Başbakan Yardımcısı Akdoğan, Somali'deki saldırıya ilişkin, 'Türk politikasına kimse bu tür eylemlerle yön veremez. Sayın Cumhurbaşkanımız da bu tür hadiselere eyvallah etmez' dedi.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Ülke TV'de gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Somali'deki bombalı saldırıya ilişkin soru üzerine Akdoğan, 'Bu olayı şiddetle lanetliyoruz' ifadesini kullandı.
Saldırının amacının, yapanların belirlenmesinin, olayın aydınlatılmasının önemine değinen Akdoğan, 'Şimdiden bunu 'Türkiye'ye dönük bir eylem, saldırı' gibi nitelendirmek çok doğru olmayabilir. Olayı tam bir anlamak lazım' diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığından konuyla ilgili açıklama yapıldığını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın programını değiştirmeyip Somali'ye gideceğinin bildirildiğini hatırlatan Akdoğan, 'Şunu herkesin bilmesi lazım: Türkiye ve Türk politikasına kimse bu tür eylemlerle yön veremez. Sayın Cumhurbaşkanımız da bu tür hadiselere eyvallah etmez' diye konuştu.
Paris'teki terör saldırısını hatırlatan Akdoğan, şunları söyledi:
'Bu olay her gün bizim coğrafyamızda, bölgemizde, İslam dünyasında yaşanıyor. Aynı gün Yemen'de, Suudi Arabistan'da, bir gün önce İstanbul'da oldu, Somali'de oluyor, farklı ülkelerde oluyor. Biz bu işin mağduruyuz. İslam dünyası, Müslüman topluluklar, halklar bu işin mağduru. Bizim burada canımızdan, kanımızdan gidiyor. Bu olaylar öncelikle Müslüman halklara dönük bir mağduriyet oluşturuyor, bunu doğru anlamak lazım.'
Terör karşı karşı ortak mücadelenin ve birlikte hareketin önemine değinen Akdoğan, Türkiye'nin bunu hep vurguladığını dile getirdi.
'Kafasının arkasında başka amaç oluyor'
Türkiye'nin Somali'de yaptığı hizmetlerden, geliştirdiği işbirliğinden, yaptığı insani yardımlardan rahatsız olanların bulunduğunu ifade eden Akdoğan, şunları söyledi:
'Başkaları oraya el uzattığı, yardım götürdüğü, iş kurduğu zaman kafasının arkasında başka amaç oluyor. Oradaki yer altı zenginlikleri, altın, petrol, başka şeyler oluyor, misyonerlik faaliyeti oluyor, farklı birtakım amaçlarla oraya el uzatıldığını biliyoruz. Nasıl sömürüldüğünü de biliyoruz Afrika kıtasının. Türkiye'nin böyle bir amacı yok, 'sömürelim, istismar edelim, kullanalım' yok. Tamamen insani duygularla, hasbi bir şekilde elini uzatan bir ülke.'
Fransa'daki terör saldırısının ardından dünya kamuoyunun gündemine 'İslami terör' kavramının tekrar geldiğini, bu olayın ardından Müslümanlara yönelik saldırı olaylarının arttığının hatırlatılması üzerine Başbakan Yardımcısı Akdoğan, terör olaylarında kimin kime ne yaptığının üzerinde başka amaçların olabileceğine de dikkat çekti.
Örgütlerin amaçlarının üzerinde başka bir amacın da bulunabileceğini ifade eden Akdoğan, 'Terör hadiseleri, Paris olayıyla da ilgili söylenebilir, bazen birtakım ülkeleri bir şeye zorlamak için yapılabilir. Onların politikalarına bir şekilde yön vermek için meydana gelebiliyor veya bir takım şeyleri meşrulaştırmak için yapılabiliyor' görüşünü aktardı.
Bunun zaman içinde net olarak anlaşılabileceğini belirten Akdoğan, 'Terör olgusunu çok açık, net bir şekilde biz masaya yatırıyoruz ve reddediyoruz' ifadesini kullandı.
