ANKARA (AA) - AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, KKTC'deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin, 'Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanlığında geçmiş dönemde duyduğumuz birtakım incitici mesajlar, Türkiye'yi inciten mesajlar, Kıbrıs davasını ve Kıbrıs Türkü'nü inciten mesajların da siyasi dönemi böylece kapanmış oldu.' dedi.
Çelik, AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve soruları yanıtladı.
Ömer Çelik, Doğu Akdeniz'deki gelişmelere ilişkin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde seçimler yapıldığını ve Ersin Tatar'ın Cumhurbaşkanı seçildiğini hatırlattı.
Tatar'ın ifade ettiği siyasi tezlerin KKTC, Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs davası için yeni ve çok daha pozitif bir dönemin işaretini verdiğine dikkati çeken Çelik, Tatar'ın ilk ziyaretini Türkiye'ye gerçekleştirdiğini, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından da devlet töreni ile karşılandığını anımsattı.
Sözcü Çelik, 'Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığında geçmiş dönemde duyduğumuz birtakım incitici mesajlar, Türkiye'yi inciten mesajlar Kıbrıs davasını ve Kıbrıs Türkü'nü inciten mesajların da siyasi dönemi böylece kapanmış oldu. Sayın Tatar'ın dün ifade ettikleri hem Kıbrıs'taki çözümle ilgili gerçeklere dayanan bir çözümün altını çizmesi, şimdiye kadar sadece bir oyalama olarak kullanılan bir takım mekanizmaların bundan sonra yürümeyeceğini ifade etmesi ve gerçeklere dayalı bir çözümün altını çizmesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin hak ve menfaatlerinin korunması açısından bilhassa da Doğu Akdeniz'deki hak ve menfaatlerinin korunması açısından yeni bir döneme işaret etmektedir.' değerlendirmesinde bulundu.
Oruç Reis gemisinin 25 Ekim-4 Kasım tarihlerinde sismik araştırma icra edeceği bölgenin Yunanistan'a 440, Türkiye'ye ise 130 kilometre uzaklıkta olduğunu söyleyen Çelik, 'Burada Yunanistan'ın tezlerinin esasında geçerli olmadığını Yunanistan'daki önemli uluslararası hukukçulardan bazıları da ifade etmektedir, bir kısmı da zaten oradaki baskı yüzünden birtakım tepkiler söz konusu olacağı için bunlar konusunda rahat konuşamıyor ama uluslararası hukukun işaret ettiği gibi Türkiye hukuki temelde haklı tezleri savunmaktadır, Yunanistan ise sadece maksimalist ve radikal tezlerin peşinde koşmaktadır.' diye konuştu.
- 'Müzakere kapısı her zaman açıktır'
Ömer Çelik, Türkiye'nin yaptığının hem kendi hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin mavi vatanındaki hak ve menfaatleri korumakla ilgili olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Burada zaman zaman işte müzakereler söz konusu oluyor, müzakere çağrıları söz konusu oluyor. Burada tabii eğer sahada fiili durum yaratmak gibisinden bir tutumdan vazgeçerse Yunanistan, müzakere kapısı her zaman açıktır. Cumhurbaşkanımız 'Masadan kaçan taraf olmayacağız' diyerekten müzakerenin ne kadar bizim açımızdan önemli olduğunu ifade etmişlerdir. Her zaman da şunu söylüyoruz; Türkiye Cumhuriyeti bir müzakere devletidir ama sahada fiili durum yaratıp bir dayatma ortaya koyacakları zaman kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti gereken cevabı verecek kudrete, deneyime ve kararlılığa da sahiptir. Esas olan ilke, Atatürk'ün işaret ettiği gibi 'Yurtta sulh, cihanda sulh' ilkesidir. Hepimizin benimsediği, peşinden gittiği ilke 'Yurtta sulh, cihanda sulh' ilkesidir ama burada istikrarı bozan taraf Yunanistan olduğu için müzakereyi istismar eden taraf Yunanistan olduğu için bir fiili duruma da hiçbir zaman müsaade edilmesi söz konusu olmayacaktır.'
Türk diplomatlarının dünyanın en yüksek müzakere yeteneğine ve diplomasi deneyimine sahip olduklarına işaret eden Çelik, 'Türkiye'nin doğrudan taraf olmadığı pek çok çatışmada bile Türk diplomatları ara bulucu olarak davet edilmektedir ve her zaman 'kazan kazan' formülü ile birlikte Türkiye'nin diploması ekolünün bölgesel ve uluslararası barıştan yana çok ciddi, kalıcı sonuçlar üretebildiği çeşitli olaylarda görülmüştür. Bir kere daha ifade ediyoruz ki müzakere isteniyorsa, sahici, gerçekçi ve samimi bir müzakere isteniyorsa, Türkiye Cumhuriyeti'nden daha güçlü bir müzakere devleti bulunamaz ama müzakereyi bir istismar aracı olarak kullanıp sahada fiili durum yaratma peşinde koşanlar varsa da Türkiye Cumhuriyeti'nin buradaki kararlılığı esastır.' şeklinde konuştu.
