürülen rivayetlerin menkıbe ve şahsî yorumlara dayanması dolayısıyla çok müphemdir. Belîğ’in, Bursa’nın fethinden önce Buhara’dan gelen kırk abdaldan biri olarak gösterdiği Abdal Mûsâ, Âşıkpaşazâde’de Bektaşî olarak zikredilir. Taşköprizâde, Âlî ve Hoca Sâdeddin gibi tarihçiler, onun Bursa’nın fethinde Sultan Orhan’la birlikte olduğuna ve Geyikli Baba ile aralarında yakın bir münasebetin bulunduğuna işaret ederler. Meşhur Bektaşî velîsi Kaygusuz Abdal’ın Abdal Mûsâ’dan icâzet alışı, Kaygusuz Abdal Menâkıbı’nda genişçe anlatılmaktadır. Bazı Bektaşî kaynaklarında ve Finike yakınlarındaki Kâfî Baba Tekkesi kitâbesinde Abdal Mûsâ “pîr-i sânî” lakabı ile anılmakta ve kurduğu tekke, Bektaşîliğin dört dergâhından biri sayılmaktadır. Bektaşî âyini icra edilirken çevreye serilen on iki posttan on birincisinin Ayakçı Şah Abdal Mûsâ Sultan Postu şeklinde adlandırılması, onun Bektaşîler arasındaki yerinin önemini göstermektedir.

Kaynak: https://islamansiklopedisi.org.tr/abdal-musa

8. Şah İsmail Hatai

I. İsmail, bilinen adıyla Şah İsmail veya tam unvanıyla Ebu'l-Muzaffer Bahadır el-Hüseynî (d. 17 Temmuz 1487, Erdebil - 24 Mayıs 1524, Tebriz), Safevî Tarikatı'nın lideri, Safevî Devleti'nin kurucusu ve ilk hükümdarıdır.

I. İsmail'in ilk eylemlerinden biri, Şii İslam'ın İsnâaşeriyye mezhebini yeni kurulan devletinin resmî dini olduğunu ilan etmesi oldu ve bu durum, İran'ın sonraki tarihi için büyük sonuçlar doğurdu. Dahası, bu sert dönüşüm ona büyüyen Safevî Devleti'ni güçlü Sünni komşularından batıdaki Osmanlı İmparatorluğu ve doğuda Şeybanîler'den ayrılma konusunda siyasi bir fayda da sağladı.

Kızılbaşlar ile beraber Aras Nehri'ni geçip Şirvanşahlar Devleti'ni yenmiş, daha sonra ise İran'da Şiilik mezhebini egemen kılıp, bölgede yaşayanları tek bir çatı altında birleştirerek Safevî Devleti'ni kurmuştur. Kurduğu devlette saray ve ordu dili olarak Azerice, bürokrasi dili olarak Farsçakullanmıştır.[12][13] Nüfus ve iktisadi gerekçelerle dönemin Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim ile hem siyasi hem askeri olmak üzere mücadele etmiş ve Çaldıran Muharebesi'nde Osmanlı'ya karşı büyük bir yenilgi yaşamıştır.

Şah İsmail, Hatai mahlasıyla şiirler yazdı. Sanatçı kişiliği çok zor koşullar altında geçen çocukluğu sırasında oluştu. Aruz ve heceyle yazdığı şiirler Azerbaycan edebiyatının Nesimi ve Fuzuli arasındaki döneminin en güçlü temsilcisi olduğunu kanıtlar. Özellikle heceyle yazdığı şiirler Anadolu'da gelişen tekke edebiyatını büyük ölçüde etkiler. Alevi-Bektaşi edebiyatının en güzel örneklerini sunar. 'Hatai' takma adı ile Azerbaycan Türkçesinde şiirler de yazmıştır. Dehname adında mesnevi türünde yazmış olduğu eser Azerbaycan edebiyatında mesnevi türünde yazılmış ilk şiirlerden biridir.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/I._%C4%B0smail

9. Pir Elinden Bade İçmek

Şarap anlamına gelen Bâde özellikle tasavvuf edebiyatında 'Aşk' manasında kullanılır.

