Zaten bu yüzden kitabın adı “Derinler” diye başlıyor. Bir de “Sirenler” var. Efsanelere göre şarkılarıyla denizcileri etkileyip yanlarına getiren, sonra da onları lanetleyip gemilerini batıran mitolojik yaratıklardır Sirenler... Zaten kitabın da geneline bir mitoloji havası hâkim. Ve bu hava kahramanların yaşadıklarıyla o kadar uyumlu ki... Hiçbir mitolojik bilgi sırıtmıyor ve bunları bilene bilmeyene de “derin” anlamlar vadediyor.
Kitabı okurken dikkatinizi çeken ilk şeylerden bir diğeri de psikoloji. Bütün karakterler bu açıdan mükemmel kurgulanmış. Özellikle ana kahramanımız Edward Ege Kızılkaya’nın ilk bakışta okuyana garip gelen her tavrı, her bir korkusu ve gördüğü rüyalar, sayfaların arasında dolaştıkça psikolojik açıdan temelleniyor. Bu açıdan Derinler ve Sirenler psikolojiyle ilgilenen okurların da beklentisini karşılayacak bir kitap.
Karakterleri günlük hayatlarında görürken, Yazar Bahri Baykal'ın gözlem yeteneğine de hayran kalmamak elde değil. Her şey, herkes olması gerektiği gibi. Herkes meşrebince konuşuyor. Söz gelimi küçük bir kafeye girdiğinizde garson gelip menüyü uzatmıyor, mutfakta ne varsa sayıyor ve siparişinizi ona göre alıyor.
İşte bu küçük gibi görünen ayrıntılar aslında Derinler ve Sirenler’in alametifarikası: Mitolojik ögeler barındırmasına rağmen gerçekle bağları sapasağlam. Ve işte tam da bu yüzden okuyucuya çok farklı bir okuma tecrübesi sunuyor.