Trabzonlu balıkçı Salih Usta, “Yunuslar denize serdiğimiz ağlarımızda bulunan balıkları gördüğü zaman gidip, ağlara saldırıyor. Ağlarımızı parçalıyor, delikler açıyor. Yeni ağlarımızı paramparça ediyor. Benim kadar yunusları seven yoktur. Çok sevimliler. Ama ağlarımı parçaladığı zaman gözüm bir şey görmüyor. Zaten ağın bir parçasının maliyeti bin lirayı buluyor. Çektiğim ağın içinde balık olmadığını ve paramparça olduğunu gördüğüm zaman bende yunus sevgisi falan kalmıyor. Buna bir önlem alınsın. Karadeniz’de yunus azdı. Ama şimdi yıllardır tutulmadığı avlanmadığı için denizi ele geçirdiler. 10 yıl sonra denizde yunuslar haricinde başka bir canlı da kalmayacak. Karadeniz yunuslara kalacak, günde 70- 80 kiloya yakın balık yiyor zaten. Artık dayanacak ne ekonomik gücümüz kaldı ne de psikolojimiz” dedi.
Balıkçı Yılmaz Sakallıoğlu ise, “Yunuslar, ağlara çok zarar veriyor. Yeni yaptığımız sıfır ağları akşamdan serip, sabah paramparça alıyoruz. Tamir edilecek şekilde de olmuyor ağlar. Mecbur, kaldırıp çöpe atmak zorunda kalıyoruz ağlarımızı. Bize maddi olarak çok zararı var. Bizim ekonomik gücümüz bu yükü kaldıramaz oldu. Kan ağlıyoruz resmen” diye konuştu.
çernobil'in etkileri bunlar. zamanında çıkıp çay filan içtiler ama demek ki aptallık ve yaşadığı yere düşmanlık gibi etkileri varmış fark edemedik.
Balıkçılar serçe parmağından küçük hamsileri bile avlıyor, denetleyen yok. Yunuslar insanlardan daha fazla mı yiyebilecek sanki? İnsanların günahını hayvanlara yıkmak da yeni moda.
Şu laf ağızdan çıktığı anda geri dönüşü yok işte. İçindeki barbarlığı türlü bahanelerin arkasına saklanıp (tavuklara havlıyor, ekinleri yiyor, etrafı pisletiyor..) hayvan öldürerek bastırmaya çalışan ve cehaletten beslenen siyasi ideolojiler sayesinde toplumda statü kazanmış yaratıkların elinde şimdi "Oğlum profesör bile diyor!" şeklinde daha geçerli bir sebep var.