Ailesi Tarafından İstenmediğim Sevgilimin Dergiden Öğrendiğim Nişanı ve Yaşananlar Karşısında Şaşıracaksınız

Bugüne kadar şahit olduğunuz tüm aldatılma hikâyelerini unutun, çünkü az sonra okuyacaklarınız karşısında nutkunuzun tutulacağından eminim... 

Sizi 2000'lerin Ankara'sına, zengin çocuklarının cirit attığı özel bir üniversitede başlayan bir aşk hikâyesine ışınlıyorum, tam da hikâyemin başladığı yere... 

Uyarı: Onedio okurları tarafından paylaşılan bu hikâyeler, editörler tarafından formata uygun olarak düzenlenmiştir. 

Bu hikayeyi isimleri değiştirerek anlatacağım, çünkü hikâyenin kahramanları şu an halihazırda Ankara'nın en bilindik ailelerinden birine üye. Üzerinden çok sular akmış olsa da isim vermek, kimseyle karşı karşıya gelmek istemiyorum.

Benim gibi 2000'lerin başında üniversiteye başlayanlar bilir, o yıllarda Ankara'nın şu an en iyi özel üniversitelerinden birinin bambaşka bir ünü vardı. Nerede geleceğini garanti altına almak; varlıklı bir eş bulmak isteyen genç kız varsa, şansını önce o üniversitede denerdi. Zaten biraz aklı çalışan, parası da olan herkes o üniversiteye girebiliyordu. Girebiliyordu girmesine de kafası basmayanlar okuyamıyordu tabii...

Neyse... Ben bu tayfadan değildim elbette. 2000 yılında daha henüz 18 yaşına basmış, hayata karşı umutlu; kendi ayakları üzerinde durmak isteyen ve kafası da zehir gibi çalışan bir kızdım. Üniversitedeki o sarışın, babasının parasıyla son model arabalara binen, tiki diye tabir ettiğimiz kızlara da papuç bırakacak cinsten değildim.

Maddi olarak orta gelirli bir ailenin çocuğuydum, mütevazı bir semtte; küçük bir evde yaşıyorduk. Zaten tek çocuktum. Babam diş hekimi, annem de bankacıydı. Her ne kadar benim de doktor olmamı isteseler de benim hayalim çocukluğumdan beri iç mimar olmaktı. Kafamda yepyeni evler tasarlamaya, odamdaki eşyaların yerlerini değiştirmeye hatta eşyaları boyamaya bayılıyordum; her neyse...

O dönem Ankara'nın en iyi özel üniversitelerinden biri olan işte o üniversiteyi kazandım. Tabii %100 burslu olarak. En büyük hayalim de ise İstanbul'a yerleşmek, Türkiye'nin hatta dünyanın en iyi iç mimarlarından biri olmaktı.

Ben her gün elimde koca çizim çantamla saatlerimi yolda geçiriyor ama ne olursa olsun kendi işimi kurduğum o günün hayaliyle yanıp tutuşuyordum. Bir yıllık hazırlığın ardından nihayet bölüme geçmiş, öğretmenlerim tarafından da çok seviliyordum. Canımı en çok sıkan şey ise kafa dengi, bir şeyler paylaşabileceğim; sanattan ya da tiyatrodan konuşabileceğim insanlar olmamasıydı.

Neyse ki Nergis vardı. O da benim gibi idealist, üniversitedeki cebi dolu ama beyni boş insanlara benzemiyordu. Neyse hikayeyi gereksiz detaylarla çok uzatmak istemiyorum ve asıl yaşananlara geçmek istiyorum.

Benim bu kalbi güzel, saf arkadaşım bir gün gönlünü okulun en beş para etmez zengin çocuklarından birine kaptırdı. Asıl üzücü olansa Nergis'in babasının, bu çocuğun babasının şoförlüğünü yapmasıydı. Babası Nergis'i buna emanet etmiş, bizim kız da tabii bu çocuğa gönlünü kaptırmış...

Çocuk o kadar kendini beğenmiş ve şımarıktı ki, daha 19 yaşında gencecik bir kızın hayatını altüst etmeye başlamıştı bile. Nergis'i alttan alta küçümsüyor, ona sürekli benden iyisini bulamazsın; bana kapağı attın imalarında bulunuyordu. Tabii haksızlığa asla gelemeyen ben, bir gün bu kendini beğenmiş veletin defterini dürmeye kararlıydım. Bir gün okulun bahçesinde otururken bir arkadaşıyla yanımıza gelip oturdu, yine Nergis'i alttan alta aşağılamaya başladı. Tabii benim orda gözüm döndü ve bir anda ayağa fırlayıp ağzıma geleni saydım. Nergis zavallım yanımda ağlıyor, bu bana bağırıyor derken arkadaşı alıp bunu uzaklaştırdı. Daha dün gibi gözümün önünde bu sahneler.