'Avrupa'nın net tavır takınması önemli'
Avrupa'da son dönemde yabancılara, göçmenlere, Müslümanlara karşı ciddi bir saldırı olduğunu anlatan Akdoğan, yönetimlerin de burada sorumlu bir şekilde, sağduyulu tavır takınmasının gerektiğini söyledi. Akdoğan, bu konuda tuzağa düşülmemesinin önemine de değindi.
İslamofobiye karşı İslam dünyasının net tavır alıp almadığının sorulması üzerine, İslam dünyasının yekpare bir yapı olmadığını, bu tür olaylara birçok merkezden kınamaların geldiğini anımsattı.
İslamofobi meselesini Türkiye'nin gündeme taşıdığını ve bunun bayraktarlığını yaptığını vurgulayan Akdoğan, şunları kaydetti:
'Medeniyetler İttifakı Projesi'ni geliştiren biziz. 'Antisemitizm nasıl insanlık suçuysa islamofobi'de insanlık suçudur' lafının söyleyen Sayın Erdoğan'dır, Cumhurbaşkanımız. Bunu dünya gündemine taşıyan, Birleşmiş Milletler de Avrupa'da, her zeminde gündeme getiren biziz. Bu gerçekten ciddi olumsuzluklar ve travmalar üreten bir durumdur. Özellikle Avrupa'da son dönemde yabancı karşıtlığı, Müslümanlara karşı tepkiler vesaire, bu kendi değer sistemini çatırdatacak bir şeydir, bu tür yaklaşımların gelişmesi. Farklı birtakım bakış açıları veya birtakım alınan tedbirlerin yanlış noktalara varması ve insanlar üzerine baskıyı artıracak noktayı uzanması vesaire, baktığımızda bütün bunlar Avrupa'nın yükseldiği değerleri bir şekilde aşındıran, çatlamaya sebep olabilecek durumlardır. Burada Avrupa'nın da net tavır takınması, sapla samanı birbirinden ayırması önemlidir.'
'Batı'nın da bir özeleştiri yapması gerekiyor'
Radikal unsurların, fanatizmin ve tahammülsüzlüğün gelişmesine neden olan unsurların da sorgulanmasının gerektiğini ifade eden Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Burada Batının da bir özeleştiri yapması gerekiyor. Siz sürekli yeraltına iter, sistemden dışlarsanız, işte darbe oluyor ve bütün o partiyi, hükümeti alaşağı ediyorsunuz, hepsine terörist muamelesi yapıyorsunuz, yeraltına itiyorsunuz. Bölgede İsrail'in yaptığı şımarıklıklar. Hamas'ın bir şekilde sistemin dışına itilmeye çalışılması, Suriye'de zalim bir diktatöre açık bir tavır takınılmaması, orada yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesi, bir dönem, daha önceki hükümet bağlamında söylüyorum: Irak'ta yine tahammülsüz bir anlayışın bütün farklılıkları dışlayan tavırları ki ülkeyi de uçurumun eşiğine, üçe bölünme noktasına getirmişti. Şu anda bu son terör hadiseleriyle neredeyse ülkenin önemli bir kısmı yönetilemez durumda. Böyle baktığımızda bu anlayış, bölgede demokrasinin gelişmesini istemeyen, tahammül göstermeyen, farklılıkları sisteme entegre etmeyen anlayışın bu tür radikal, fanatik örgütlerin zeminini beslediğini görüyoruz. Bu da bir sorundur.'
'Siyasette sonuca ulaşmak önemlidir'
Akdoğan, 4 eski bakanla ilgili Yüce Divan oylaması hatırlatılarak sorulan soru üzerine, 'Siyasette sonuca ulaşmak önemlidir. Muhalefet bir hamle yaptı, sonuca ulaşabildi mi? Ulaşamadı. Yani istediğini yapamadı, 276'yı bulamadı. Burada önemli olan budur. Sürekli seçim kaybeden muhalefetin, 'biz işte bir puan oyumuzu arttırdık, iki puan şöyle oldu, iktidar bir puan geriye gitti vs' gibi kendi seçim başarısızlığını mazur göstermek için nasıl yorum yapıyorsa burada da aynı şey. Sen kendine bak. Sen bir şey yapmak istedin, 276'yı bulamadın, sonuca ulaşamadın ve burada muhalefet istediğini alamamıştır. Burada önemli olan budur' değerlendirmesini yaptı.
