Kraliyet ailesi üyeleri de. zaman zaman hastalıklarla mücadele etmişler. Ancak bazı kraliyet üyeleri, sıradanın da ötesinde tuhaf ve ürkütücü zihinsel hastalıklarla savaşmak zorunda kalmış. İçeriğimizde karanlık zihinsel hastalıklara sahip on kraliyet ailesi üyesini anlattık.
Kral George III, 'Deli Kral George' olarak bilinir. Amerikan kolonilerini kaybeden bu Büyük Britanya hükümdarı, tekrarlayan ve anlamsız konuşmalar yapar, bazen nöbet geçirirdi. Porfiriadan muzdarip olduğu teorisi tartışmalı olsa da, birçok kişi onun gerçekten akıl hastası olduğuna inanmaktadır.
Ludwig II, 'Deli Kral' olarak bilinir. Almanya'da kısa bir süre hüküm süren bu kral, güzel kaleler inşa etme tutkusuyla tanınır. Ancak, finansal gerçeklere uymayan bu tutku, hayalperestlikle ilişkilidir. Kral içine kapanık biriydi, büyüklük hezeyanları yaşar, şiddet ve zalimlik gösterir, halüsinasyonlar görürdü. Doktorlar tarafından paranoya teşhisi konuldu, ancak günümüzde tarihçiler, Ludwig II'nin aslında şizotipal kişilik bozukluğu ve Pick hastalığıyla mücadele ettiğini düşünmektedir.
Prens Otto, Deli Kral Ludwig'un kardeşi olarak bilinir. Bavarya'yı yönetmeye başladığında zaten deliliğe düşmüştü. Depresyon belirtileri göstermeye başladığı genç yaşta saraydan uzak tutuldu. Şizofreni teşhisi konulan Prens Otto, saldırgan, depresif ve hayalperestti.
Nerissa Bowes-Lyon, Kraliçe Elizabeth II'nin kuzenlerinden biridir. O ve kız kardeşi Katherine ciddi öğrenme güçlükleri yaşayan ve ailenin dikkate almadığı bir şekilde bir akıl hastanesinde gizli tutulan kadınlardı. Kesin bir teşhis olmamakla birlikte, genetik bir hastalığa sahip oldukları düşünülmektedir.
Kral Charles VI, Fransa kralı olarak hüküm sürdü ve delilikle dolu vahşi hikayeleriyle tanınır. Küçük yaşlardan itibaren hezeyan ve şiddet belirtileri gösterdi. Delüzyonları arasında cam beden hezeyanı yer alıyordu, kırılgan bir cam bedene sahip olduğuna inanıyordu. Bu tuhaf hezeyan, Cam Hezeyanı olarak bilinir.
İsveç Kralı Eric XIV, agresif dış politikasıyla ve delilik ataklarıyla tanınır. Zaman ilerledikçe zihinsel sağlığı bozulan kral, şiddet ve paranoya nöbetleri geçirmiş, saray görevlilerini haksız yere öldürtmüştür. İsveç halkı tarafından tahttan indirilen Eric XIV, sürgünde yaşamış ve sonunda zehirlenerek öldürülmüştür. Şizofreni hastalığına sahip olduğu düşünülmektedir.
Brandenburg'lu Maria Eleonora, İsveç kraliyet ailesine evlenerek katılan bir prenses oldu. Ancak, zihinsel hastalığı nedeniyle kraliçe olarak geçirdiği zamanlar depresyon ve çocuklarıyla ilgili sıkıntılarla doluydu. Birçok düşük ve ölü doğumdan sonra, bir kız çocuğu doğurdu, ancak tahtı devralamadığı için derin bir depresyona girdi. Kocası öldüğünde ise deliliği daha da arttı ve sonraki yaşamını derin bir depresyon içinde geçirdi.
Prenses Alexandra Amelie, genç yaşında akıl sağlığını yitiren bir Bavyera prensesiydi. Hastalığının ilk belirtileri, temizlik takıntısı ve sadece beyaz renk giyme isteği olarak ortaya çıktı. Kral Ludwig I'nin eşi yerine metresine öncelik vermesi ve ailedeki gerilim, prensesin delüzyonel bir duruma girmesine neden oldu. Prenses, çocukluğunda bir cam piyano yuttuğuna inanarak paranoya ve obsesyon yaşamaya başladı. Bu durum, cam yanılsaması ve obsesif-kompulsif bozukluk ile ilişkilendirilmektedir.
İspanya prensi ve sonradan kral olan Philip V, liderliğiyle değil delilik haliyle hatırlanır. Çocukluktan itibaren yetersizlik hissiyle mücadele eden Philip, zamanla bipolar bozukluk, obsesif-kompulsif bozukluk ve Cotard sendromu gibi rahatsızlıklarla baş etmek zorunda kaldı. Deliryum, uykusuzluk, hijyenle ilgili sorunlar ve tuhaf davranışlar, kralın hayatının bir parçası oldu. Tarihçiler, Philip V'nin liderlik yeteneklerinden ziyade mental sağlığıyla öne çıktığına inanmaktadır.
İspanya'nın son Habsburg hanedanının hükümdarı olan Kral II. Charles, akraba evliliklerinden kaynaklanan deliliğe yakalandı. Kral, doğuştan yüz şekil bozukluğuyla doğdu ve çocukluğunda ciddi öğrenme güçlükleri ve gelişimsel gecikmeler yaşadı. Aslında, konuyla ilgili dönemin hekimleri kralın büyüye uğradığını iddia etti. Bugün ise biliyoruz ki, kralın deliliği cadılıkla ilgili değildi, muhtemelen genetik hastalıklardan kaynaklanıyordu. Ancak, tarihçiler hala tam olarak hangi hastalığın olduğunu bilmiyor.