İçerik konusunda kanuna söylenebilecek bir şey yok, ama uygulamasında birçok sorun var. Bu sorunların biraz da adalet sistemiyle ilişkili olduğunu düşünüyorum. Hakim ve savcıların söylediği şey, çok fazla başvuru gelince tek tek oturup kadınların durumunu inceleyerek, 'bu kadının şuna ihtiyacı var' gibi yönlendirmeler yapacak vakitleri olmadığı. Ama bu çözülemeyecek bir şey değil. Belki biraz daha personel sayısını artırarak ya da Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerinin (ŞÖNİM) durum değerlendirme ve sosyal inceleme raporlarıyla bu süreci kolaylaştırmaları lazım. Bunların mutlaka sivil toplum kuruluşlarıyla iletişim içerisinde olması gerekiyor. Çok işbirliği gerektiren bir alan bu. Burada STK'lar ve belediyelerin danışma merkezlerinin de iş birliği içerisinde olması lazım. Kağıt üstünde bu işbirlikleri görünüyor ama uygulamada bu kadar mükemmel olmadığını söylemek lazım.
Somut önerileriniz var mı?
Bütün araştırmaları kadınlarla yapıyoruz ve ama erkeklerden bilgi toplayan ülke çapında bir araştırmaya ihtiyacımız var. 'Erkekler bu süreci nasıl yaşıyor, ne kadar ve neden şiddet uyguluyorlar?' gibi nicel ve nitel bir çalışma yapmak gerekiyor. Buna ek olarak, raporda özellikle çalışma yapılması gereken iki grup karşımıza çıkıyor. Birisi erken evlenen kadınlar, diğeri de boşanmış ya da ayrı yaşayan kadınlar. Çünkü en fazla şiddete maruz kalan kadınlar bu grupta. Onlar için çalışma grupları oluşturulabilir. Erken evlenen kadınlara destek mekanizmalarının oluşturulması lazım. Boşanmış kadınlar için ise eski eşten gelen tehditler üst noktada. Şunu söyleyebiliriz ki, ısrarlı takibe maruz kalan kadınlar eğer boşanmışlarsa genelde ölümle tehdit şeklinde rahatsız ediliyorlar. Bu da kadınların boşandığı zaman risk altında olduklarını gösteriyor. Bu kadınlar için ayrı bir eylem planı bile oluşturmak gerekebilir.
6 YIL SONRA İLK AİLE İÇİ ŞİDDET ARAŞTIRMASI
Araştırma neden önemli?
2008 yılındaki araştırma, örneklem sayısı bakımından bütün Türkiye'yi temsil edecek düzeyde ilkti. Bu da Türkiye genelinde yapılmış en geniş kapsamlı ikinci araştırma. Herkes farklı tanımlarla şiddeti ölçmeye çalışıyor. Bizim araştırmamızın en önemli kısımlarından birisi, Dünya Sağlık Örgütünün uluslarası araştırmalarında ölçtüğü biçimde, eylemlerle şiddeti öğrenmeyi hedeflememizdi. O yüzden uluslarası karşılaştırılabilirliğe açık bir araştırma oldu.
Peki rapor neden yayınlanmıyor? Sadece özetinin açıklandığını biliyoruz.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı araştırmayı mali olarak destekledi, saha çalışması sırasında ekibin içinde değildi, ama her süreçte onlardan onay aldık. 2014 Eylül ayında raporu tamamlayıp bakanlığa teslim ettik, ama bakanlık bizden bazı eklemeler ve değişiklikler istedi. Rakamlarla ilgili değil, ama bazı şekilsel düzeltme talepleriydi bunlar. Ayrıca bu zengin veriyi biraz daha kullanmak için, şiddetin kuşaklar arası aktarımı ile ilgili bir analiz istediler. Yani daha önce protokolde yer almayan bazı talepleri oldu. Bu talepler raporun tamamlanma sürecini uzattı.
Peki medyada kadının temsili ve kadın cinayetlerinin ele alınış biçimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nitel araştırma safhasında, erkeklerin özellikle medyada gördüklerini kullanarak kadınları tehdit ettiklerini saptadık. Mesela erkek şiddet uyguluyor ve ' Seni Ayşe Paşalı'ya benzetirim' diyor. Mağduru da faili de göstermeyecek şekilde şiddet haberinin yapılması gerekiyor. Odak gruplarındaki erkeklerle yaptığımız çalışmalarda, failin medyada yer almasının bazı erkekler açısından bir 'kahramanlaştırılma' etkisi yarattığını fark ettik. Yani hayatında televizyona çıkamayacak, orada görünemeyecek bir adam, karısını öldürerek ya da böyle bir şiddet vakasını yaratarak televizyonda görünüyor. Erkekler bazen sırf bunun için bile şiddete başvurabiliyorlar. Bu durum şiddete başvurmaya tetikleyen noktalardan birisi oluyor.
Ayrıca medyanın kadınların bilinci üzerinde çok etkisi var. Kadınlar genelde kanundan haberdar ama bilmek ve içeriğinin farkında olmak farklı konular. Kadınların haklarını kabaca medyadan öğrendiklerini görüyoruz. Ayrıca kadınların dizilerde gördükleri ve rol model edindikleri karakterler de çok önemli. Kadın diyor ki: 'Polisi biliyorum Arka Sokaklar dizisinden ama savcıdan çok korktum. Çünkü savcı çok korkulacak bir şey.'
Siyasilerin şiddete ilişkin söylemlerinin toplumun algısında etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Rapora ilişkin verisel olarak bir şey söyleyemem, ama siyasilerin söyleminin çok etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü Cumhurbaşkanının kadına yönelik bazı tahayyülleri var. Üç çocuk sahibi olsunlar, kürtaj yaptırmasınlar, daha çok evinde otursunlar, anne olsunlar gibi bir yaklaşımla kadınlara seslendiği için bunun toplum üzerinde etkisi olduğunu düşünüyorum. Kadınla erkeğin eşit olmadığını söylenirken fıtratları farklıdır argümanı kullanılıyor. Ama bunun daha düşünüp taşınıp dile getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. En üst düzeyde kadınla erkek eşit değildir derseniz bu sokaktaki insanda zaten erkeklerin kendilerini üstün gördüğü bir yetiştirme biçiminden geliyor, bunu pekiştirmiş oluyor, hatta biraz daha erkekleri desteklemiş oluyor. Bu söylemlerin özellikle de bu kadar üst düzeyden söylenmesini çok üzücü buluyorum ve vahim bir hata olarak değerlendiriyorum. Çünkü şiddetle mücadele etmek için bütün siyasi kademelerde kadın erkek eşitliğinin dile getirilmesine ihtiyaç var.
'İdeal kadın' ya da 'şiddeti hak eden kadın' algısı nasıl kırılır?
İlk olarak kadın erkek eşitliğine inanan bir yönetici kitlesine ihtiyacımız var. Ayrıca kadınlara acınacak varlıklar olarak bakmak yerine onların da bir insan olduğunu ve insan haklarına uygun söylemler geliştirmek önemli. Kadının çalışmasını destekleyen bir yaklaşımdan söz ediliyor. Kadın istihdamının artırılmaya çalışıldığı söyleniyor ama bunun için kamuda kreş açmak için en az 150 kadının çalışması şartını koyduğunda istihdamı artıramazsın. Bu da kadınları evde tutmak için üretilen politikalardan bir tanesi olur. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak bir eğitim sistemi kurmak lazım.