Akdoğan, bütün partilerin milletvekilleri üzerinde baskı kurduğunu, bütün milletvekillerini zorla oraya getirdiğini, baskı kurmak için her şeyi yaptıklarını buna rağmen neticeye ulaşmadıklarını belirtti. Akdoğan, 4 eski bakanla ilgili Yüce Divan oylamasında AK Partili milletvekillerinden fire olduğu yönündeki tartışmalarla ilgili soru üzerine şunları söyledi:
'Sayıyı bilmiyoruz AK Parti'de. Mazeretli olanlar da var. Cumhurbaşkanımızla Afrika'ya, Başbakanımızla Davos'a gidenler, hasta olanlar, uluslararası birtakım programlarda olanlar, mazereti olan arkadaşlarımız da var ama bizden bir kısım kişilerin de kabul oyu verdiği de anlaşılıyor bu tablodan. Burada AK Parti'nin bir grup baskısı oluşturmaması... Neticede milletvekili kabine giriyor ve bir oy kullanıyor. Bu iradeye, sonuca saygı duymak gerekir. Bu saygıyı da biz göstermek zorundayız. Onun ötesinde kendi içimize dönük meseleyi elbette ele alırız, tartışırız, konuşuruz, değerlendiririz. Burada ben dramatik, çok eyvah eyvah denecek bir tablo olduğunu düşünmüyorum ama kendi içimizde sorgulanması gereken meseleler de olabileceğini düşünüyorum. Saygı duyarız iradeye ama çok normal bir şey olarak da görmüyorum açıkçası.'
'Biz kendi içimizde bu meseleleri tartışırız'
Akdoğan, 'İki milletvekiliniz bir açıklama yaptı, 'içimizdeki hainler' denildi' hatırlatması üzerine de şunları kaydetti:
'Bu ileri laflar doğru değil çünkü herkes farklı gerekçelerle sebeplerle bir iradeyi ortaya koymuştur. Bu 'Ben yolsuzluğu destekliyorum' anlamına gelecek bir şey değildir. Burada muhalefet bir önerge vermiştir. Yani 'Yüce Divan'a gitsin, mesele o zeminde ele alınsın' diye düşünenler olabilir. Bu sonuçtan 'tamam yolsuzluk vardır' hükmü çıkmaz. O şekilde oy kullanan arkadaşlarımız da bunu demiş olmazlar onu yapmakla. Farklı sebeplerle kişisel tepkilerini bir şekilde ortaya koymuş olabilirler. Burada ben baktığımda, muhalefetin çok ciddi bir ittifak halinde, grup baskısıyla milletvekillerinden oy topladıklarını görüyoruz.
AK Parti'den hiç hazzetmeyen ve farklı farklı girişimlerin içinde olan yapıların veya kişilerin burada nasıl işbirliği yaptığını, nasıl bir bütün olarak orada bir tavır sergilediğini görünce, buna destek mahiyetindeymiş gibi algılanabilecek bir tavır sergilenmesini, kişisel de olsa ben bunu doğrusu çok içime sindiremedim ama bu çok büyütülecek bir şey değildir. Biz kendi içimizde bu meseleleri tartışırız. İç meseleleri siyasi polemik konusu yapmak, insanların birbirine laf söylemesi, iradelerini sorgulaması bu da doğru bir şey değildir.'
Bugüne kadar atlattıkları badireleri ve 12 yıldır iktidarda olmalarını grup bütünlüğünü korumalarına bağlayan Akdoğan, gruptaki arkadaşlarının samimiyetini sorgulamayacağını, bunun bir gönül ilişkisi olduğunu söyledi.
