AİHM Kararına Türkiye'den Çok Sert Yanıt

AİHM, Güney Kıbrıs'ın kayıplar ve maddi zararlar için açtığı davada Türkiye'yi 90 milyon Euro tazminata mahkûm etti. Dışişleri Bakanlığı karar için 'Kıbrıs'ın gerçeklerine aykırı ve haksız' dedi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kritik Kıbrıs kararını açıkladı. Türkiye’yi 1974 Barış Harekâtı’ndan dolayı 90 milyon Euro tazminata mahkûm etti. Tazminatın 30 milyon Euro'luk bölümü harekât sırasında kaybolanların ailelerine, 60 milyon Euro'luk bölümü de Karpaz bölgesinde kalan Rumların gördüğü manevi zararın karşılığı olarak belirlendi.

Kararla, Türkiye AİHM tarafından ilk kez devletlerarası bir davada tazminat ödemeye mahkum edilmiş oldu.

Türk Dışişleri: Gerçeklere aykırı ve haksız

Dışişleri Bakanlığı'nın kararın ardından yaptığı açıklamada, 'Rum tarafının Kıbrıs’ta kapsamlı çözüm müzakerelerinin devam etmekte olduğu 2010 yılında yaptığı iyi niyetten uzak müracaatın, müzakerelerin sonuç vermesi için çabaların yoğunlaştırıldığı bir aşamada karara bağlanmış olduğu dikkat çekmektedir' ifadesi kullanıldı. Açıklama şöyle devam etti.

'Bu kararın da, Kıbrıs'ın gerçeklerine aykırı ve haksız olduğu, içeriği itibarıyla yanlışlık ve tutarsızlıklar ihtiva ettiği, hukuki zeminden yoksun bulunduğu ve Kıbrıs sorununun devam ettiği koşullarda uygulanma kabiliyeti olmadığı görülmektedir. Mahkemenin hakkaniyetten uzak ve yeni bir adli hata teşkil eden bu kararı, Türkiye’yi Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı müzakere edilmiş bir çözüm bulunması yönündeki kararlı tutumunu sürdürmekten alıkoyamayacaktır. Kararın BM Genel Sekreterinin İyi Niyet Misyonu çerçevesindeki çabaları zorlaştırmamasını umuyor ve tüm tarafları kapsamlı çözüm müzakerelerinin biran önce başarıya ulaşmasına destek vermeye davet ediyoruz.'

'Hukuki olarak bağlayıcı değil'

Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, kararın hemen öncesinde olası bir tazminat cezasıyla ilgili soruları yanıtladı, 'Bağlayıcı değil' dedi:

“AİHM’in bu kararı, alınacak olursa, uluslararası hukuk bağlamında ne bağlayıcıdır ne de bir kıymet ifade eder. Hukuk açısından birçok sakıncası olduğu gibi zamanlaması da yanlıştır. Kıbrıs’ta barış müzakereleri çerçevesinde görüşmeler ciddi ivme kazanmışken, Türkiye’nin de öncülüğünde yeni bir süreç başlamışken ve bütün dikkatler buna yoğunlaşmışken böyle bir karar alınması psikolojik açıdan doğru olmamıştır. Karar alınacak olursa, bu Kıbrıs barış müzakereleri konusunda gelinen psikolojik atmosferle uyumlu değildir.'

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasındaki sorunların çözümü ve KKTC'nin uluslararası alanda tanınırlığının sağlanması için barış müzakereleri, iki buçuk yılın ardından Şubat 2014'te yeniden başladı. Birleşmiş Milletler aracılığıyla iki tarafın liderlerinin buluşmasıyla başlayan görüşmeler kapsamında, müzakereciler Atina ve Ankara'ya da ziyaretlerde bulundu.

Davanın geçmişi

Kıbrıs Rum Yönetimi Türkiye aleyhine 3 Mart 1995 tarihinde AİHM’ye başvurmuştu. Rum yönetimi tarafından 1974'teki harekattan sonra 1491 Rum vatandaşının kaybolduğu ve 211 Rum vatandaşının da yerlerinden edildiğini dava için gerekçe göstermişti. AİHM 10 Mayıs 2001 tarihinde kayıp şahıslar, yerinden edilmiş kişilerin mülkiyet ve mesken hakları, aile hayatının korunması ve KKTC’de yaşayan Rumların yaşam koşullarına ilişkin başvuruda Güney Kıbrıs'ı haklı buldu. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili maddelerini ihlâl ettiği sonucuna vardı ama bunlarla ilgili tazminatları açıklamayı sonraya bıraktı.

Türkiye’nin savunması

Türkiye, savunmasında KKTC’nin bağımsız bir ülke olduğunu vurguladı ve KKTC’nin kendi yetki alanında olmadığını öne sürdü ama AİHM bu görüşü benimsemedi.

Bununla birlikte AİHM bireylerin haklarının korunması için belirli koşullarda, fiili otoritelerin iç hukuk yollarına başvurulması gerektiğine hükmetti ve tazminat konusunda KKTC’yi adres gösterdi. Bunun üzerine de KKTC’de 2003 yılında yasal bir düzenleme yapıldı ve mal tazmin komisyonu kuruldu.

Ancak AİHM, KKTC’deki iç hukuk yollarını KKTC’nin değil, KKTC’yi etkili kontrolü altında tuttuğunu iddia ettiği Türkiye’nin iç hukuk yolu olarak tanımlıyor.

Kıbrıslı Rumların ve Türklerin ortaklığında 1960’da kurulmuş olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Yunanistan’daki cunta yönetimine bağlamak isteyen Rum EOKA örgütü, 15 Temmuz 1974 ‘te adada darbe yaptı. Kıbrıs’taki Türklere yönelik saldırıların artması üzerine Türkiye, 1960’ta imzalanan; Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’ye Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantör ülkeleri statüsü veren anlaşmaya dayanarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs’a askeri harekât düzenledi. Harekâttan sonra Yunanistan'daki Cunta idaresi çöktü. Karşılıklı göçlerle nüfus bakımından homojen ve birbirinden ara bölgeyle ayrılan iki kesim meydana geldi.

  • aljazeera.com.tr

Popüler İçerikler

"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!
Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi