Matematik Dehası Cahit Arf'ın İstanbul Üniversitesi'ndeki Anısını Dinleyin!

Türkiye'de akademik alışkanlıklara dair çokça eleştiri dillendirilir, çoğunu duymuşsunuzdur. Genelleme yapma hatasına düşmeden üniversitelerin bilim üretmekten ziyade bazı titrlerin peşinde koşulduğu bir memuriyet süreci olarak görüldüğü, yapılan akademik çalışma sayılarından, patentlerden ve hatta yabancı dil hakimiyeti oranlarından bile artık görülüyor.

Peki bu durum son yıllarda ortaya çıkan bir 'üniversite-içi yozlaşma' olarak mı? Cahit Arf'ın anısına bir bakalım.

10 liralık banknotların arka yüzünde görmeye alışkın olduğumuz Cahit Arf'ı yeniden tanıyalım ki bu anıyı anlamlandırmamız kolaylaşsın.

Arf, bilimin ve bilimsel düşüncenin yayılması için ömrü boyunca çabalamış, bugün bu çalışmaların kurumsal olarak yürütüldüğü TÜBİTAK'ın kuruluşunda yer almıştı. Azimle yaptığı çalışmaları belki de onun Balkan Savaşları'ndan Türkiye'ye uzanan, Balkan mübadelesiyle şekillenen zorlu hayatıyla ilgiliydi.

Arf'ın eğitim hayatı Türkiye'de başlayıp Fransa'da devam etti. Eğitimi sonlandığında Galatasaray Lisesi'nde bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra rotasını Almanya'ya çevirdi.

Göttingen Üniversitesi'ne 1937'de doktora eğitimini tamamlamak için giden Arf'ın soluduğu hava bir anda değişmiş, yeni yuvası Gauss Teoremi'nin de yaratıcısı olan Gauss'un çalıştığı laboratuvarlar olmuştu.

Göttingen'deki matematikçiler Sınıf Cismi Teorisi adı verilen dev teori geliştirirken Alman siyasi ortamının krizi sebebiyle ekibin bir kısmı ülkeyi terk ettiğinde Cahit Arf bu projeyle ilgilendiğini ve çalışmak istediğini belirtti.

Doktorasını bu teori üzerine yapma kararını hocalarıyla paylaşan Arf çokça eleştiri alsa da vazgeçmedi.

O bu eleştirileri dikkate almayarak doktorasını tamamladı ve ikinci dereceden denklemlere kadar indirgenebilen geometri problemlerinin kolayca çözülebileceğini de ispatladı. Ortaya çıkan teoriyi meslektaşı Hasse'yle paylaşmayı teklif etse de Hesse bu teorinin Arf değişmezi adıyla yayınlamasını önerdi, ona göre bu teorinin sahibi Arf olmalıydı.

''Ben matematiğe hayatımı adadım, karşılığında bana hayatımı geri verdi.'' sözü bilime bağlılığını açıkça göstermiyor mu?

Arf 1938'de doktorasını tamamladıktan sonra matematik alanında yaptığı çalışmaları Türkiye sınırlarında sürdürmek ve bildiklerini daha fazla hevesli öğrenciye aktarmak için İstanbul Üniversitesi'nde çalışmaya başlıyor.

Öğrenme ve öğretme aşkıyla başlayan görevi sırasında yaşadıklarının ardından kaleme aldığı, okurken hepimizin pay çıkarması gereken bir anısı Tosun Terzioğlu ev Akın Yılmaz'ın hazırladığı 'Anlamak' Tutkunu Bir Matematikçi Cahit Arf kitabında yayınlanıyor.

Arf o dönemlerde neredeyse her hafta düzenli olarak araştırma seminerleri düzenliyor.

Araştırmalarından ve tecrübelerinden öğrendiklerini paylaşmak için herkesin katılmasına da büyük özen gösteriyor fakat ilgi gösterenler sadece birkaç ilgili öğrenci ve öğretim üyesiyle sınırlı kalıyor.

Bu durum sürekli hale geldikten sonra Arf şunları söylüyor:

Öğretim üyesi arkadaşlarımız iyilerdi hoşlardı ama çoğunun bilime dair öyle bariz bir ilgileri yoktu. Asıl hedefleri işte profesör olmak, dekan olmak, senatoya girmek, rektör olmak gibi şeylerdi. Yani bilim peşinde değil rütbe peşinde koşmak.

''Halbuki üniversite bilim yapmaya müsait haldeydi, Witt geldi, Blaschke geldi, Hasse geldi. Başka pek çok insan gelip gittiler.''

Bunlar her geldiklerinde seminerler verirlerdi. Ben ise arkadaşlarımı yalvar yakar götürebiliyordum bu konferanslara, o kadar ilgisizlerdi yani. O yüzden sıkılmaya başlamıştım epeydir ve 'artık bu işi bırakmanın zamanıdır' dedim.

Cahit Arf bu atmosferde artık topluluğun 'bilim yapma' amacı olmadığını gördüğünde 1962 yılında emekliliğini istedi.

Dünyaca ünlü bir bilim insanını mesleğinden uzaklaştıracak bir durgunluktan bahsediyoruz. Bugün de benzer eleştirileri duyuyoruz ve bu sorunun bugün oluşmadığını da görüyoruz. 

Üniversiteleri yeniden bilim yuvası olması için sizce ne yapmalı? Yorumlarda buluşalım, tartışalım.

Popüler İçerikler

Öğretmen Olmak İçin Şartlar Değişiyor: Öğretmenler Artık Üniversiteden Sonra Atanamayacak!
İlk Buluşmada Alman Usulü Hesap Ödediği İçin Buluştuğu Kişinin Cimriliğinden Dem Vuran Kadın Tartışma Yarattı
Dünyanın En Güzel 100 Kadını Listesine Türkiye'den 3 Ünlü Oyuncu da Girdi!
YORUMLAR
Pasif Kullanıcı
19.02.2019

Çok zorlamayın. Bazı toplumlara gelmez. Ne demişler alışmadık götte don durmaz..

19.02.2019

Gayet de zorlanmalı. Hiçbir toplum kendiliğinden bilim aşkıyla gelmedi buralara. Hiçbir dünya toplumu doğuştan bilim aşkıyla veya çalışkanlıkla ödüllendirilmedi. Her ülkede olduğu gibi bu ülkede de bilim aşkıyla yanıp tutuşan, çalışmaktan taviz vermeyen, "ülkeme nasıl daha fazla katkı sağlayabilirim" düşünen insanlar da var. Ama devlet ya da fırsatçı işverenler onları işsiz bırakırsa, ülkede yediden yetmişe herkes sadece kendini rahat yaşatmaya çabalarsa olacağı bu. O yüzden bu ülkeyi geliştirmek isteyen herkese söylüyorum: Lütfen cevval olun. Fırsatçı olun. Gereksiz insanların önünüze geçmesine izin vermeyin. O bilinçli olmasını beklediğiniz yönetici siz olun ve kurumunuzu bilinçlilikle yönetin. Bir şeyi kimse yapmıyorsa siz yapın.

Asıl hedefleri işte profesör olmak, dekan olmak, senatoya girmek, rektör olmak gibi şeylerdi. Yani bilim peşinde değil rütbe peşinde koşmak. şimdide farkı yok sadece onlar değil herkes bunların peşinde.

19.02.2019

Bizde meslek aşkı yok makam aşkı var. Herkes bir makam bir ünvan peşinde.

TÜM YORUMLARI OKU (10)