Aklını Kaçırıp Hayatını Yakalamak İsteyenlere: Bşkaa 1 Pskilooji Mmküün!

Düşünceler mi davranışların sebebidir yoksa davranışlar mı düşüncelerin?

Bir şey üzerine düşünmeye başladıktan sonra mı duygularınız değişir, yoksa değişen duygularınız mı sizleri bir şeyler düşünmeye ve davranışlarınızı yönlendirmeye başlar?

İşte bu iki temel fark, psikoterapi konusundaki en önemli ayrım ve çizgidir. Sonuçları ve nedenleri de farklı nesil terapilerin doğmasını sağlamıştır.

Her ne kadar farklı terapiler zihinlerde yeşerse de, bilinen tek bir şey var ki o da: BŞKAA 1 DNYÜA MMKÜÜN!

Duygular mı düşüncelerden, düşünceler mi duygulardan beslenir?

Ana akım terapi olarak kabul edilen terapinin ortaya attığı en önemli fikir, duygularımızın hiç yoktan ortaya çıkmayacağı, her zaman duygunun bir düşüncenin sonucu olduğudur. Ana amaç ise duygu ve düşünceleri kontrol altına alıp, olumsuz duygular ile olumluları birbirinden tam manasıyla ayırdıktan sonra, olumsuz olanları değiştirmek ya da ortadan kaldırmaktır.

B.F. Skinner ile başlayan davranışçı terapi, 1970’li yıllarla beraber bilişsel psikolojiden etkilenerek, bilişsel davranışçı terapi oldu. Bunların hedefi ise düşünceleri değiştirerek, duygu ve davranışlarda değişiklik yaratmaktı.

Psikolojide 2. Dalga

60-70’li yıllarda başta Aaron Beck olmak üzere pek çok öncünün de etkisiyle Davranışçı Terapi, Bilişsel Psikolojinin etkisi altına girerek birtakım değişikliklere uğramıştır. Bilişsel Psikolojinin etkisiyle “Bilişsel Davranışçı Terapi” ortaya çıkmıştır. 70’li yıllar ikinci dalga davranış terapilerinin habercisi olmuştur. 

2. dalgada, bilişsel psikolojinin etkisiyle düşünceler temel bir rol oynamaya başlamışlardır. Terapide odaklanılan esas değişkenler, düşünceler ve çeşitli bilişsel yapılar olmuştur. Yani en basitinden bir davranışı ya da duyguyu değiştirmek için bu davranış ya da duyguya neden olduğuna inanılan temel düşünceyi tespit edip değiştirmek hedeflenmiştir. 2. dalga davranış terapileri, düşüncelerin davranışların nedeni olduğunu varsaymaktadır.

Havanın iyi olması şart mı?

Benzer zamanlarda ise başka psikologlar, başka bir psikoloji üzerine çalışmaktaydılar. Bu dalgadaki psikologlar, düşüncelerin davranışların nedeni olarak kabul edilmeyebileceğini ve düşünceleri istediğimiz gibi değiştirme fikrinin bir bilim kurgudan ibaret olabileceğini dile getirmişlerdir. Yani hayatta ilerlemek istediğimiz yönde ilerlemek için illa “havanın İYİ olması” şart değildir. İnsan potansiyeli, mucizelerle doludur belki; ancak yağmurun altında yürümek insan mucizesinin sadece küçük bir kısmıdır. Bu dalga, üçüncü dalga davranışçılıktır. Bu dalga, pek çok psikoloğun dahi yanlış bildiğinin aksine ikinci dalga davranışçılığın, yani Bilişsel Davranışçı Terapinin devamı/ardılı değildir. 3. dalga, B. F. Skinner’ın ardılıdır, ve 2. Dalga ile benzer yıllarda geliştirilmiştir. Yani 2. dalga 3. dalgaya paralel olarak gelişmiştir. 3. Dalga, 2. Dalgadan farklı olarak bilişsel psikoloji ve onun bilim felsefesi olan mekanizme hiçbir zaman boyun eğmemiştir.

Psikolojide 3. Dalga

Üçüncü Dalga Davranış terapilerinin en önde gelenleri Marsha Linehan tarafından geliştirilen Diyalektik Davranış Terapisi, Steven C. Hayes tarafından geliştirilen Kabul Ve Sadakat Terapisidir.

Şu anda ana akım halinde olan terapilerde duygu ve düşünceler olumlu ve olumsuz olarak ikiye ayrılırlar ve genelde hedef şikayet edilen düşünce ve duyguların ortadan kaldırılmasıdır. Oysaki 3. dalganın terapideki hedefi herhangi bir duygu ya da düşünceyi yok etmek ya da kontrol etmek değildir. Ayrıca 3. dalgaya göre tamamen olumlu ya da olumsuz diye bir şey yoktur. 3. dalga daha bütüncüldür. İyinin ve kötünün ötesine geçmeyi hedefler.

Dalgaları durduramayız, fakat sörf yapmayı öğrenebiliriz!

İnsanın içindeki deneyimleri, yani düşünceleri, duyguları, anıları, dürtüleri, istekleri ve benzeri her şeyi insanın “İÇ DÜNYA”sı olarak adlandıralım. İnsanın “İÇ DÜNYA”sı pek çok zaman bir deniz ya da okyanusa benzetilmiştir. Hem de bu benzetme, ele aldığımız gruplardan birine has değildir. Bu deniz benzetmesi, her iki grupta da kullanılabilecek bir benzetmedir.