Bade olgusu, tasavvuf edebiyatındaki öneminin yanı sıra geleneksel Türk Halk Şiiri içinde de farklı bir öneme sahiptir. Halk şiiri şairleri olan aşıkların geleneklerine göre bir aşığın mahlas alabilmesinin yollarından biri de mahlasını rüyasında bade içerken almasıdır. Halk şairi, rüyasında bade içtikten sonra gerçek anlamıyla 'aşık' olur. Bunun Türk geleneklerinde önemli bir yeri olan rüya motifiyle derinden bir bağlantısı vardır kuşkusuz. Rüyada içilecek olan bade, şarap, şerbet, su gibi içilecek bir mai olabileceği gibi elma, nar, ekmek, üzüm gibi herhangi bir yiyecek de olabilir.

Aşık edebiyatında bade içme rüya motifi bir gelenek icabıdır. İnanışa göre aşık olmak için ya usta yanında yetişmek ya da mutlaka 'pir' elinden bade içmek gerekir.

Bade aşığa;

  • Bir pir tarafından,

  • Üçler tarafından,

  • Beşler tarafından,

  • Yediler tarafından,

  • Kırklar tarafından verilir.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/I._İsmail

10. Simurg / Anka / Zümrüdüanka

Kökeni Pers mitojolisine ve edebiyatına dayanan, efsanevi ve iyicil bir kuştur. 

Simurg figürü Pers sanatı ve edebiyatının tüm dönemlerinde görülür. Azerbaycan, Gürcistan, Orta Çağ Ermenistan'ı, Doğu Roma İmparatorluğu ve Pers kültürünün etkili olduğu başka bölgelerin ikonografilerinde de görülür.

Sufi Ferîdüdd'in-i Attâr bu kuştan kendini aramanın sembolü olarak söz eder. Batı’da Feniks, İran geleneğinde Simurg, Orta Doğu geleneğinde Anka kuşu, Türk geleneğinde Kerkes adını alan bu efsanevi kuşların ortak bir özelliği ölümsüzlüktür. Ayrıca bu kuşlarla ile ilgili anlatımlarda genellikle bir yanma motifi bulunur. Örneğin, Kerkes, Herodot ve Plütark’ın değindiği Feniks’te de görüldüğü gibi, öleceği zaman, bir tür ateş olup kendi kendini yakan ve kendisinden yeniden doğan bir kuştur. Anka ya da Zümrüd-ü Anka Orta doğu geleneğine göre, Kaf Dağı’nda yaşar. Bu efsanevi kuş sembolizmlerinde simgelenen başlıca anlamlar, spiritüel aydınlanma ve reenkarnasyon olarak açıklanır. Feniks sembolizminde kuşun yanması cehenneme iniş deneyimini, yeniden doğması ise arınılarak saf şuur halinin elde edilişini simgelemektedir.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Simurg

11. Melanet

Melanet; büyük kötülük ve lanetlenecek olan iş ya da davranış anlamına geliyor. Çizimde melaneti getiren kötü bir varlık ve ona teslim olup biat eden kötü bir ruh görülüyor.

12. Garabet

Türk Dil Kurumu garabet kelimesini 'yadırganacak bir yönü olma durumu, yadırgatıcılık, tuhaflık' şeklinde tanımlıyor.

13. Gaybdar

Gayb, insanın algılarının ötesindeki mekan; gaybdar ise o mekandan haber veren kişi anlamına geliyor.

Bu içerikler de ilgini çekebilir:

Cinleri ve Tuhaf Yaratıkları Resmeden Muhammed el-Kazvînî'nin 23 İlginç Çizimi
Osmanlı'da Bir Kurabiye Canavarı! Minyatür Sanatını Hollywood'a Taşıyan Murat Palta'nın Yaratıcılık Kokan Çizimleri
Yerin Yedi Kat Altında Yaşayan ve Yılanların Şahı Olan Anadolu Topraklarının En Önemli Efsanesi Şahmeran

Popüler İçerikler

Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
Gazeteciye Saldırı: CHP’li Belediye Meclis Üyesi Herkesin İçinde Gazeteciyi Dövdü
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?