Akdoğan, 'Bu gönül ilişkisi içinde bütün bu yapı, grup bütünlüğünü koruyarak zorlukların üstesinden gelmiştir. Grup bütünlüğünde farklı bir hava estirecek şekilde siyasi polemik yapmak içeride, bunun çok doğru olduğunu düşünmüyorum, özellikle seçim sürecinde' değerlendirmesinde bulundu.
Yalçın Akdoğan, 'Devlet Bahçeli'nin 'Hükümet 276'nın altına düştü ve güven kaybına uğradı' gibi bir açıklaması var' denilerek yöneltilen soruya ise bunun bir hükümet oylaması olmadığını, ne AK Parti'ye ne de hükümete karşı bir tavır olduğunu ifade etti.
'Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı elbette daha etkili olacaktır'
Yalçın Akdoğan, '15 yıl aradan sonra ilk defa Cumhurbaşkanının başkanlığında Bakanlar Kurulu toplandı. Türkiye son 4 yıldır başkanlık sistemini konuşuyordu ve dönem dönem partinizden 'fiili olarak 2014 yılında, 2015'e geçtiğimiz zaman fiili olarak başkanlık sistemine de geçmiş olacağız' açıklamaları da gelmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Bakanlar Kuruluna başkanlık etmesi, aynı zamanda başkanlık sistemine fiili olarak geçildiğinin bir göstergesi midir' sorusu üzerine, Cumhurbaşkanının Bakanlar Kuruluna başkanlık yapmasının ne parlamenter rejimin doğasını, ne anayasal düzeni değiştirdiğini, bunun zaten anayasal bir durum, yetki ve hak olduğunu dile getirdi.
Bunu daha önce de cumhurbaşkanlarının kullandığını hatırlatan Akdoğan, 'sistem değişti, rejim değişti' tartışmasının doğru olmadığını, cumhurbaşkanının yürütmenin başı olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunda 2014 değerlendirmesinin yapıldığını anlatan Akdoğan, bundan sonra da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın arzu ederse Bakanlar Kuruluna Başkanlık edebileceğinin altını çizdi.
'Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı elbette daha etkili olacaktır' diyen Akdoğan, şöyle devam etti:
'Ben bunu seçimden önce de defalarca söyledim. Sayın Erdoğan siyasi yasaklıyken bile etkili bir siyasi aktördü. O makamlardan gücünü alan birisi değil. Makamı olsa da olmasa da siyasi bir etkisi vardır. Cumhurbaşkanı böyle bir kişi olduğunda elbette bu etkili bir cumhurbaşkanıdır. Halkın cumhurbaşkanını seçmesi bu etkiyi daha da arttırır. Burada şu anda bu parlamenter rejimi, anayasal düzeni zorlayan, değiştiren bir durum söz konusu değildir.'
'Hayal ürünü şeyler üretiyorlar'
Akdoğan, 'Önce medyada yer aldı, daha sonra CHP bunu gündeme getirdi. Gürsel Tekin, Başbakana seslendi: 'Senin odanı bir bakan bastı mı, basmadı mı?' diye. Hiçbir bakan üzerine alınmadı, siz tweet attınız' ifadeleri üzerine ise bunların konuşmaya değecek konular olmadığını belirtti.
Bunların komik, saçma ifadeler olduğunu, böyle saçma bir şey üzerinden yorum yapmanın bile abes olduğunu anlatan Yalçın Akdoğan, 'Tweet attım şunun için attım: Orada beni tarif ediyor. 'Siyasi danışmanlık yapan, uzun zaman başbakanın yeni kabinede de yardımcısı olan vs' gibi beni tarif ettiği için, 'bu deli saçmasıdır, boş ver, ciddiye almayalım' denebilir ama ertesi gün benim ismim geçtiği için onun üzerine ben yalanladım. Bunları yalanlamazsanız da bunlar doğruymuş gibi yorum yapılmaya devam ediliyor' karşılığını verdi.