Peki bu iki grubu birbirinden ayıran nedir?

Kontrol terapileri, dalgalı bir denize benzetilen “İÇ DÜNYA”yı dalgasız ve bir düz bir şekle getirmeyi hedefleyebilir.

Yani terapinin odak noktası dalgaların kontrol edilmesidir.

Öte yandan kabul terapileri ise dalgaları kabul etmeyi amaçlar. Kabul terapileri, “deniz”e benzetilen “iç dünya”yı dalgalarıyla kabul ederken dış dünyadaki hayatı kontrol etmeye odaklanabilir.

BŞKAA 1 DNYÜA MMKÜÜN!

Bir uzmanla psikolojik bir yolculuğa çıkmadan önce ona şunu sorabilirsiniz:

“İÇ DÜNYAMIZI DALGALI BİR DENİZE BENZETİRSEK BU DENİZDE NE YAPACAĞIZ?”

Eğer siz bu dalgalarla ne yapmak istediğinizi biliyorsanız, bu sorunun cevabı karşınızdaki kişinin sizin için doğru bir yol arkadaşı olup olmadığına ışık tutacaktır.

Ben, gönül denizindeki dalgaları kabul etmekten yana olanlardanım.

Ancak benim yolum tek doğru yol değil.

Yani önerdiğim dünya varsayımı, tek dünya ihtimali değil; çünkü her zaman, BŞKAA 1 DNYÜA MMKÜÜN.

“Dolu dolu yaşayabileceğimiz bir hayat”ı ıskalıyor olabilir miyiz?

Ne zaman bir işe başlayacak olsak, önce İYİ hissetmeye çalışıyoruz. Neden? Sanki önce İYİ hissetmeye başlamadan ya da olumsuz düşünce ve duyguları yok etmeden yaşamak istediğimiz hayatı yaşamaya başlayamayacakmışız gibi. Peki ama neden? Düşüncelerimizin davranışınızlarımızın nedeni olup olmamasının sorgulanması bize garip geliyor bazen. Tıpkı “Şu elimdeki kalemi bıraksam yine düşer mi?” diye soran adamın sorusu gibi. Ya da “İyi hissetmek zorunda mıyız?” sorusu gibi tuhaf. Peki ama neden tuhaf?

Çünkü insan içinde yaşadığı toplumun kabullerinden bağımsız değildir. İnsan, bir balık gibi toplumun varsayımlarının içinde yüzer. Ancak çok az balık içinde yüzdüğü bu suyu fark edebilir. “Önce İyi hissetme gerekliliği” ve “davranışları değiştirmek için düşüncelerin değiştirilmesinin şart olduğu inancı” içinde yüzdüğümüz bu suyun varsayımlarıdır. Sadece bizim ülkemizin değil insanoğlunun şu anda içinde bulunduğu baskın kültürün kabulleridir bunlar. Ancak bunlar sadece “bir dünya ihtimali”dir. Suyun farkında olmayan balıklara “Tek Dünya” ihtimali olarak pazarlanan bir ihtimaldir sadece. İşte yeni nesil terapiler, başka dünya ihtimallerini dile getirerek bu “Tek Dünya” algısını yıkmaya çalışıyorlar.

Cevabı şimdilik bir kenara koyun; ama şu soruya bir şans verin lütfen:

Sürekli “İYİ HİSSETMEK” uğruna boğuşurken (ya da boğuşturulurken) “dolu dolu yaşayabileceğimiz bir hayat”ı ıskalıyor olabilir miyiz?

3. nesil terapinin Türkiye'deki öncüsü klinik psikolog Dr. Ali Bayramoğlu'nun sosyal medya hesabına şuradan ulaşabilirsiniz...

Popüler İçerikler

Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
YORUMLAR

kendimizi iyi hissetmek için sahte hedefler koyarız. sahte hedefler o kadar gerçekçi olmuş ki günümüzde kariyer,lüks araba,din,para amacımız olmuş. halbuki hepsi sonradan çıktı. bunlar gerçek değil. kendi düşüncelerimi belirtirsem temelde insanoğlunun iki amacı vardır. para ve din. etrafınıza bakın para ve din olmasa bu insanlar ne yapacaklardı? metrolar tıklım tıklım insanlar kağıt parçasına sahip olmak için kendilerine işkence çektiriyorlar. para konusunda başarısız olanlarda dine sarılıyor. amaçları öldükten sonra yaşayabilecekleri mutlu yer. ve tabii ki sonsuz olacak. uzun lafın kısası bizler bu dünyada mutlu olabilmek için kendi kendimize amaçlar hedefler yarattık. günümüzde bu o kadar ilerledi ki insanlar lys de istediğini yapamayınca ağlar olmuş. yaşamına son verir olmuş.

Pasif Kullanıcı
24.06.2016

Hani mutlu olmak için koyduğum sahte hedefler var ya, sahte olduğum için beni daha da çok üzgün kılıyor..

24.06.2016

Üşendim okumaya dhshs okuduktan sonra tekrar gelirim. (Gelmedi.)

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