Şu hayat bana iki tür kadından korkmayı öğretti, birisi çocuğuna laf söylenmiş kadın, diğeri ise akşam pazarında domates tezgahının başındaki kadın...
Şu hayat bana iki tür kadından korkmayı öğretti, birisi çocuğuna laf söylenmiş kadın, diğeri ise akşam pazarında domates tezgahının başındaki kadın...
Çünkü akşam pazarında erkek olacak kadar deli bir ben varım.
Birinin dokunduğu domatese bir başkası yan gözle bakmıyor, bekliyor ki pazarcı tartsın, fazlalıkları tezgaha geri koysun, o da kapsın.
Yaşlı yaşlı teyzeler resmen meydan okuyor bana, otobüste yer istemek için titreyen bacakları tezgahtan tezgaha bir atmaca gibi seğirtiyor.
Tezgahın bir ucunda kimsenin beğenmediği mandalinalarla haşır neşir olmak zorunda kalıyorum.
Resmen akşam pazarında, bacakları varisli teyzeler tarafından kirletiliyorum.
Pazar onların alanı ve beni istemiyorlar. Oysa ben kısa kuyruk’u takip eden belgeselciler gibi onların peşindeyim.
Afrika savanalarında su bulmak için filleri takip eden deve çobanı gibiyim, nerede teyzenin yoğunlukta olduğu bir tezgah var usulca, teyzeleri ürkütmeden yanaşıyorum. Ama kokumu almaları uzun sürmüyor, grup beni bir türlü aralarına kabul etmiyor.
Onu biraz yana itip kendime yer açabilirsem gruba dahil edileceğimi hissediyorum.
Ama sürü liderini yenmek çok zor, arkasına dayadığı pazar arabası, gövdesiyle abandığı tezgah, iki eliyle doldurduğu sepetiyle yanında yer açmak mümkün değil.
Sanırım başaramayacağım.
Bir an önce bu engeli aşıp, son kalan seçmece ince kabuklu, kahvaltılık, Çanakkale tarla domateslerinin bulunduğu tezgaha varmam lazım.
Ben hüzünlü gözlerle uzaktan tezgahı süzerken, sürü lideri 'kalın bacak' çoktan en iyilerini sepetine doldurmaya başlıyor… bu kesin bir mağlubiyet.
Size şans vermiyorlar, sizi umursamıyorlar, sizin bir tehlike olduğunuzu sezdikleri anda sürü lideri diğer sürü elemanlarıyla bir olup sizi alaşağı ediyor.
Çengelköy bademine ulaşmak, ince kabuklu Çanakkale domatesini seçmek, çavuş üzümünün en sarılarını elde etmek için aşmanız gereken engeller çok.