AK Parti kültüründe, Türk kültüründe böyle bir şeyin mümkün olmadığını söyleyen Akdoğan, 'yüzde yüz yalan üretmek üzerine bir yapının var olduğunu' kaydetti.
Paralel yapının bunu özellikle çok yaptığını bildiren Akdoğan, birilerinin oturup yüzde yüz hayal ürünü birtakım şeyler ürettiklerini, bunları siyasetçilere söylettiklerini bunları alıp haber yaptıklarını ve ertesi gün İngilizce versiyonlarını yayınlayarak psikolojik bir harekat yürüttüklerini söyledi.
Bunun akla zarar bir durum olduğunu ifade eden Akdoğan, bu anlayışın değirmenine su taşımamak gerektiğini, yalancılıkla haberciliğin farklı şeyler olduğunu kaydetti.
'Açık tahrikler içerisine girdiklerini gördük'
Akdoğan, Cizre'deki olaylara ilişkin soru üzerine, Çözüm Süreci ve önceki demokratik açılım süreçlerinin birçok sabotaja uğradığını belirterek, 'Cizre ikinci bir Kobani (Ayn el-Arap) olayına çevrilmek istendi: Bunun üzerinden nasıl sürece zarar verebiliriz. Burada kirli ellerin karanlık ellerin devreye girdiğini gördük. Açık tahrikler, provokasyonlar içerisine girdiklerini gördük. Bunlarla ilgili tabii gerekli soruşturmalar yapılıyor. Ama 4-5 gündür geçen haftaya göre daha sakin olduğunu biliyoruz, şu anda bölgede herhangi bir şey yok' diye konuştu.
Bölgede birilerinin, provokasyon ve tahrik peşinde olabileceğini ifade eden Akdoğan şöyle konuştu:
'Ama ortada bir örgüt var. Bununla ilişkili birtakım çevreler var, onlar bu işleri yaptılar yani hendeği kazan, provokatörler gelip hendeği kazmadı, kazan anlayışın ne olduğu belli. Sokaklara çocukları salan, sağa sola molotof atan bu anlayış da belli. Devlet burada güvenliği sağlayabilecek güç ve kudrete sahiptir ve gereğini yapar. Ama bu siyasi bağlantılı yapıların bu tahriklerden uzak durması kitleyi sokaklardan çekmesi, bu olaylara zemin hazırlamaması önemlidir. Bizim de bu siyasilere bu çağrıyı yapmamız gayet doğaldır. Bu bağlamda birkaç defa bu olayların son bulması için girişimler oldu. Öcalan'ın mesajı okundu. Ertesi gün çocuğun vurulması hadisesi yaşandı. Daha önce Kandil bir açıklama yaptı, yüzlerinizi kapatmayın, molotof atmayın... Ertesi gün başka hadiseler meydana geldi. Bunların hepsi boşa çıktı. Karanlık eller bunları boşa çıkarmak için bu işleri yaptılar.'
'Devam eden davaları görmek lazım'
'Hrant Dink cinayetiyle ilgili soruşturmada adı geçen şaibeli bir emniyet müdürünün Cizre'de görev almasının garip olduğuna' ilişkin soru üzerine Akdoğan, şöyle devam etti:
'Devam eden soruşturmalarda bizim peşinen birtakım hükümler vermemiz doğru olmaz. Neticede birtakım kişilerin itibarları söz konusu olduğu için daha hassas davranmak lazım. Devam eden davaları görmek lazım, ona göre yorum yapmak lazım. Ama o hadiselerde birtakım karanlık ellerin devreye girdiği ihmallerin olduğu, konuşuluyor. Bu, suçun içinde neye tekabül eder, yani bir pay çıkarır mı çıkarmaz mı? Ona yargı karar verecek. Bölgede yaşanan bu olumsuzluklarda birtakım örgüt içi dinamiklerin veya çözüm sürecinden hazzetmeyen farklı odakların yani uluslararası aktörlerin bunu manipüle edebildiklerini veya paralel yapı gibi birtakım şeylerin çözüm süreci akamete uğrasın birinci amaç. İkinci amaç da AK Parti seçim öncesi bundan zarar görsün şeklinde terörü tekrar tırmandırabilir miyiz?. Bunu tahrik ettiklerini görüyoruz. AK Parti gitsin de Türkiye ne olursa olsun. Sorumsuzca bir yaklaşımları olduğunu daha öncede gördük. Çok farklı saiklerle birtakım kirli ellerin orada işin içinde olduğu anlaşılıyor.'