Sonra ne olduysa oldu, bu çocuğun o gün yanımızda olan arkadaşı kendini bana sevdirmeye and içmişçesine peşimde dolanmaya başladı. Tabii o beş para etmezin arkadaşından ne olur dedim, hiç yüz vermedim.

İçten içe de duruşumu bozmak korkusu var tabii. Nergis'e bırak şu zengin çocuklarını, kurtar kendini naraları atarken çocukla görüşmeyi kendime yedirebilir miyim? Mümkün değil. Tabii ben kararlı, çocuk benden kararlı. Sabah bakıyorum amfide, akşam bakıyorum fakülte binasının önünde. Ben kaçtıkça bu kovalıyor, ben istemedikçe bu ısrar ediyor. Tabii ben de gencim, bir süre sonra bu durum benim de hoşuma gitmeye başladı. Çünkü arkadaşı gibi değil belli, daha oturaklı; daha efendi ve daha farklı bir havası var.

Görece yaşı takıldığı çocuklara göre daha büyük, kavruk tenli, yeşil gözlü bir çocuk. Neyse, bir gün Nergis'le fakülte binasından çıkarken yanımıza geldi; biraz konuşup konuşamayacağımızı sorma cesaretini gösterdi...

Ben başta oralı olmasam da Nergis'in beni dirseklemesiyle konuşmaya razı oldum. Neyse, biz oturduk; konuşmaya başladık. O gün saatler nasıl geçti anlamadım. Karşımda zengin ama kafası boş bir insan görmeyi beklerken; genel kültürüyle, konuşmalarıyla ve mütevazılığıyla beni etkileyen; ne istediğini bilen ve her şeyden önemlisi olgun bir insan gördüm. Tabii bendeki o zenginse kötüdür algısını da o gün yıkmış oldu kendisi.

O akşam beni evi bıraktığını hatırlıyorum. Seyranbağları yokuşunu o içimdeki durdurulamaz mutlulukla tırmanışım daha dün gibi aklımda...

Her geçen gün onu tanımaya ve onu tanıdıkça da daha fazla aşık olmaya devam ettim. Kendisi Ankara'nın en tanınmış ve varlıklı ailelerinden birine mensuptu. Abisini genç yaşta trafik kazasında kaybettiği için bir tek çocuk o kalmıştı ve resmen ailesinin gözbebeğiydi. Buna rağmen hiç şımarmamış, ailesine düşkün, arkadaşlarına değer veren ve çok sevilen bir çocuktu... Günler günleri kovaladı ve biz gerçekten de Canan Tan'ın aşk romanlarındakini andıran bir aşk yaşamaya başladık.

Üniversite boyunca tüm zamanım, gecem gündüzüm onunla geçti... Beni seven, sarıp sarmalayan, o kadar şefkatli bir yanı vardı ki; hala hatırlayınca gülümserim ve gözlerimdeki birkaç damla yaşla öyle kalakalırım...

Üniversitenin son senesine geldiğimde hayatımdaki en büyük acılardan birini yaşadım ne yazık ki, ani bir beyin kanamasıyla babamı kaybettim. Belki de hayatımın en zor ve en kimsesiz günlerini yaşadım. Annem ve ben resmen baş başa, ne yapacağımızı bilemez halde kalakaldık öyle. Ben bu süreçte babamın boşluğunu da onunla doldurmaya çalıştım, hayatta kalmak için iki sebebe sahiptim; biri o biri de annem.

Ancak bu süreçte bana ne kadar destek olsa da onun da mutsuz olduğunun, babasıyla ve ailesiyle sorunlar yaşadığının farkındaydım...

Defalarca kez sormama rağmen bana anlatmıyor, ya da başka başka şeyler anlatarak beni geçiştiriyordu. Babasının üniversiteyi bitirip işlerin başına geçmesini istediğini biliyordum, belki de bunun sorumluluğu onu bunaltıyordur diye üzerine gitmek istemiyordum. Sonra bir gün arkadaşlarıyla sohbet ederken beni ne zaman ailesiyle tanıştıracağını sordu arkadaşları. O anki üzgünlüğü, surat ifadesi, ne söyleyeceğini, elini kolunu nereye koyacağını bilememesi bende bir aydınlanmaya neden oldu... Üniversiteyi bitirmemize çok az kalmıştı, pekala beni ailesiyle tanıştırabilir; birlikte bir hayat planlaması için adım atabilirdik.

