Biz bir yandan bulaşık yıkayıp, bir yandan da yemek servisi yaparken kadın dualar okuyor, kağıda bir şeyler yazıyor, anlamsız anlamsız konuşuyordu. Bir ara sessizlik oldu, tam ayaklandılar gideceklerken kadın bir anda geri oturdu yerine. Tahsin'in kızları, gelin bakayım buraya diye bağırdı kuzenlerime. Tabii kuzenlerim mutfaktan çıkıp gittiler salona. 'Diğeri, diğeri de gelsin!' bağırdı tekrar. 'En küçük olanı...' Karıştırdın galiba hepsi burda deseler de nafile, kadın evin içinde bas bas bağırıyor. En son yengemle annem kadının kolundan tuttu, odaya doğru çekiştirdiler. Ben de tabii ne olduğunu anlamaz bir şekilde yattığımız odaya doğru gittim. Annem, 'Kerzi abla, gözünü seveyim yapma. Kız bilmiyor. Çık git!' diye yalvarıyordu resmen. Yengemse sadece ağlıyor, 'Çık teyze, çık artık!' diye söyleniyordu. 'Neydi adı, Melek miydi? Leyla mıydı? Biliyor mu? diye sordu kadın. Tabii o an ben annemlerin yalvarışlarını duymasam kadın aklını yitirmiş, karıştırıyor sanırdım ama annemlerin sessizce 'Bilmiyor, gözünü seveyim yapma' yakarışlarıyla birlikte kulaklarımdan göz bebeklerime bir ateş yükseldi. O sırada en büyük kuzenim gelip beni aldı, gel ablacım diye çekiştirdi...
Bir evin gözden çıkarılmış çocuğu olmaktansa başka ebeveynlerin birtanesi olmayı tercih ederim. Tek problem çocuktan gizlemeleri, gerçekler bir gün günyüzüne çıkıyor, travma da bu olmuş zaten.
Bence bizi her ne kadar doğuran da olsaalar, bize bakmayan, bizi benimseyen insalar öz annemiz olmuyor ki. Senin asıl içinde hissettiğin kişi senin öz annendir.
Ben olayı bizzat yaşadım. Aralarında yaklaşık 1-1.5 yaş olan iki yakın arkadaşım vardı. Her zaman birlikte gezer kardeş gibi yaşarlardı. Yaklaşık 14-15 yaşlarına geldiklerinde gerçekten kardeş olduklarını öğrendiler. Küçük olanın babası, ablasına çocukları olmuyor diye İLK DOĞAN erken çocuğu vermiş. Sonra biri kız biri erkek iki çocuk daha yapmışlar. Dayı diye bildiği adam babası, yengesi de gerçek annesiydi. İnsanların ne yaşadıklarını bilmiyorum ama insan bu mutfak robotu değil ki veresin. Saçmalık.