'Karanlık bir yapıdır'
Akdoğan, 'paralel yapı'yla ilgili bir istihbarat örgütü gibi çalışabilecek bir yapının, maskeleri ne olursa olsun, bir siyaset mühendisliği çabasının ötesinde, başka birtakım amaca hizmet ettiğini anlattı.
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, 'Karanlık bir yapıdır. Düşünün polisin içinde hakim, savcı vesaire, bunun dışarıdan bir imam sivilden talimat alması, o talimatlara göre hareket etmesi bu idari bir suçlu olmanın ötesinde, örgütsel bir suçtur. Bu paralel yapı meselesi ortada bir örgüt olduğunu gösteriyor. Örgütsel organize bir suç yapıldığını gösteriyor. Devletin gücünü kullanan ama başka amaçlara hizmet eden ve meşruiyeti kendinden menkul hiç bir hukuki ve siyasi meşrutiyet yok. Ama bir şekilde ben yönetirim sevdasına kapılmış, bir tablo bu.' değerlendirmesinde bulundu.
Akdoğan, her yolu amaca ulaşmak için mubah görmenin doğru olmadığını vurgulayarak, 'Hakikatin merkezine kendisini koyup, cezalandırıcı olarak gidip birtakım infazlar yapmak bu doğru değildir. İslami de değildir, kabul edilebilir de değildir' ifadesini kullandı.
'Tam bir kararlılıkla sonuç almaya çalışıyoruz'
Seçimlerin yaklaşmasıyla Çözüm Süreci'nin akamete uğrayıp uğramayacağı yönündeki soruya da Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şöyle yanıt verdi:
'Hükümet iyi niyetle samimi bir şekilde bu kronik sorundan kurtulmaya çalışıyor. Burada tam bir irade var, bu konu her kurulda, devletin bütün kurumlarında konuşulan tartışılan bir devlet politikası olarak hayata geçirilen bir durumdur. Cumhurbaşkanının iradesi tamdır, Başbakanın ve hükümetin iradesi tamdır. AK Parti'nin iradesi tamdır. Bu süreç de tam bir kararlılıkla sonuç almaya çalışıyoruz. Ama bunlar çok kolay süreçler değil. Onlarca yılın meselesi akşamdan sabaha çözülmüyor. Çok farklı dinamikler devreye girebiliyor. Burada Asayişi bozan olaylara müsaade etmemek onların da buna çanak tutmaması önemli, algıyı bozan eylem veya söylemlere müsaade edilmemesi önemli.'
Akdoğan, Çözüm Süreci'nin seçime endeksli bir süreç olmadığını, siyasi polemiklere veya seçim hesaplarına da kurban edilmemesi gerektiğini, sürecin el birliğiyle götürülmesi gerektiğini söyledi.
'Artık devlet halkın içinde'
Diyarbakırlı Ali Gaffar ismini alan 102 çocuğu ağırlayacak olmasına ilişkin soru üzerine de Akdoğan, 'Diyarbakır halkı seviyordu, devletle halkı buluşturan bir anlayışa sahipti. Sevilen bir insandı. Onun şehit edilmesinden sonra birçok çocuğa Gaffar Okkan ismi verilmiş. O çocuklar Ankara'ya gelecekler, biz de kabul edeceğiz. Diyarbakır halkının asker polis fark etmez, bir şekilde halkın yanında olan şu an AK Parti'nin de temel yaklaşımı bu. Artık devlet halkın içinde. Bu açıdan önem taşıyor' diye konuştu.
Muhabir: Sarp Özer-Şenay Ünal-Fatih Çakmak
AA