O günün akşamı beni eve bırakırken onunla açık açık konuşmayı denedim ama beni yine geçiştirdi. Ertesi günse hiç beklemediğim bir şey oldu ve beni annesi arayıp görüşmek istediğini ama bu durumdan oğlunun haberinin olmasını istemediğini söyledi.

Tabii ben bunun sevgi içinde geçen bir görüşme olmayacağının gün gibi farkındaydım. O gün beni gelip evimden şoförüyle birlikte aldı, gidip birlikte bir restorana oturduk. Bana o gün beni istemediklerini, oğulları için başka bir kız düşündüklerini ama oğullarını bundan vazgeçiremediklerini açık açık, acımasızca bir tavırla anlattı. Dünyanın denge dünyası olduğunu, davulun bile dengi dengine olduğunu... O gün ağlamamak için dişlerimi sıktığımı, o an yerin dibine geçmek istediğimi hatırlıyorum ama soğukkanlılığımı bozmadım. Sizin ne düşündüğünüz değil, oğlunuzun ne düşündüğü önemli diyip; masadan müsaade isteyerek kalktım.

O gün aşık olduğum ve hayatımı birlikte geçirmek istediğim insanın bir seçim yapması gerektiğinin farkına vardım...

Onunla konuştuğumda ne olursa olsun benden ayrılmayacağını, gerekirse ailesinin karşısında duracağını söyledi bana. Onların gölgesindeki bu ilişkinin çok da mutlu etmeyeceğinin farkındaydım ama ondan kopamıyordum, ne yapacağımı bilmiyordum. Bazen tartışıyor, üç beş gün konuşmuyorduk ama sonunda dayanamayıp ertesi gün yine kapıma geliyor; beni bir şeylerin güzel olacağına; beni kabul edeceklerine ikna etmeye çalışıyordu.

Taa ki o kızla nişanlandığını dergiden okuyana kadar... O dönemin varlıklı aileleri çocuklarının mutluluklarını dergilerden yayınlamaya bayılıyordu, tabii şimdiki gibi Instagram, Facebook yoktu...

Yaklaşık iki haftadır görüşmediğimiz bir günün sabahı beni Nergis aradı, yanıma gelmek istediğini söyledi. Ardından koltuğunun altına kıstırdığı dergiyi gösterdi bana. '... Ailelerinin Oğullarıyla ... Ailelerinin Kızlarının Mutlu Günü!' başlığıyla sevgilim ordaydı. Yanında üniversiteden tanıdığım sarışın bir kız, kızın ağzı kulaklarında... O an neler hissettim, neler yaşadım şimdi hafızamı yoklayınca tam hatırlayamıyorum. Ama sanırım babamın öldüğü gün hissettiklerimle benzer hisler yaşadım. Çok sevdiğim bir insanı kendi ellerimle toprağa gömmek gibiydi...

Dergideki haberden sonra her ne kadar bana ulaşmaya çalışsa da onunla konuşmayı reddettim...

Ta ki mezuniyet törenine kadar. O gün onunla ve nişanlısıyla aynı törene katılmak zorunda kaldım. Ayaklarım titreye titreye yürüdüm, içime ağlaya ağlaya aldım diplomamı... O günün akşamı hep birlikte bir eğlence düzenlenmişti ve sadece o vardı, nişanlısı yoktu. Benden ağlayarak özür diledi, bunu yapmak zorunda olduğunu beni hala çok sevdiğini ama başka şansı olmadığını söyledi...

Gelelim günümüze... Büyük aşkım hala o kadınla evli ve iki tane de çocuğu var...

Arada internette pozlarını görüyor, mutlu aile saadetlerine şahit oluyorum. Hatta geçtiğimiz yıllarda benim tasarımını yaptığım büyük bir inşaat projesinden ev almaya geldiler ve eşi beni görünce kıpkırmızı kesildi; ne yapacağını şaşırdı... Yalan değil, benim içimden de bir şeyler akıp gitti sanki...

Benim kavuşamadığım, mutsuz sonla biten hikâyem de böyle işte...

Siz de kendi hikâyenizi, hikayem@onedio.com mail adresine gönderebilirsiniz!

Hikâyelerinizi heyecanla bekliyoruz...

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
YORUMLAR
31.05.2022

Kurgucu da editör de baya başarılı. Tebrikler. Kurgu değilse kusura bakmayın.

31.05.2022

wattpad yan tarafta

31.05.2022

Kızlara zenginler kötüdür fakirlik iyidir zenginler sizinle eğlenir hikayenin ana fikri

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