- 'Herkesin hassas olması gerekiyor'
Yunanistan'ın Girit Adası'nın güneyine doğru birtakım çalışmalar yapacağını söyleyerek Libya'nın hak ve menfaatlerini de ihlal etmeye çalıştığını ifade eden Ömer Çelik, 'Bu, Yunanistan devleti için bir alışkanlık haline gelmiş. Önce fiili durum ilan edip, sonra oraya hukuki kılıf giydirmeye çalışıyorlar. Tabii Türkiye'nin Libya ile yaptığı anlaşma Birleşik Milletlere de bildirilmiştir ve esastır.' açıklamasında bulundu.
Yunanistan ve Fransa'nın gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter'e verdikleri desteğin görüldüğünü söyleyen Çelik, Türkiye'nin baştan beri Libya'daki krizin askeri çözüm yerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda Libyalılar arasında yürütülecek ve Libyalıların sahipleneceği bir siyasi süreçten geçtiğini ifade ettiğini vurguladı.
Sözcü Çelik, 'Bu süreci sahiplenmeyenler, Libya halkını devre dışı bırakanlar ve fiili durum yaratarak toplu mezarlarla birtakım siyasi projeleri hayata geçirmeye çalışanlar, ki bunların sembol ismi Hafter'dir, ona Fransa'nın nasıl destek verdiğini de biliyoruz, bunlara karşı Türkiye ise dirayetli bir duruş ve Libyalı kardeşlerimizin talebi doğrultusunda destek ortaya koymuştur. Libya'nın toprak bütünlüğü, Libyalıların sahipleneceği bir çözümün ortaya çıkması konusunda herkesin hassas olması gerekiyor.' ifadesini kullandı.
Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonunun 5+5 Ortak Askeri Komisyon Toplantıları neticesinde Cenevre'de 23 Ekim'de bir ateşkes anlaşması imzalandığını hatırlatan Çelik, 'Bunları kimin sahipleneceği, kimin bozacağı görülecek. Geçmişte de ateşkes imzalandığı zaman saldırgan taraf olan, gayrimeşru taraf olan Hafter tarafı bunları yapmaya devam etti.' diye konuştu.
Ömer Çelik, 9 Kasım'da Libya ile ilgili Tunus'ta Siyasi Diyalog Forumu Toplantısı yapılacağını ve bu süreci de yakından takip edeceklerini bildirerek, 'Libya'nın toprak bütünlüğü ve Libyalıların sahipleneceği bir çözüm konusundaki hassasiyetimizi ve takibimizi sürdürüyoruz.' dedi.
Gündem konularından birinin de S400'lere ilişkin tartışmalar olduğunu belirten Çelik, Türkiye'nin etrafındaki tehditlerden doğan hava savunma sistemi ihtiyacının net bir ihtiyaç olduğunu vurguladı.
Sözcü Çelik, NATO'nun Türkiye'nin bu ihtiyacı söz konusu olduğunda Türkiye'nin yardımına etkili bir şekilde koşamadığının da belli olduğunu, Türkiye'nin öncelikle NATO içerisinde bir sistem arayışına gittiğini ve Patriot temin etmeye çalıştığını hatırlattı.
Süre, ortak çalışma, tedarik ve finansman konusundaki şartların Türkiye'yi tatmin eden bir durum ortaya çıkarmadığını anlatan Çelik, 'S400 tedariki bir tercih olarak değil Türkiye'nin güvenliğinin bir gereği olarak, bir zorunluluk olarak önümüze gelmiştir ve şu anda da deneme ve sistem kontrolleri planlandığı şekilde devam etmektedir.' bilgisini verdi.
Birtakım aşırı üslup sahiplerinin Türkiye'nin NATO üyeliğini sorgulamaya çalıştığını dile getiren Ömer Çelik, şöyle devam etti:
'Türkiye bir NATO üyesidir, bu tartışılmaz bir gerçektir, NATO içerisinde çok önemli bir güçtür ve NATO savunma sistemine şimdiye kadar en değerli katkıları vermiş ülkelerin başında gelmektedir. Dolayısıyla Türkiye'nin S400'leri kullanması güvenlik ihtiyaçları açısından bir zorunlulukken, NATO'nun komuta ve kontrol sistemlerinin altyapısına entegre edilmeyecek. Diğer NATO ülkelerinde, örneğin Yunanistan'da S300 örneğinde olduğu gibi NATO kontrol sisteminden ayrı bir şekilde, müstakil olarak kullanılacaktır. Dolayısıyla bu Türkiye'nin NATO üyeliğiyle çelişen bir duruma sahip değildir. Burada bütün müttefiklerimizin Türkiye ile bu konuları konuşurken müttefiklik dili içerisinde, bir devlet üslubu içerisinde konuşması gerekiyor. Dünyanın her tarafında beraberce teröre karşı mücadele ediyoruz, dünyanın her tarafında beraberce büyük fedakarlıklar yapıyoruz, şimdi müttefiklerimizin herhangi bir şekilde tehdit ya da taciz dille konuşması bu müttefiklik ilişkisinin ruhuna ve şimdiye kadar olan kazanımlarına uygun bir tablo ortaya çıkarmıyor.'
(Sürecek)